Analiz

Grönland ve Arktik Bölgesi: Deniz Yolları ve Enerji Kaynakları

Grönland’daki kilit siyasi aktörler, madencilik endüstrisini geliştirme konusunda destekleyici bir tutum sergilemektedir.
Washington ve Brüksel arasındaki enerji dönüşümü politikaları farklılıkları, rasyonel ve pratik ortak zeminin karşılanmasına karşı bir duvar örmektedir.
Grönland’ın zorlu iklim koşulları, altyapı eksiklikleri ve çevresel kaygılar nedeniyle bu kaynakların çıkarılması oldukça maliyetli ve karmaşıktır.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Danimarka Krallığı’na bağlı özerk bir bölge olan Grönland, Atlas Okyanus’unda bulunan ve Kuzey Kutbu’ndaki en büyük kara parçalarından biri olarak bilinmektedir. İlk olarak 2019yılında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump, Grönland’ı satın almak için beyan ettiği ilk açıklamalardan bu yana ikinci döneminde de benzer bir açıklama yapmıştır. Bu analizde, adanın ABD’ye bağlanacağı ya da ilhak tehdidinin olup olmadığını değerlendirmekten ziyade Arktik bölgesinde nelerin olup bittiği ve Grönland’ın tarafların dikkatini çekecek nelere sahip olduğundan bahsetmekte yarar vardır. 

Trump’ın “ulusal güvenlik” vurgusuyla beraber adanın ve bölgenin öneminden bahsetmesinin altında yatan en önemli dinamikler arasında ABD hinterlandını genişletmek ve ekonomik refahın temelleri arasında yer alan enerji ve nadir toprak elementlerinin bölgede dünyanın kaderini değiştirecek boyutlarda rezerv barındırması söz konusu olmaktadır. Bölgenin başlıca çevre ve kalkınma amacıyla işbirliği çerçevesinin ABD, Kanada, Danimarka, Norveç, Rusya, İzlanda, İsveç ve Finlandiya’nın asli üye olduğu Arktik Konseyi’nin oluşturduğu görülmektedir.

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO), özellikle askeri kanat olarak Arktik bölgesinde paydaş ülkelerin sınırlarında Rusya’ya karşı görünmez bir perde oluşturmaktadır. Askeri hareketliliğin örtülü bir şekilde ilerlediği bölgenin son açıklamalar doğrultusunda sadece jeopolitik açıdan bir öneme sahip olmadığı, aynı zamanda “gelişmiş” ülkelerin endüstride dominasyon seviyelerine ulaşacağı kaynaklara sahip olduğu da saptanmaya başlamıştır. 

Arktik, uzun zamandır jeopolitik açıdan büyük öneme sahiptir. Elektrikli araçlar, rüzgâr türbinleri ve enerji iletim hatları için gerekli olan nadir toprak elementleri, grafit ve lityum gibi ham maddelere sahip olan Grönland, temiz enerji dönüşümü için hayati öneme sahiptir. Ancak bu ham maddelerin mevcut çıkarımı ve işlenmesi, büyük oranda Çin tarafından gerçekleştirilmektedir. 2021 yılında Çin, dünya genelindeki galyumun %98’ini, doğal grafitin %82’sini ve işlenmiş nadir toprak elementlerinin %60’ını üretmiştir. Çin, ABD’nin nadir toprak bileşikleri ithalatının %72’sini ve grafit ithalatının %42’sini karşılamaktadır. Avrupa ise ağır nadir toprak elementlerinde tamamen Çin’e bağımlıdır. Bu durum, jeopolitik gerilimlerin ABD ve Avrupa Birliği’nin (AB) enerji dönüşümü için gerekli teknolojileri üretme kabiliyetini tehlikeye atabileceği bir ulusal güvenlik tehdidi oluşturmaktadır.

Grönland, Kuzey Kutbu bölgesinde önemli petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip bir bölge olarak kabul edilmektedir. ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu (USGS), 2008 yılında yayımladığı bir raporda, Grönland’ın kuzeyindeki Arktik bölgesinde yaklaşık 90 milyar varil petrol, 1.670 trilyon fit küp doğalgaz ve 44 milyar varil sıvı doğal gaz (LNG) bulunduğunu tahmin etmiştir. Bu tahminler, bölgenin dünya genelindeki keşfedilmemiş petrol ve doğalgaz kaynaklarının önemli bir kısmını barındırdığını göstermektedir.

Grönland’ın zorlu iklim koşulları, altyapı eksiklikleri ve çevresel kaygılar nedeniyle bu kaynakların çıkarılması oldukça maliyetli ve karmaşıktır. Nitekim Grönland yönetimi, Temmuz 2021 tarihinde iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla adadaki tüm petrol arama faaliyetlerini askıya almıştır. Bu nedenle Grönland’ın petrol ve doğalgaz rezervleri potansiyel olarak büyük olsa da mevcut politikalar ve çevresel endişeler ışığında bu kaynakların yakın gelecekte çıkarılması olası görünmemektedir.

Bilinen 17 nadir toprak elementinden dördü, enerji dönüşüm teknolojileri için yüksek talep görmektedir. Bunlar; disprosiyum, neodim, praseodim ve terbiyumdur. Özellikle neodim ve praseodim, elektrik motorları ve jeneratörlerde kullanılan mıknatıslar için hayati öneme sahiptir. Bunlar rüzgâr türbinlerinde ve hibrit araçlarda bulunmaktadır. Disprosiyum ve terbiyumun az miktarda eklenmesi ise bu mıknatısları güçlendirerek dayanıklılıklarını artırmaktadır. Bu metallere olan talep şu anda arzın üzerinde ve daha da artması beklenmektedir. AB’nin Ortak Araştırma Merkezi’ne göre, fiyatların öngörülebilir gelecekte yüksek kalacağı tahmin edilmektedir.

Kuzeydoğu Asya’da geniş maden yatakları bulunabilirken coğrafi rakip olarak Kuzey Kanada’da nikel, bakır, kobalt ve nadir toprak elementleri gibi minerallerin büyük rezervleri bulunmaktadır. Bu üstü kapalı rekabette özellikle Rusya ve Çin’in Arktik’te madencilik yapabilmek için nükleer enerjili buz kırıcı gemiler inşa ettiği bilinmektedir. 2021 yılından beri özellikle KoBold Metals ve  Bluejay Mining ortaklığında yapılan bir çalışmanın dünya üzerinde kendini kanıtlamış teknoloji şirketleri sahipleri olan Bill Gates, Jeff Bezos ve Michael Bloomberg gibi isimlerden yatırım almasıyla projelerin mineral ve nadir toprak elementleri açısından bölgenin ne kadar önemli olduğunu kanıtlar niteliktedir.

Özellikle Grönland üzerinde yer alan Disko-Nuussuaq bölgesinin nikel ve bakır üretiminde Rusya’da bulunan 208,577 metrik ton ile dünyanın en büyük nikel madenlerine sahip bölgeye rakip olabileceği bilinmektedir. Şu an AB, kritik üretime sahip minerallerin çoğunu Çin’den ithal etmektedir. Doğal grafitin %40’ı, germanyumun %43’ü, galyumun %65’i, hafif toprak elementlerinin ve ağır toprak elementlerinin ise %80’den fazlası, Çin tarafından ihraç edilmektedir. Böyle bir denklemde özellikle jeoloji raporlarında son 5 yılda büyük bir popülarite kazanan Grönland’ın değerlendirilmesi, Avrupa veya Batı Bloğu ülkeleri açısındanbüyük bir fırsat olarak görülebilir.

Özellikle elektrikli araçlar üretiminde grafit ihtiyacının 2030 senaryoları için 30 kat artacağı ve 2040 için ön görülen elektrikli araç üretimi için ihtiyaç duyulan 3.5 milyon tonluk grafit ihtiyacını Grönland bilinen 6 milyon tonluk rezerviyle kapatabilir. Grönland’ın kaynakları yalnızca grafitle sınırlı değildir. En önemli yatakları, rüzgâr türbinlerinden nükleer reaktörlere kadar değişen teknolojilerde kullanılan neodimyum gibi nadir toprak elementleridir. Çin şu anda 44 milyon tonluk nadir toprak oksit rezervleriyle bu alanda liderdir. Ancak Grönland’ın 42 milyon ton nadir toprak oksit rezervine sahip olduğu tahmin edilmektedir. Eğer bu potansiyel tam anlamıyla değerlendirilirse Grönland; Vietnam, Brezilya ve Rusya’yı geride bırakarak nadir toprak elementleri rezervi bakımından dünyada ikinci sıraya gelebilir.

Washington ve Brüksel arasındaki enerji dönüşümü politikaları farklılıkları rasyonel ve pratik ortak zeminin karşılanmasına karşı bir duvar örmektedir. Avrupa’da 2015-2022 yeşil ve sol ittifakların hükümetlerde görev alması yeşil enerji politikalarında ve vergilendirmelerinde AB için endüstriyel bir engel olarak devam etmektedir. Örnek vermek gerekirse Grönland’daki kilit siyasi aktörler, madencilik endüstrisini geliştirme konusunda destekleyici bir tutum sergilemektedir. Grönland Parlamentosu’ndaki yedi partinin tamamı, gelecekteki refahı teşvik etmek amacıyla madencilik sektörüne yatırım yapmanın önemini kabul etmektedir. Ancak bu ilgiye rağmen Başbakan Múte Bourup Egede Hükümeti, 2021 yılında 100 ppm’yi aşan uranyumun işletilmesini yasaklamıştır. Bu yasak, uranyum atıklarının Narsaq kasabası yakınlarında bertaraf edilmesini planlayan Kvanefjeld maden projesine yönelik yerel muhalefetin ardından getirilmiştir. Bu durum, nadir toprak elementlerinin çıkarılmasını zorlaştırmaktadır. Bunun nedenleri arasında bu yataklarında uranyum rezervleriyle bulunması gösterilmektedir.

Öte taraftan küresel ısınmayla yeni deniz yollarının açılması madenler dışında da bölgenin odaklardan ayrılmamasının sebepleri arasında görülmektedir. Kuzey Deniz Rotası’nınoluşmasıyla beraber Rusya’nın Asya ile Avrupa arasındaki deniz yolculuğunu Süveyş Kanalı’na kıyasla %30 oranında kısalması beklenmektedir. Kuzeybatı Geçidi ise Atlantik ve Pasifik Okyanuslarını birbirine bağlamaktadır. Fakat bu yeni deniz yolu Kanada’nın rota üzerindeki egemenlik iddialarından dolayı uluslararası anlaşmazlıklara yol açmaktadır. Transarktik Rotası ise Arktik Okyanusu’nun merkezinden geçen rota olarak bilinmektedir ve Asya ile Kuzey Amerika arasındaki en kısa mesafeyi sunma potansiyeline sahiptir. 

Özetle bu yollar üzerinde yer alan Grönland’ın gerek savunma altyapısı gerekse nadir toprak elementleri ve enerji kaynakları açısından önemi geleceği şekillendirecek jeopolitik bir önem kazandırmaktadır. Trump’ın açıklamalarının Çin’in başını çektiği BRICS ülkelerinin süper emtia ekonomi doktrinine karşın alternatif olarak bu yolu denemesi hiç de şaşırtıcı görünmemektedir. Lakin gelişmiş ülkelerin bölgede herhangi bir adım atması için kamuoyunu ve özellikle kendi içlerindeki yeşil enerjiye bakış itilaflarını çözmeleri gerekmektedir. Bu politikaların 2024 yılında sandıkta aşırı sağ olarak adlandırılan partilerin özellikle Avusturya’da Avusturya Özgürlük Partisi’nin (FPÖ), Fransa’da Ulusal Birlik’in (RN) ve önümüzdeki dönemde Almanya’da Almanya İçin Alternatif’în (AfD) siyasi olarak güçlenmesine ve bu politikaların lüks bir ihtiyaç olarak görülmesini sağlamaktadır. Yeşil enerjinin sanayiye entegrasyonu ve vergileme yöntemi ile taban yük olacağı herhangi bir modelin rasyonel gerçeklikten uzak olacağı da kanıtlanmış olacaktır. 

Ömer Faruk PEKGÖZ
Ömer Faruk PEKGÖZ
Gazi Üniversitesi-Enerji Sistemleri Mühendisliği

Benzer İçerikler