Güney Kore, Kuzey Kore’nin giderek artan nükleer kapasitesi karşısında kritik bir karar aşamasına gelmiştir. Kuzey Kore’nin nükleer gücü ile Güney Kore’nin geleneksel askeri kapasitesi arasındaki ciddi dengesizlik, Güney Kore’nin nükleer silahlanma konusundaki mevcut tutumunu yeniden değerlendirmeye yönelten bir eğilimin güçlenmesine neden olmuştur. Bu çerçevede Güney Kore, kendi nükleer silahlarını geliştirme yönündeki kamuoyu baskısıyla karşı karşıya kalmaktadır.
Güney Kore’de halkın büyük bir kısmı, ülkenin savunmasında Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) bağımlı olmak yerine kendi nükleer silahlarını geliştirmesi gerektiği görüşünü benimsemeye başlamıştır.[i] Bu yaklaşım, Güney Kore hükümeti tarafından resmi olarak reddedilse de giderek daha fazla ana akım siyasi tartışmaların merkezinde yer almaktadır.[ii] Bu talep, Kasım 2024 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) gerçekleştirilecek başkanlık seçimlerinin yaratacağı belirsizlik ve ABD’ye dayanan genişletilmiş caydırıcılık stratejisine duyulan güvenin sorgulanması sonucu ortaya çıkan köklü bir değişimin işaretidir.
Kuzey Kore’nin potansiyel bir nükleer saldırısı durumunda ABD’nin karşılık verme konusunda gecikebileceği veya tereddüt gösterebileceği yönünde Güney Kore’de artan bir endişe mevcuttur. Trump yönetiminin geçmişte Kuzey Kore ile izlediği doğrudan ve alışılmışın dışında diplomasi yaklaşımları, Güney Kore açısından ABD’nin güvenlik taahhütlerinin sürdürülebilirliği ve öngörülebilirliği konusunda belirsizlikler yaratmıştır. Özellikle Trump’ın Güney Kore’deki ABD kuvvetlerinin varlığı için Seul’ün daha fazla ödeme yapması gerektiğine dair son açıklamaları göz önünde bulundurulduğunda, ABD’nin Kuzey Kore politikasında dramatik değişikliklerin yaşanabileceği düşünülmektedir. Bu çerçevede Kasım ayında ABD’de yapılacak başkanlık seçimlerinde anketlerde önde gelen adaylardan Donald Trump’ın yeniden seçilme olasılığı dikkate alındığında, Güney Kore’nin güvenliğini ABD’nin mevcut koruma stratejisiyle sağlamanın yeterli olmayabileceğine dair endişeler artmaktadır.
Yeonpyeong Adası’nın eski bölge başkanı Kim Young-sik, Trump’ın Amerika’da başkan olması durumunda nükleer silahlara sahip olma gereksinimlerinin artacağını belirterek, “Amerika’nın kendi çıkarlarına zarar verecek herhangi bir adım atmaktan kaçınacağından endişe duyuyorum” demiştir.[iii] Bu endişe, ‘Önce Amerika’ politikası izleyen bir başkan yönetiminde tüm Amerikan müttefiklerinin karşılaşabileceği kaygıların bir yansımasıdır.
16 Ağustos 2024 tarihinde Güney Kore’nin Savunma Bakanı adayı Kim Yong-hyun, Kuzey Kore’nin artan nükleer tehditlerine karşı “genişletilmiş caydırıcılık ve nükleer şemsiye temelinde yanıt vermenin standart olduğunu” ifade etmiş, ancak bu stratejilerin yetersiz kalması durumunda “tüm araçların ve yöntemlerin masada” olduğunu belirterek farklı seçeneklere de açık olduklarını vurgulamıştır.[iv] Kim’in bu açıklamaları, Güney Kore’nin kendi nükleer silahlarını geliştirme olasılığına yönelik kendisine yöneltilen sorulara yanıt olarak gelmiş olması açısından önem arz etmektedir. Bu bağlamda açıklamalar, Kuzey Kore’yi caydırma amacıyla nükleer silah edinme taleplerinin giderek arttığı iç siyasi baskılarla doğrudan ilişkilidir.
Hatırlatmak gerekirse 19 Haziran 2024 tarihinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Kuzey Kore lideri Kim Jong Un arasında imzalanan ve Moskova’nın Pyongyang’a ileri düzey silah teknolojisi sağlamasını öngörebilecek tarihi anlaşmanın ardından, Güney Kore hükümeti tarafından finanse edilen Güney Kore Ulusal Güvenlik Stratejisi Enstitüsü (INSS), Güney Kore’nin kendi nükleer silahlanma sürecini ve potansiyel nükleer yetenekler edinme konusunu ciddi şekilde değerlendirmesi gerektiği yönünde bir çağrıda bulunmuştur.[v] INSS, ABD-Güney Kore Barışçıl Nükleer İşbirliği Anlaşması çerçevesinde kısıtlanan uranyum zenginleştirme ve nükleer yakıt işleme haklarının kazanılması gerektiğini vurgulamıştır.[vi]
Geleneksel olarak Kuzey Kore’nin nükleer tehditlerine karşı ABD’nin taktik nükleer silahlarının yeniden konuşlandırılması veya NATO’nun nükleer paylaşım düzenlemelerine benzer bir savunma sisteminin önerilmesine rağmen INSS’in bağımsız nükleer silahlanma ve yeniden işleme haklarına yönelik bir öneride bulunması, Kuzey Kore-Rusya zirvesinin Güney Kore’nin ulusal güvenliği üzerindeki algılanan tehdidi daha belirgin hale getirdiğini göstermektedir.
Devletle bağlantılı Kore Ulusal Birleşme Enstitüsü’nün yaptığı son ankette, katılımcıların %66’sının bağımsız bir nükleer caydırıcılığı “destekledikleri” veya “güçlü şekilde destekledikleri” ortaya çıkmıştır.[vii] Bu destek oranı, geçen yıla kıyasla 6 puanlık bir artışa işaret etmektedir. Katılımcılara seçim yapmaları istendiğinde, Seul’ün kendi nükleer silahlarını geliştirmesini tercih edenlerin oranı, geçen yıla kıyasla yaklaşık 11 puan artmış ve bu tercih, ilk kez ABD’nin Kore Yarımadası’ndaki askeri varlığına verilen desteğin önüne geçmiştir.[viii] Anket sonuçları, Güney Kore halkının, ülkenin güvenlik geleceği üzerinde daha fazla kontrol sahibi olması gerektiğine inandığını ortaya koymaktadır. Nükleer silah edinmenin, Kuzey Kore’nin tehditlerine karşı daha etkili bir caydırıcı unsur olarak değerlendirildiği ve kriz anlarında Güney Kore’nin dış aktörlerin karar alma süreçlerine bağımlılığını azaltabileceği düşünülmektedir.
Güney Kore’nin nükleer silahlanmaya yönelik bu yeni eğilimi, ülkenin geleneksel savunma stratejisinden belirgin bir sapma olarak görülebilir. Bilindiği üzere Güney Kore, uzun yıllardır Kuzey Kore’yi caydırma konusunda ABD’nin nükleer şemsiyesine güvenmiştir. Ancak bölgedeki tehditlerin değişen doğası ve dinamikler, bu stratejinin hala etkili olup olmadığına dair geniş bir sorgulamaya yol açmıştır. Kuzey Kore’nin ABD’ye ulaşabilecek kıtalararası nükleer silahlar geliştirmesi ve Rusya’nın desteğini sağlamasıyla birlikte bu endişeler daha da güçlenmiştir. ABD’nin güvenlik taahhütlerine ilişkin artan şüpheler, Güney Kore’yi daha bağımsız bir savunma politikası geliştirmeye teşvik etmektedir.
Bununla birlikte Güney Kore, nükleer silah geliştirme yolunda bazı engellerle karşılaşmaktadır. Bunlardan biri, her iki Kore’nin de nükleer silah geliştirmesini veya sahip olmasını yasaklayan “Kore Yarımadası’nın Nükleer Silahlardan Arındırılmasına İlişkin Ortak Bildiri”dir. Güney Kore’nin nükleer silahlanma konusunda ilerleme kaydedebilmesi için bu anlaşmanın yeniden ele alınması veya feshedilmesi gerekecektir. Benzer şekilde Güney Kore, nükleer silah geliştirmeme taahhüdü içeren Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’nı (NPT) imzalamıştır. Eğer Seul, nükleer silahlanma yolunda ilerlemek istiyorsa, bu anlaşmadan çekilmesi kaçınılmaz olacaktır.
Bu tür bir adım uluslararası toplumda ciddi diplomatik ve ekonomik sonuçlar doğurabilir. Özellikle Çin, Kore Yarımadası’ndaki nükleer silahlanma faaliyetlerine karşı son derece hassas bir tutum sergilemektedir. Güney Kore’nin nükleer silahlanmaya yönelmesi, Çin’le olan ilişkilerinde ciddi gerilimlere yol açabilir ve bölgesel güvenlik dengelerini bozabilir.
Bu tür bir yaklaşım, ABD-Güney Kore ittifakına zarar verme potansiyeline sahiptir. Bilindiği üzere Washington, 1950-53 Kore Savaşı’nın sona ermesinden bu yana Güney Kore’nin nükleer silah edinmesine karşı çıkmaktadır. Eğer Güney Kore, ABD’yi kendi topraklarında nükleer silahlarını yeniden konuşlandırmaya ikna etmek yerine yerli nükleer silah geliştirmeye yönelik resmi adımlar atarsa Seul, Asya’daki ABD’nin kilit müttefiklerinden biri olma statüsünü kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilir.
Sonuç olarak Kuzey Kore’nin artan nükleer tehditleri ve ABD’nin güvenlik taahhütlerine yönelik belirsizlikler, Güney Kore’yi kendi savunma politikalarını yeniden gözden geçirmeye zorlamaktadır. Güney Kore’nin nükleer silah geliştirme isteği, geleneksel müttefiklik ilişkilerini ve bölgesel dengeleri derinden etkileyebilir. Güney Kore’nin nükleer silah geliştirme kararı, sadece Kuzey Kore’yle değil, aynı zamanda Çin ve Rusya gibi bölgesel aktörlerle olan ilişkilerini de yeniden tanımlayacaktır. Çin’in bu duruma vereceği tepki, Güney Kore’nin ekonomik ve diplomatik manevra alanını daraltabilir. Bununla birlikte ABD’yle olan ittifakın da zayıflaması riski bulunmaktadır. Zira Seul’ün nükleer silahlanmaya yönelmesi, ABD’nin Asya’daki güvenlik stratejisinde beklenmedik değişimlere yol açabilir. Bu bağlamda Güney Kore’nin güvenlik stratejilerinde bir denge kurması, hem kendi güvenliğini sağlamak hem de uluslararası toplumla uyumlu bir politika izlemek açısından kritik önem taşımaktadır.
[i] “Doubting America’s ‘Nuclear Umbrella,’ Some South Koreans Want Their Own”, The New York Times, https://www.nytimes.com/2024/08/17/world/asia/south-korea-nuclear-arsenal.html, (Erişim Tarihi: 17.08.2024).
[ii] Aynı yer.
[iii] “What if South Korea got a nuclear bomb?”, The Economist, https://www.economist.com/asia/2024/08/15/what-if-south-korea-got-a-nuclear-bomb, (Erişim Tarihi: 16.08.2024).
[iv] “Defense minister nominee says open to all means to NK threats”, The Korea Times, https://www.koreatimes.co.kr/www/nation/2024/08/205_380677.html, (Erişim Tarihi: 16.08.2024).
[v] “South Korea should consider nuclear armament amid North Korea threat”, The Chosun Daily, https://www.chosun.com/english/opinion-en/2024/06/25/WBM7V5ASYBGRTFAJUVN6SUZ7A4/, (Erişim Tarihi: 17.08.2024).
[vi] Aynı yer.
[vii] “More South Koreans want Seoul to have its own nuclear weapons”, Financial Times, https://www.ft.com/content/0a7b8855-5682-4fbf-be42-156811d4d578, (Erişim Tarihi: 17.08.2024).
[viii] Aynı yer.