Güney Kore Cumhurbaşkanı Yoon Suk Yeol, 4 Aralık 2024 tarihinde gece yarısı yaptığı bir televizyon konuşmasında, sıkıyönetim ilan etmiştir. Bu ilanın “ülkeyi Kuzey Kore’nin komünist güçlerinden korumak ve devlet karşıtı unsurları ortadan kaldırmak” için gerekli bir adım olduğunu ifade etmiştir. Yerel medya kuruluşlarında yayımlanan görüntülere göre, başkent Seul’deki parlamento binasında konuşlanan ordu birlikleri, muhalefet milletvekillerinin ve birkaç hazine üyesinin desteğiyle sıkıyönetimi geçersiz kılmak amacıyla oturum düzenlemeye ve ana binaya giriş yapmaya çalışmıştır.[1]
Cumhurbaşkanı Yoon Suk Yeol’un bu açıklaması, Güney Koreli politikacılar tarafından yasadışı ve anayasaya aykırı olarak değerlendirilmiştir. Eleştiriler yalnızca muhalefetle sınırlı kalmamış; Cumhurbaşkanı’nın kendi partisinden de tepki gelmiştir. Muhafazakâr Halkın Gücü Partisi’nin lideri, Yoon’un eylemini “demokrasiye aykırı bir hareket” olarak nitelendirerek bu karara karşı çıkmıştır.
Bu gelişmeler, hem ülke içinde derin bir siyasi kutuplaşmaya hem de demokratik normlar üzerine yoğun tartışmalara yol açma potansiyeline sahiptir. Belirtmek gerekir ki; Güney Kore’de en son 1979 yılında, dönemin uzun süreli diktatörü Park Chung-hee’nin bir darbe sırasında suikasta uğraması sonrasında ilan edilmiştir. 1987 yılında parlamenter demokrasiye geçilmesinden bu yana ülkede sıkıyönetim kararı alınmamıştır.
Cumhurbaşkanı Yoon’un sıkıyönetim ilanı, ülke içindeki siyasi kutuplaşmayı derinleştirmiş ve uluslararası kamuoyunda Güney Kore’nin demokratik değerlerine ilişkin kaygılara yol açmıştır. Sıkıyönetim ilanının, somut kanıt sunulmadan muhalefeti “anti-devlet” olarak nitelendirme amacıyla kullanıldığı eleştirileri, Yoon’un liderliğine yönelik güvenin sarsılmasına neden olmuştur. Bu gelişmeler, Güney Kore’de demokratik normların sınanması olarak değerlendirilirken, sivil ve siyasi direnişin varlığı demokratik kurumların gücüne dair umut verici bir işaret olarak yorumlanmıştır.
Cumhurbaşkanının açıklamasının ardından Güney Kore Genelkurmay Başkanı General Park An-su, sıkıyönetim komutanı olarak atanmıştır. Park, ilk emirlerinde parlamento oturumlarını ve toplumsal huzursuzluğa yol açabilecek diğer siyasi toplantıları yasakladığını ilan etmiştir. Ayrıca ordu, aylardır tıp fakültelerindeki öğrenci kontenjanlarını artırma planlarına karşı grevde olan doktorlardan 48 saat içinde görevlerine dönmelerini talep etmiştir.[2]
Parlamentoda çoğunluğu kaybeden Yoon hükümeti, istediği yasaları geçiremeyerek muhalefetin onayladığı tasarıları veto etmeye çalışmakla sınırlı kalmıştır. Güney Kore’deki kadın hakları ihlalleri çerçevesinde, Yoon’un anti-feminist ve muhafazakarlıktan beslenen halk desteği de ciddi bir gerileme yaşamıştır. Onay oranları %17 seviyelerine kadar düşerken, başkanlık dönemini birçok yolsuzluk skandalı gölgelemiştir. Örneğin Yoon’un eşi, Dior marka çanta kabul ettiği iddiasıyla eleştirilerin odağı olmuştur. Yoon’un başkanlık ekibiyle bağlantılı isimlerin borsada hisse manipülasyonuna karıştığına dair iddialar ortaya atılmıştır.[3]
Mecliste çoğunlukta olan Demokratik Parti milletvekilleri Ulusal Meclis’e ulaşmış ve Cumhurbaşkanına sıkıyönetimi kaldırması yönünde resmi bir talepte bulunmak için oylama gerçekleştirmiştir. Anayasa gereğince, parlamento çoğunluğunun talebi üzerine sıkıyönetimin kaldırılması gerekmektedir. Güney Kore Anayasası’na göre; parlamento çoğunluğunun talebi üzerine sıkıyönetimin kaldırılması zorunludur, bu durumda muhalif milletvekillerin çoğunlukta oluşu hızlı bir karar alınmasında etkili olmuştur. Saatler sonra Ulusal Meclis’te bulunan 300 milletvekilinden 190’ı oylamaya katılmış ve tamamı sıkıyönetimin kaldırılmasını desteklemiştir. Bu karara Cumhurbaşkanı Yoon Suk Yeol’un partisinden 18 milletvekili de destek vermiştir.[4]
Oylamanın ardından sabaha karşı yeniden televizyona çıkan Cumhurbaşkanı Yoon, şu açıklamayı yapmıştır:[5]
“Biraz önce Ulusal Meclis, sıkıyönetimin kaldırılmasını talep etti ve sıkıyönetim operasyonları için konuşlandırılan ordu birliklerini geri çektik. Ulusal Meclis’in kararını kabul edeceğiz ve kabine toplantısında sıkıyönetimi kaldıracağız.”
Ayrıca göreve geldiği 2022 yılından bu yana muhalefetin kontrolündeki parlamento ile hükümet gündemini ilerletmekte zorlanan Yoon, sıkıyönetim ilan etmekten başka seçeneği kalmadığını savunmuştur. Vurgulamak gerekir ki bu karar, Demokrat Parti’nin parlamentoda azalan bütçe tasarısını geçirmesinin ve bir eyalet denetçisi ile başsavcıya yönelik görevden alma önergeleri sunmasının ardından alınmıştır.[6]
Piyasalar, 4 Aralık 2024 tarihinde açılmadan önce, ekonomi ve finans yetkililerinin yaptığı açıklamalar dikkate değerdir. Yetkililer borsa piyasasını herhangi bir zamanda istikrara kavuşturmak için 10 trilyon won (yaklaşık 7,06 milyar dolar) tutarında bir fonu dağıtmaya hazır olduklarını ifade etmişlerdir. Bu açıklama, piyasa üzerinde belirgin bir etki yaratarak Güney Kore borsa endeksinin 4 Aralık 2024 Çarşamba günü %1,44 oranında bir düşüşle kapanmasına neden olmuştur. Ancak, muhalefet milletvekillerinin hükümete karşı azil sürecini başlatmalarının ardından, günün erken saatlerinde %2’yi aşan kayıplar kısmen telafi edilmiştir.[7] Fakat bu hususta Güney Kore’nin küresel tedarik zincirindeki kritik rolü göz önüne alındığında, gelişmelerin dikkatle izlenmesi gerekli görülmektedir.
Sıkıyönetim kararının saatler sonra kaldırılması ve meclis çoğunluğu düşünüldüğünde 300 üyeli Ulusal Meclis’te görevden almanın başarılı olması için yasalara göre üçte iki çoğunluk gerekmektedir. 200 oy, muhalefet partilerinin çoğunluğu elinde bulundurduğu dikkate alındığında bu destek mümkün görünmektedir. Parlamento onayı sonrası, dokuz üyeden oluşan Anayasa Mahkemesi davayı değerlendirmekte, mahkemenin altı üyesinin azil işlem lehine oy kullanması durumunda Cumhurbaşkanı görevden alınmaktadır. Güney Kore’de cumhurbaşkanının görevden alınması tarihte iki kez gerçekleşmiştir; 2004’te Roh Moo-hyun ve 2016’da Park Geun-hye.
Sıkıyönetim, ülkedeki iç siyasi istikrarsızlığı artırarak, ekonomi üzerinde olumsuz bir etki yaratabilir. İçsel huzursuzluklar ve halkın yönetimine yönelik artan tepkiler, tüketici güvenini olumsuz yönde etkileyebilir. Ekonomik büyüme, özellikle yatırımlar ve ticaretle ilgili kararlar üzerinde belirsizlik yaratacak şekilde yavaşlayabilir. Bu hususta özellikle Asya pazarındaki ticaret ortaklarıyla olan ilişkilerde aksamalara yol açabilir. Ayrıca bu tür bir siyasi kriz, Güney Kore’nin dış ticaret yapısı ve tedarik zincirlerini olumsuz etkileyebilir. Uzun süreli istikrarsızlık, ülkedeki ticaretin ve üretimin aksamasına neden olabilir. Başkan Yoon’un sıkıyönetimi devlet karşıtı güçlere karşı bir güvenlik önlemi olarak açıklaması, muhalefet partileriyle yaşanan anlaşmazlıklar, bütçe onaylarının tıkanması ve hükümetin temel ekonomik politikalarını hayata geçirememesi, kamuoyunda yönetimin etkinliğine dair olumsuz algılar yaratmaktadır. Ekonominin zayıfladığı bir ortamda bu tür siyasi hareketler, yatırımcı ve iş dünyasının güvenini sarsacaktır.
Güney Kore’nin iç karışıklığı, sadece yerel düzeyde değildir. Özellikle Güney Kore’nin ABD’yle olan güçlü ittifak ilişkileri bu krizden etkilenebilir. Uzun süreli içsel istikrarsızlık, Güney Kore’nin bölgesel güvenlik işbirliklerini sekteye uğratabilir ve ABD’yle askeri işbirliği gibi kritik alanlarda belirsizlikler oluşturabilir. ABD, Asya-Pasifik bölgesinde güçlü bir müttefik olarak, Güney Kore’deki istikrarsızlığın stratejik etkilerini değerlendirecektir. Kuzey Kore’nin Güney Kore’deki iç karışıklığı fırsat bilerek daha fazla provokasyon yapma ihtimali de bir başka bölgesel tehlike oluşturmaktadır. Başkan Yoon, Kuzey Kore’yi bir tehdit unsuru olarak tanımlayarak sıkıyönetimi haklı göstermeye çalışmıştır. Ancak bu tür siyasi söylemler tarihsel perspektifte iki Kore arasında gerilim yaratmıştır.
Uluslararası alanda, özellikle Çin ve Japonya gibi bölgesel rakipler, Güney Kore’deki bu iç karışıklığı dikkatle izlemektedir. Ekonomik olarak Çin ve Japonya, Güney Kore’nin tedarik zincirlerinde meydana gelebilecek aksamalardan doğrudan etkilenebilir.
Güney Kore Cumhurbaşkanı Yoon Suk Yeol’un sıkıyönetim ilanı, yalnızca ulusal düzeydeki siyasi dinamikleri etkilemekle kalmayıp bölgesel ve küresel ölçekte de önemli jeopolitik sonuçlar doğurmuştur. Yoon’un siyasi rakiplerini ve muhalefeti “devlet karşıtı” olarak tanımlayarak gerçekleştirdiği bu adım, demokratik temellerin zedelenmesi açısından kayda değer bir müdahale olarak değerlendirilmektedir. Güney Kore, Asya’nın en gelişmiş demokrasilerinden biri olarak kabul edilen bir ülke olup bu bağlamda Yoon’un sıkıyönetim kararı, ülkenin demokratik yapısının ve hükümetin meşruiyetinin sorgulanmasına yol açmıştır.
Bu tür aşırı müdahaleci politikaların, yalnızca iç siyasi krizlere neden olmakla kalmayıp, aynı zamanda uluslararası düzeyde Güney Kore’nin demokratik profilini olumsuz etkileyebileceği öngörülebilir. Özellikle ABD’yle olan ikili ilişkiler dikkate alındığında, bu gelişmenin uluslararası yankıları daha da kritik bir boyut kazanmıştır. ABD, küresel çapta demokrasi ve insan haklarını savunma noktasında önemli bir aktör olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda Güney Kore’nin demokratik standartlara olan bağlılığı, sadece iç politikada değil, aynı zamanda bölgesel güvenlik dinamiklerinde de belirleyici bir rol oynamaktadır. Yoon’un bu tür bir karar alması, ABD’nin bölgedeki demokrasiye ve insan haklarına olan bağlılığını sorgulatan bir durum yaratabilir. Çünkü Batılı güçler için Güney Kore’nin demokratik yapısının sağlıklı işleyişi, Asya-Pasifik bölgesindeki istikrar için kritik öneme sahiptir.
Yoon’un bu tür müdahaleci adımları, ülkenin ulusal güvenliğini tehdit etme ve iç istikrarı riske atma potansiyeli taşımaktadır. Güney Kore’nin dış politikası, demokratik değerleri ve hukukun üstünlüğünü savunmaya dayalı bir çerçeveye sahiptir; ancak iç siyasi krizler, bu dış politika çerçevesinin etkinliğini zayıflatabilir ve ülkenin dış ilişkilerdeki manevra kabiliyetini kısıtlayabilir.
Sonuç olarak Yoon’un sıkıyönetim ilanı, tarihsel olarak Park Chung-hee’nin otoriter yönetim tarzını çağrıştırsa da günümüzdeki Güney Kore’nin toplumsal, ekonomik ve uluslararası koşulları farklıdır. Özellikle 1987’deki demokratik reformlar ve demokratik kurumsallaşma, ülkenin kamuoyunun ve sivil toplumunun bu tür müdahalelere karşı çok daha dirençli hale gelmesini sağlamıştır. Bugün Güney Kore, güçlü bir demokrasiye, bağımsız yargıya ve medya özgürlüğüne sahip bir ülke olarak kabul edilmektedir.
[1] “South Korean president declares martial law to ‘eliminate anti-state elements’”, Anadolu Agency, https://www.aa.com.tr/en/asia-pacific/south-korean-president-declares-martial-law-to-eliminate-anti-state-elements/3412264, (Erişim Tarihi: 04.12.2024).
[2] Aynı yer.
[3] “Why did South Korea’s president declare martial law-and what now?”, BBC, https://www.bbc.com/news/articles/c0lgw1pw5zpo, (Erişim Tarihi: 04.12.2024).
[4] “Cabinet offers to resign collectively over martial law declaration”, Yonhap News Agency, https://en.yna.co.kr/view/AEN20241204017600320, (Erişim Tarihi: 04.12.2024).
[5] Aynı yer.
[6] Aynı yer.
[7] “Short-lived martial law leads to massive delays, disruptions in gov’t schedules”, Yonhap News Agency, https://en.yna.co.kr/view/AEN20241204009000320, (Erişim Tarihi: 04.12.2024).