31 Ağustos 2022 tarihindeMali Hükümeti, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u “yeni sömürgeci” tavırları bırakmaya çağırmıştır. Bu bağlamda Fransa hem ülkedeki ve bölgedeki askeri varlığıyla hem de ekonomik etkisiyle “neokolonyal” politikalar gütmekle suçlanmaktadır. Askeri açıdan Fransa’nın El-Kaide ve diğer terör örgütleriyle mücadele gerekçesiyle ülkede kurduğu askeri üsler, ekonomik bakımdan da Fransa Merkez Bankası’nda basılan ve Mali de dahil yedi Batı Afrika ülkesinde kullanılan CFA frangı, sömürgecilik temelli eleştirilerin en önemli dayanaklarını oluşturmaktadır.[1] Bu iki olgu, her ne kadar Fransa tarafından istikrarı sağlama araçları şeklinde lanse edilse de Paris yönetimine karşı olumsuz tepkilerin gelişmesine sebebiyet vermektedir. Esasen Mali örneği, Fransa’nın tüm Batı Afrika sömürgelerindeki durumuna da ışık tutmaktadır.
Mali, Batı Afrika’da bulunan ve nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan bir ülkedir. 19. yüzyılın sonlarında, o zamanlar “Fransız Sudanı” adıyla Fransa’nın sömürgesi haline gelen ülke, 1960 yılında bağımsızlığını kazanmıştır. 1992 senesinde gerçekleşen seçimlere kadar diktatörlükle yönetilen ülkede hem kabileler arası çatışmaların yoğun olarak yaşanması hem de terör örgütlerinin güçlü olması, Mali’nin siyasi yaşamındaki çalkantıları devam ettirmiştir. Ülke, 2013 senesinde hükümeti yıkmaya yönelik girişimler nedeniyle Fransa’dan yardım istemiştir.[2] Hem bu durum hem de Mali’nin resmi dillerinden birinin Fransızca olması, halihazırda cereyan eden sömürgecilik tartışmalarının temelini oluşturmaktadır. Üstelik mesele, Mali’yle sınırlı değildir. Çünkü bu hususların Fransa’nın diğer Batı Afrika sömürgelerinde de geçerli olduğu söylenebilir.
Fransa’nın Batı Afrika’daki sömürgecilik faaliyetleri, 1637 yılında Senegal Nehri’nin Atlas Okyanusu tarafından başlamış ve zamanla içlere doğru yayılmıştır. Senegal, Moritanya, Mali, Gine, Fildişi Sahili, Burkina Faso, Benin ve Nijer’e kadar uzanan Fransız sömürgeciliği, Fransa’da Beşinci Cumhuriyet Dönemi’nin başlamasından kısa bir süre sonra sona ermiştir. 300 yılı aşkın bir süre boyunca Fransa, Batı Afrika’da köleleştirilmiş insan ticareti de dahil olmak üzere çeşitli yöntemlerle bölgenin kaynaklarını ve insanlarını sömürmüştür. Yani Paris yönetimi, Fransa ekonomisini koloniler üzerinden geliştirmiştir.
Diğer sömürgeci imparatorluklarda da gözlemleneceği gibi, Fransa da eski sömürgeleriyle bağlarını post-kolonyal dönemde de sürdürmüştür. Nitekim Fransa’nın ekonomik sistemi, sömüren-sömürülen ilişkisi çerçevesinde şekillenmiştir. Söz konusu sömürgeler, genellikle hammadde ihraç eden ve önemli üretim zincirlerinin dışında kalan ülkelerdir. Bu durum ise Fransa gibi kapitalist devletlerin yararına işleyen bir sistem yaratmaktadır. Çünkü bağımsızlıktan sonra bile bu sömürgeler, bir “pazar” olarak görülmüştür.
Mali’de 2020 yılının Ağustos ve 2021 senesinin Mayıs aylarında darbeler gerçekleşmiş ve ülkede yaşanan güvenlik krizine ek olarak bir siyasi kriz de baş göstermiştir. Fransa, ilk olarak 2013 yılında Mali’ye cihatçı bir isyanla mücadele edilmesi maksadıyla asker göndermiştir. 2020 senesinin başlarında ise Paris, bu ülkedeki askeri unsurlarını geri çekeceğini açıklamıştır. Nitekim Mali Hükümet Sözcüsü Albay Abdoulaye Maiga da Macron’un 25-28 Temmuz 2022 tarihlerinde Benin, Kamerun ve Gine-Bissau’ya gerçekleştirdiği üç günlük ziyaret sırasında yaptığı açıklamaların ardından “Geçiş Hükümeti, hiç kimsenin Mali’yi Malililerden daha iyi sevemeyeceğini Macron’un anlamasını ve yeni sömürgeci, korumacı ve patronluk taslayan duruşunu terk etmesini talep ediyor.” demiştir.[3]
Bahsi geçen ziyaret esnasında Mali’deki duruma değinen Macron ise Mali halkının egemenliğini ifade edebilmesi ve terörist gruplara karşı mücadelenin sürdürülebilmesi için bir çerçeve oluşturma gibi önemli bir sorumluluklarının bulunduğunu söylemiştir. Ayrıca Macron, Mali Hükümeti ile Rus özel güvenlik firması Wagner arasındaki ilişkilere de atıfta bulunmuştur.[4] Fakat Malili karar alıcılar Wagner Grubu’nun ülkede konuşlandırılacağı yönündeki iddiaları reddetmektedir.[5]
Ekonomik olarak Fransa, Malili karar alıcılar tarafından önemli bir tedarikçi şeklinde değerlendirilmektedir. Ancak son yıllarda Çin’in ülke ekonomisindeki payı, Fransa’yı geçmiştir.[6] Bu konuda Paris yönetimi, Pekin ve Moskova’yla nüfuz mücadelesi içerisindedir. Aslında Fransa’nın “neokolonyal” şeklinde nitelendirilen politikalarının arkasında da bahsi geçen aktörlerle olan güç mücadelesi yer almaktadır.
Bu noktada bölgedeki rekabet dinamiklerinden bahsetmek gerekmektedir. Öncelikle Çin’in Batı Afrika’nın en büyük yatırımcısı ve ticaret ortağı olduğunu ifade etmek de yarar vardır.[7] Zira Kuşak-Yol Projesi kapsamında özellikle de okyanusa kıyısı olan bölge ülkelerinin limanları,Çin için bölgeyi cezbedici hale getirmektedir.Batı Afrika ülkelerinde de Çin’e yönelik bir ilki söz konusudur. Zira Batı’nın aksine Pekin, yatırım karşılığında “demokrasi” koşulu aramamaktadır.
Öte yandan korsanlık ve terör faaliyetleri çerçevesinde güvenliği sağlamak amacıyla Çin, bölge ülkelerine askeri yardımlarda da bulunmuştur. Örneğin Pekin, 2017 yılında Afrika Birliği Bekleme Gücü’ne (CADSF) 100 milyon dolarlık mali yardım teklif etmiştir. Çin’in buradaki yatırımlarını korumak için bölgenin güvenliğini arttırmak istediği açıktır. Dolayısıyla Pekin, özellikle de ekonomik anlamda Batı Afrika’da Paris’in nüfuzuna meydan okumaktadır.
Rusya’nın da Afrika ülkeleriyle olan ticari ilişkilerini her geçen yıl arttırdığı görülmektedir. Buna ek olarak askeri eğitim ve silah satışı da Moskova yönetiminin bölge politikalarında ön plana çıkmaktadır. Örneğin Fransa bölgeden çekildikçe Wagner Grubu’nun, Mali’de daha aktif hale geldiği gözlemlenmektedir. Bu aşamada Wagner Grubu’nun Rusya’nın çıkarlarına hizmet ettiğinin altı çizilmelidir.[8]
Sonuç olarak Fransa’nın Batı Afrika ülkeleriyle ilişkileri neokolonyal bir perspektifle şekillenmektedir. Bu durum ise ülkenin sömürgecilik geçmişiyle yakından ilişkilidir. Paris, çıkarlarına ulaşabilmek amacıyla sömürgeci mantığıyla hareket etmektedir. Lakin bu politikalar, “demokrasi” ve insan hakları” gibi Batılı değerlerin araçsallaştırılmasıyla pazarlanmaktadır. Buna karşılık Batı Afrika ülkeleri ise yüzyıllarca sömürülmüş olmanın da etkisiyle krizler girdabına sürüklenmiştir. Bu da sömürgecilik karşıtı hassasiyetleri tetiklemektedir. Buna bağlı olarak da Çin ve Rusya’nın bölgedeki etkisi artmaktadır. Dolayısıyla özelde Mali’de ve genelde ise Batı Afrika’da sömürgecilik geçmişi nedeniyle Fransa’nın etkisinin azalacağı öngörülebilir. Bu ortamda, Rusya ve Çin’in nüfuzunun artması da şaşırtıcı olmayacaktır.
[1] “France Tries New Tactics After Losing İnfluence in West Africa”, Anadolu Agency, https://www.aa.com.tr/en/africa/analysis-france-tries-new-tactics-after-losing-influence-in-west-africa/1720306, (Erişim Tarihi: 02.08.2022).
[2] “Mali Country Profile”, BBC, https://www.bbc.com/news/world-africa-13881370, (Erişim Tarihi: 02.08.2022).
[3] “Mali Junta Criticises Macron’s ‘Neocolonial and Patronising’ Attitude”, France 24, https://www.france24.com/en/africa/20220801-mali-criticises-macron-over-patronising-neocolonial-attitude, (Erişim Tarihi: 04.08.2022).
[4] Aynı yer.
[5] Aynı yer.
[6] “Mali”, OEC, https://oec.world/en/profile/country/mli, (Erişim Tarihi: 02.08.2022).
[7] “China’s Involvement in West Africa”, Fire Watch Solutions, https://www.firewatchsolutions.com/chinas-involvement-in-west-africa/, (Erişim Tarihi: 05.08.2022).
[8] “As Europe Withdraws from Mali, Russia Gets the upper Hand”, Anadolu Agency, https://www.atlanticcouncil.org/blogs/new-atlanticist/as-europe-withdraws-from-mali-russia-gets-the-upper-hand/, (Erişim Tarihi: 05.08.2022).