Analiz

Fransa ve Almanya’nın Suriye’deki Stratejik Yönelimleri: Şam Ziyareti

Avrupa’nın “güvenli ülke” kavramını son yıllarda daha esnek bir şekilde uyguladığı da dikkate alınmalıdır.
Baerbock, AB’nin Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldırıp kaldırmayacağının ise siyasi ilerlemeye bağlı olduğunu belirtmiştir.
Almanya’nın Suriye’nin yeniden inşa sürecine dair Türkiye’yle yapacağı işbirliği, her iki ülke arasında stratejik bir ortaklık oluşturmaya yönelik bir adımdır.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot ve Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un 3 Ocak 2025 tarihinde Şam’a gerçekleştirdikleri ziyaretler sırasında ortaya koydukları tutumlar ve Suriye’deki yeni yönetime dair yaptıkları açıklamalar, Batılı ülkelerin özellikle Avrupa’nın bölgeye yönelik politikalarındaki derin çelişkileri yeniden gündeme getirmiştir. Ziyaret özellikle, Alman bakanın havaalanına kurşun geçirmez çelik yelek ve resmi ziyaret adabına uymayan kıyafetle gelmesi ve Suriye lideri Şara’nın Alman Baerbock’ın elini sıkmaması ile uluslararası medyada geniş yankı uyandırarak gündemin üst sıralarında yer almıştır.

Her ne kadar bu ziyarette uluslararası medya magazinsel detaylara odaklansa da bu temaslar Batılı ülkelerin yeni Suriye politikalarına ilişkin önemli ipuçları barındırmaktadır. Daha önce 17 Aralık 2024 tarihinde İngiltere’nin Suriye Özel Temsilcisi Ann Snow ve beraberindeki İngiliz diplomatlar, Suriye’nin başkenti Şam’da Suriye lideri eş Şara ile bir görüşme gerçekleştirmiştir. Görüşmenin hemen ardından İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy, İngiltere’nin Suriye’de kapsayıcı ve temsili bir hükümetin oluşumunu desteklediğini, kimyasal silahların güvence altına alınmasını ve kullanılmamasını sağlama hedefinde olduğunu vurgulamıştır. Ayrıca, diplomatik ve istihbarata dayalı kanalların kullanılarak HTŞ ile gerektiğinde temas kurulacağını ifade etmiştir. Bu diplomatik girişimlerin yanı sıra İngiliz hükümeti Suriyeliler ve mülteciler için 50 milyon sterlin değerinde bir insani yardım paketi açıkladığını duyurmuştur.

İngiltere’nin Şam’a düzenlediği bu diplomatik ziyaretten kısa bir süre sonra 20 Aralık 2024 tarihinde ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Ortadoğu’daki en üst düzey diplomatı Barbara Leaf eş-Şara ile bir görüşme gerçekleştirmiş ve görüşmenin ardından Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Şara’ya yönelik olarak daha önce belirlenmiş olan 10 milyon dolarlık ödülün kaldırıldığını kamuoyuna duyurmuştur. Bu gelişme, ABD’nin Suriye politikasında olası bir değişim sürecine işaret eden önemli bir diplomatik adım olarak değerlendirilmiştir. Her ne kadar İngiliz ve ABD’nin diplomatik adımları değişmiş olsa da değişmeyen politika ABD’nin Suriye içinde ve dışındaki PYD/YPG ve SDG gibi ortaklarına yönelik tehdit oluşturmamasıdır.

Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot ve Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Şam ziyaretleri sonrasında yaptıkları açıklamalarda, Suriye’nin yeniden inşa süreci ve bölgesel istikrarın sağlanması adına önemli mesajlar vermiştir. Baerbock, “Avrupa fonlarının İslamcı grupların eline geçmemesi gerektiğini” vurgulamış ve tüm etnik grupların demokratik geçiş sürecine dahil edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca Suriye’nin Avrupa desteğini alabilmesi için kadınlar ve Kürtler dahil olmak üzere tüm grupların sürece katılması gerektiğini ifade etmiştir. Baerbock, AB’nin Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldırıp kaldırmayacağının ise siyasi ilerlemeye bağlı olduğunu belirtmiştir.

Açıklamalarında sıkça Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile yaptığı görüşmelere atıfta bulunan Baerbock, Suriye’nin yeniden inşası ve bölgesel istikrarın sağlanması konusunda Türkiye’yle işbirliği yapma arzusunu dile getirmiştir. Türkiye’nin, Suriyeli mültecilerin dönüşü ve bölgedeki güvenlik dinamikleri konusundaki çabalarını vurgulayan Baerbock, Almanya’nın bu süreçte Türkiye’yle yakın temas halinde olacağını belirtmiştir. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot ise “Suriye’deki Kürt savaşçılarının (PKK/PYD ve YPG) entegrasyonu için bir siyasi çözüm çağrısında” bulunmuş ve “kalıcı bir ateşkesin sağlanması gerektiğini” ifade etmiştir.

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot ve Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un Şam’a gerçekleştirdikleri ziyaretten ortaya çıkan tablo, başta Fransa ve Almanya olmak üzere Batılı ülkelerin, Rusya ve İran’ın Suriye üzerindeki nüfuzunun zayıflamasından duyduğu memnuniyeti, ancak buna rağmen Şam’daki yeni yönetimle kurdukları ilişkilerde dikkatli ve temkinli bir yaklaşım izlediklerini göstermektedir. Bu tutum, Batılı aktörlerin Suriye’deki değişen siyasi koşullara uyum sağlama çabalarını ve aynı zamanda bölgedeki stratejik dengeleri gözeterek daha dikkatli adımlar atma gerekliliğini yansıtmaktadır. Dolayısıyla, Batı’nın bu yeni denkleme yönelik yaklaşımı, Suriye’nin yeniden yapılanmasında daha etkin olma arzusuyla birlikte, mevcut Suriye yönetiminin uluslararası alandaki şeffaflık ve güven inşa etme çabalarıyla paralel bir şekilde şekillenmektedir. Afganistan’da Taliban yönetimini resmen tanımayan ve bu ülkeyle üst düzey diplomatik temaslardan kaçınan Almanya ve Fransa’nın, HTŞ’nin kontrolündeki Suriye’yle daha açık bir politika benimseyerek üst düzey temaslarda bulunmaları, bu yaklaşımın önemli bir göstergesi olarak öne çıkmaktadır. Fransa ve Almanya Dışişleri Bakanlarının Şam’a gerçekleştirdiği ziyaretin arkasında bir dizi stratejik neden bulunmaktadır;

Bunlardan ilki, Suriye’nin yeniden inşası ve demokratik yapısının kurulması süreci, fiziki toparlanma ve stratejik varlık gösterebilme aşamalarında Türkiye’nin etkili ve önemli bir rol üstlenmiş olmasıdır. Bu bağlamda Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un açıklamalarında Türkiye’nin rolüne sıkça vurgu yapması, Almanya’nın Suriye’nin yeniden inşa sürecinde Türkiye’yle işbirliği yapma arzusunu ortaya koymaktadır. Almanya, Türkiye’nin bölgede sahip olduğu stratejik avantajlardan ve özellikle Suriyeli mültecilerin geri dönüşüyle ilgili gösterdiği çabalardan yararlanmayı hedeflemektedir. Bu durum, Suriye’nin yeniden inşasına dair ortak bir yaklaşım geliştirilmesi gerektiği yönündeki anlayışı pekiştirmektedir. Dahası Baerbock’un Türkiye’yle yakın işbirliğine olan istekli yaklaşımı, sadece Suriye’nin kalkınması ve istikrarının sağlanması için değil, aynı zamanda bölgedeki güvenlik dinamiklerinin güçlendirilmesi açısından da önemlidir. Bu bağlamda Almanya’nın Suriye’nin yeniden inşa sürecine dair Türkiye’yle yapacağı işbirliği, her iki ülke arasında stratejik bir ortaklık oluşturmaya yönelik bir adımdır.

İkinci neden, Avrupa Birliği’nin Şam’a kapılarını kapatması durumunda, bu boşluğun Rusya, Çin veya diğer ülkeler tarafından doldurulma olasılığıdır. Bu durum, Suriye’nin uluslararası ilişkilerdeki konumunu yeniden şekillendirebilir ve Batı’nın bölgedeki etkisini zayıflatabilir. Özellikle Rusya ve Çin gibi büyük güçler, Suriye’deki siyasi ve ekonomik boşluğu doldurmak amacıyla daha fazla nüfuz sahibi olma çabalarını artırabilirler. Rusya, Suriye’deki askeri varlığı ve bölgesel politikadaki etkisiyle zaten önemli bir oyuncu haline gelmişken, Çin de “Kuşak ve Yol Girişimi” çerçevesinde ekonomik yatırımlar yapma konusunda aktif bir yaklaşım benimsemiş bulunmaktadır. Bu bağlamda Avrupa Birliği’nin Suriye’yle ilişkilerini yeniden şekillendirmemesi durumunda, Batı’nın Suriye üzerindeki stratejik etki alanı daralabilir ve bu durum, bölgesel güç dengesinin yeniden inşa edilmesine yol açabilir.

Üçüncü neden ise Avrupa’nın, mültecilerin geri dönüşünü sağlamak amacıyla, Suriye’deki koşulların güvenli olduğu yönünde bir izlenim yaratmaya çalışmasıdır. Almanya ve diğer Avrupa Birliği ülkelerinin Suriyeli mültecilerin geri gönderilmesini talep etmeleri, bu ziyaretin Suriye’nin güvenli bir ülke olarak kabul edilmesi yönünde bir adım olarak görülebilir. Ancak Avrupa’nın “güvenli ülke” kavramını son yıllarda daha esnek bir şekilde uyguladığı da dikkate alınmalıdır. Örneğin Avrupa, Afganistan gibi ülkelerde mültecilerin geri gönderilmesini kabul etmiş ve “güvenli ülke” tanımını daha geniş bir çerçevede kullanmıştır. Bu durum, Suriye’ye yönelik benzer bir yaklaşımın, mülteci sorununu çözme amacının ötesinde, Avrupa’nın bölgesel politikalarıyla da ilişkilendirilebileceğini göstermektedir.

En önemli stratejik nedenlerden bir diğeri ise uzun bir süre sonunda savaştan çıkan Suriye’nin yeniden kalkınmasını sağlamak için yapılacak yatırımlardır. Buna ek olarak Avrupa Birliği’nin ucuz petrole olan ihtiyacı da bu süreçte etkili bir faktör olarak öne çıkmaktadır. Suriye’nin yeni yönetiminin yatırım ve uluslararası tanınmaya acil ihtiyaç duymasına rağmen, bu desteğin karşılığında neler sunabileceği ve Batı’nın bu süreçte hangi konulara tolerans gösterebileceği belirsizliğini korumaktadır.

Ziyaretin diğer bir önemi bundan sonraki dönemde Almanya ve Fransa’nın Suriye’nin şekillenen siyasetini etkileme arzusunu yansıtmış olmasıdır. Fransa’nın sömürge geçmişi, özellikle 20. yüzyılın başlarına kadar Suriye ve Lübnan üzerinde büyük bir etki oluşturmuştur. Fransa, Birinci Dünya Savaşı sonrasında, 1920’lerden itibaren Suriye ve Lübnan’ı manda yönetimi altına almış ve bu dönemde bölgede hem kültürel hem de siyasi anlamda derin izler bırakmıştır. Fransız yönetimi, özellikle eğitim, altyapı ve yönetim alanlarında önemli reformlar yapmış, Fransız kültürü ve dili bu ülkelerde yaygınlaşmıştır. Fransa’nın bu tarihi bağları, Suriye ve Lübnan’a yönelik politikasını şekillendirirken hala etkili bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda Fransa’nın Suriye’ye olan ilgisi, yalnızca ekonomik ve stratejik çıkarlarla sınırlı değildir. Aynı zamanda, Fransızlar bu bölgede tarihsel olarak sahip oldukları etkiyi yeniden pekiştirme ve bu ülkelerin yeniden şekillenen siyasi yapılarında bir rol oynama arayışı içindedirler. Fransız Dışişleri Bakanı’nın, Suriye’ye gerçekleştirdiği ziyarette, Fransa’nın sömürgecilik dönemi mirasının bir yansıması olarak hem bölgedeki mevcut durumla ilgilenmesi hem de Fransız kültürel ve siyasi etkisini sürdürme çabası görülebilir.

Diğer taraftan Alman Dışişleri Bakanı Baerbock’un Suriye ziyareti sonrasında yaptığı açıklamalarda, demokrasi, insan hakları ve azınlık haklarına odaklanarak, PKK/YPG/SDG’nin Suriye ordusuna entegrasyonunu talep etmesi, Almanya’nın Suriye politikasının sadece eşit ve egemen devletler arası ilişkilerle sınırlı kalmadığını, aynı zamanda Avrupa’nın Suriye’nin iç işlerine müdahale etmeyi hedefleyen bir stratejiye dönüştüğünü açıkça ortaya koymaktadır. Bu durum, Almanya’nın Suriye’deki iç siyasi yapıyı etkileme amacını güttüğünü ve bölgesel güç dengesinde değişiklik yapmayı hedeflediğini göstermektedir. Başka bir deyişle Almanya, yıllardır süregelen demokrasi ve insan hakları söylemlerini, Suriye’nin iç siyasi dinamiklerine müdahale etme aracı olarak kullanmaya devam etmektedir.

Özellikle Baerbock’un Suriye ziyaretinde, azınlıklar ve kadın hakları gibi konulara verdiği önemin yanı sıra bu alandaki iyileşmelere bağlı olarak Suriye’ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasını talep etmesi, Almanya’nın dış politikasında insan hakları ve demokrasi söylemlerinin stratejik bir araç haline geldiğinin önemli bir göstergesidir. Bu yaklaşım, Almanya’nın sadece insani bir endişe taşımanın ötesinde, kendi çıkarlarını Suriye’nin iç politikalarına müdahale ederek gerçekleştirmeyi amaçladığını ortaya koymaktadır. Fakat Alman bakanın Suriye’ye yapılacak yardımları ülkedeki demokrasi, insan hakları ve azınlık hakları çerçevesinde yapılacak düzenlemelere bağlaması ve bakanın ülkenin güneyini işgal eden, Gazze’de, Kudüs’te ve Lübnan’da katliamda bulunan İsrail’den hiç bahsetmemesi, Almanya’nın demokrasi, insan hakları, azınlık hakları ve uluslararası hukuka saygı hususundaki söylemlerinde samimi olmadığının ve bu söylemleri sadece baskı aracı olarak kullandığının göstergesidir.

Alman ve Fransız Dışişleri Bakanlarının Şam ziyaretini, ABD ve İsrail’in stratejik çıkarlarını dışlayarak değerlendirmek doğru olmayacaktır. Çünkü Orta Doğu’daki politikaların şekillendirilmesinde İsrail lobisinin ve ABD’nin büyük bir etkisi olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bu tür ziyaretlerin genellikle bu ülkelerin bölgesel hedefleriyle paralel bir şekilde gerçekleştiği söylenebilir. Özellikle İsrail’in Suriye ve genel olarak Orta Doğu’daki güvenlik çıkarları, Batılı ülkelerin bölgedeki politikalarını önemli ölçüde etkilemektedir. Bu sebeple Almanya ve Fransa’nın Şam’daki temasları yalnızca kendi çıkarlarını gözetmekle kalmayıp, aynı zamanda İsrail’in çıkarlarını da dikkate alarak şekillenen bir stratejiye dayanmaktadır. Alman ve Fransız Dışişleri Bakanlarının eş Şera ile görüşmelerinde Avrupalı ülkelerin yardımının sağlanabilmesi için İsrail’in çıkarlarını rahatsız edebilecek girişimlerden kaçınmaları gerektiği üstü örtülüde olsa ima ettikleri kuşkusuzdur.  Bu durum, Batılı ülkelerin Suriye ile ilişkilerini şekillendirirken, bölgedeki stratejik dengeleri dikkate aldıkları ve özellikle İsrail’in çıkarlarını ön planda tuttukları bir politika izlediklerini göstermektedir.

Prof. Dr. Murat ERCAN
Prof. Dr. Murat ERCAN
Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyesi

Benzer İçerikler