Atlantik merkezli bir küresel düzene sahne olan 20. Yüzyıl yerini, Hint-Pasifik merkezli gelişmelerin yaşandığı 21. Yüzyıl’a bırakmıştır. Ekonomik hareketliliğinin, dinamik nüfus gücünün ve yeni jeopolitik bölgelerin ortaya çıkmasıyla başlayan bu süreç, bölge ülkelerinin daha fazla ön plana çıkmasını sağlamıştır. Çin, Hindistan ve Güney Kore gibi bölge ülkeleri hem küresel hem de bölgesel anlamda önemli bir ağırlık kazanmış ve uluslararası ilişkilerde belirleyici rol alan aktörlere dönüşmüştür.
Asya, bir taraftan ekonomik, siyasi ve kültürel olarak yükselirken diğer taraftan da istikrarsızlık tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Özellikle ABD ile küresel rekabete giren Çin, Washington ile 2016 yılından sonra aratan bir zıtlaşma yaşamıştır. Küresel liderlik heveslerini erken hissettiren Pekin; kapsayıcılık ve barışçıl yükseliş politikasından hızla uzaklaşıp, sistematik bir kamplaşma evresine girmiştir. Çin-ABD arasındaki yeni tip Soğuk Savaş statükosu, bölge için zorluklar yaratmakla beraber, fırsatlar da ortaya çıkarmış. Şüphesiz, bu fırsatı değerlendiren ülkelerin başında Hindistan gelmektedir.
Asya’nın yükselişinde Çin’in gölgesinde kalan Yeni Delhi; ABD’nin Çin’i çevreleme politikasını temsil eden Özgür ve Açık Hint-Pasifik Stratejisi, ABD askerlerinin Afganistan’dan çekilmesi, Çin’in Batı nezdinde giderek artan olumsuz imajı ve son yaşanan Ukrayna Savaşı gibi gelişmeleri fırsat bilerek, çok boyutlu ve kapsayıcı bir dış politika uygulamaktadır. Küresel arenada etkili bir aktör olmanın bölgesel barış ortamından ve enerji güvenliğinden geçtiğini kavrayan Hindistan, bu anlamda bir dizi politika izlemektedir. Örneğin; 2014 yılında göreve gelen Narendra Modi, beş Orta Asya Devletini ziyaret eden ilk Hindistan Başbakanı olmuştur.[1] Orta Asya’nın hem ticaret hem de güvenlik alanında artan önemi ve yer altı zenginlikleri, Modi’yi bölgeye çeken unsurların başında gelmektedir. Hindistan’ın bir diğer hamlesi, Körfez ülkeleriyle işbirliğini derinleştirmek olmuştur. Bu sayede Hindistan; enerji ve ticaret güvenliğini garanti altına almıştır.
Batı ile önemli stratejik ortaklıkları bulunan Hindistan, son dönemde Atlantik’in yaptırımlarına maruz kalan Rusya ile de ilişkilerini hassas bir diplomatik bir zeminde yürütmüş ve savunma sanayi ve enerji transferinde önemli kazanımlar elde etmiştir. Son olarak hem Afganistan yönetimiyle hem de yeni Pakistan yönetimiyle diplomatik ilişki kurmaya çalışan Modi, bir nevi “Global düşün, yerel davran” ilkesini başlatmıştır. Kamplaşmanın arttığı ve yeni büyük oyunun başladığı bir dönemde başlayan bu açılımlar; Hindistan’ın esnekliğinin, coğrafi avantajının ve birikimli kadrolarının bir göstergesidir.
Hindistan, hedeflerini gerçekleştirmek adına yeni bir kart daha ortaya sürmüştür. Çok Sektörlü Teknik ve Ekonomik İşbirliği için Bengal Körfezi Ülkeleri Girişimi (BIMSTEC), Yeni Delhi’nin bölgesel güvenlik mimarisi oluşturma çabalarının son adımıdır. 06 Haziran 1997 yılında Bangkok Deklarasyonu’nun imzalanmasıyla kurulmuş BIMSTEC, Bengal Körfezi’ni çevreleyen ülkeler arasındaki ekonomik işbirliğinin teşvik etmek için kurulmuştur. Uzun yıllar kurumsal bir görünümden uzak ve düzensiz bir toplantı programına sahip olan organizasyonun, 2022 yılında gerçekleştirdiği zirvede BIMSTEC’i kurumsal bir yapıya sokacak bir tüzüğün kabul edildiğini duyurması, daha aktif bir program izleyeceğinin sinyali olarak değerlendirilmelidir. Bu durumun belli başlı sebepleri vardır.
Öncelikle BIMSTEC bölgesi, her ne kadar küçük bir alan olarak görülüp geri planda kalmış olsa da Dünya nüfusunun yaklaşık %22’sine denk gelen 1,5 milyar kişiye ev sahipliği yapmakta ve toplam 2,7 trilyon dolarlık gayri safi yurtiçi hasılatı (GSYİH) büyüklüğünde bir ekonomiye hükmetmektedir.[2] Son dönemde Hint-Pasifik bölgesinin stratejik öneminin artması da bu bölgenin merkezinde bulunan Bengal Körfezinin jeopolitik ve jeoekonomik ağırlığının artmasını sağlamıştır. Zira dünyanın en büyük Körfezi olan Bengal; ticaret ve enerji akışının gerçekleştiği en dinamik bölge olan Hint Okyanusu’nun doğu tarafının tamamına coğrafi olarak hakimdir.
Bir diğer önemli husus ise bölgenin ekonomik olarak yatırıma aç olması ve birçok fırsat barındırmasıdır. Asya Kalkınma Bankası raporuna göre, Güney Asya’da mevcut altyapı yatırımları ile ihtiyaç arasındaki fark, yılda 160 milyar dolar civarındadır.[3] Söz konusu ihtiyaçların; limanlar, köprüler, otoyollar, demiryolları, havaalanları gibi fiziksel altyapıların yanı sıra dijital altyapıları içerdiği düşünüldüğünde, sadece Hindistan’ın değil diğer ülkelerinde bölgeye yönelik hedefleri anlaşılmaktadır.
Hindistan’ın BIMSTEC’i tekrardan canlandırmak istemesinin somut nedenleri yukarıda belirtildiği gibi ekonomik ve jeopolitikle alakalıdır. Lakin bu sebeplerin yanında Hindistan BIMSTEC’i, bölgede bir barış ortamı yaratarak bölgesel aktörlükten küresel aktörlüğe bir geçiş tahtası olarak da görmektedir. Bilindiği üzere 2016 yılında, Pakistan’da gerçekleştirilmesi planlanan SAARC (Güney Asya Bölgesel İşbirliği Teşkilatı) Zirvesi’ne, Pakistan-Hindistan çatışması nedeniyle Hindistan’ın katılmayacağını açıklaması ve ardından diğer ülkelerinde katılmayacağını bildirmesinden itibaren Yeni Delhi, SAARC’ı geri plana iterek BIMSTEC’i ön plana çıkarmıştır. Lakin içinde bulunduğumuz 2022 senesindeki dengeler düşünüldüğünde Hindistan’ın güvenliğinin; Pakistan ve sorun yaşadığı diğer ülkelerin dışlanmasından ziyade ortak ve kazan-kazan esaslı bir yaklaşımdan geçtiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bu açıdan BIMSTEC, Yeni Delhi açısından bölgesel bir barış sürecini başlatmak için bir araç görevi görebilir.
Hindistan’ın Pakistan’ı BIMSTEC’e davet etmesi, istikrarsızlığın bölgeye geleceği tezlerine karşı atılmış en önemli adım olacaktır. Ayrıca BIMSTEC’in coğrafyasını genişletecek bu hamle, Hindistan’ın uluslararası ilişkilerdeki rolünü de güçlendirecektir. Zira BIMSTEC, dünyadaki bütün örgütler içinde Hindistan’ın en güçlü olduğu oluşumdur. Kendisini merkeze alan bu örgütün güçlenmesi başta Yeni Delhi’ye güç sağlayacaktır. Pakistan’ın da bu örgüte katılmaya yeşil ışık yakacağı, içinde bulunduğu ekonomik şartlar düşünüldüğünde, tahmin edilebilir bir hamle olacaktır.
Nitekim Pakistan Başbakanı seçilen Şahbaz Şerif’in seçim sonrası Hindistan’a olumlu mesajlar yollaması ve Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin de bu mesajlara olumlu geri dönüş yapması, iki ülkenin de geçmişte yaşanan sorunlara odaklanmaktan ziyade ortak bir geleceğe odaklanılacağı izlenimi vermektedir. Bu yakınlaşma temel olarak Hindistan’a, bölgesel sorunlara takılı kalmayıp daha global bir hareket alanı sağlayacaktır. Pakistan ise dış politikasını çeşitlendirerek üzerindeki bir takım ekonomik tekelleri kırmış olacaktır. Giderek artan rekabet ve kamplaşma ortamında atılacak böyle bir adım, bölgesel güvenlik mimarisine çok önemli bir katkı yapacaktır.
[1] Ashok Sajjanhar, “India-Central Asia Dialogue Set to Open up Exciting Aeas of Partnership”, India Narrative, https://www.indianarrative.com/opinion-news/india-central-asia-dialogue-set-to-open-up-exciting-areas-of-partnership-135949.html, (Erişim Tarihi: 07.07.2021).
[2] Devesh Roy-Mamata Pradhan-Ruchira Boss-Shahidur Rashid, “Conceptual Framework for Linkages and Partnerships in BIMSTEC”, IFRI, https://ebrary.ifpri.org/utils/getfile/collection/p15738coll2/id/135882/filename/136093.pdf, (Erişim Tarihi: 07.07.2021).
[3] “Meeting Asia’s Infrastructure Needs”, Asian Development Bank, https://www.adb.org/sites/default/files/publication/227496/special-report-infrastructure.pdf, (Erişim Tarihi: 07.07.2021).