Fas, 40 seneden fazla bir süreden sonra Afrika’nın en büyük kıtasal örgütünün üyesi, kıta kurumsallaşmanın parçası olmak istiyor. Soğuk Savaş ortamında, 1980’li yılların kıtasal örgütlenmesi olan Afrika Birliği Teşkilatı’ndan (ABT) kendi isteği ile ayrılan Fas, bugün ise ABT’nin halefi olan Afrika Birliği’ne (AfB) girmek istediğini açıkladı. Kıta politikasında bu yeni adım Ruanda’daki AfB Zirvesi’nde resmî olarak kamuoyu ile paylaşıldı.
Krallığın Afrika örgütlenmesinden ayrılmada on yıllarca öne sürdüğü tezler bugün hâlâ geçerliliğini koruyor. Bu politika değişikliğine ilişkin getirdiği açıklamalar, Rabat’ın kıtanın bölgesel ihtiyaçlarını ve kırmızı çizgilerini gündeme getirerek kendisine giriş için Batı Sahra’dan farklı bir “kapı” aradığını da gösteriyor.
Rabat zamanında neden Afrika siyasi kurumsallaşmasından ayrıldı ve şimdi neden yeniden parçası olmak istiyor? Çıkışı 1984’de ABT’nin Sahravi Arap Demokratik Cumhuriyeti’ni (SADC) üye olarak kabul etmesinde yatıyor. Batı Sahra’yı kendi ülkesinin bir parçası olarak gören Fas, Sahravilerin ayrı bir devlet olarak kıta kurumsallaşmasınca tanınmasına tepkisini örgütten ayrılarak gösterdi.
Batı Sahra sorunu Krallık için iç ve dış siyasette büyük önem teşkil ediyor. Bölgeyi “Güney Eyaletleri” olarak adlandıran Fas, kalkınma odaklı siyaset izleyerek mevcut sorunun çözülebileceği görüşünü taşıyor. Öte yandan bölgesel ilişkilerde neredeyse adının beraber anıldığı Cezayir ile ilişkisinin kötü seyretmesinin en önemli nedenlerinden birini Batı Sahra sorunu oluşturuyor. Cezayir, Batı Sahra halkının temsilcisi olan ve bağımsızlığı savunan Polisario Cephesi’ni (PC) destekliyor. Sınırları içerisinde Sahravilerin kaldığı mülteci kamplarının bulunması da Cezayir’in sorundaki rolü ve sorumluluğunu arttırıyor.
Neden Rabat böyle bir karar aldı? Fas Kralı VI. Muhammed’in AfB Zirvesi’ne gönderdiği mesajı bu soruya yönelik cevap niteliğini taşıyor. Ülkesinin kıtaya yardım ettiğini ve üyeliği ile yardıma devam edebileceğini öne sürüyor. Afrika’daki mevcut kurumsal, idarî yapının sorunlu olduğunu ve Fas’ın dahliyle “düzelmeye” içeriden yardım edeceğini savunuyor. Afrika’nın geri kalanı ile işbirliğinin altını çiziyor. Gıda güvenliği gibi alanları örnek olarak verirken yatırım alanında öne çıktığının altını çiziyor. Kral, mesajında Batı Sahra’yı ise Fas’ın geleneksel politikası çerçevesinde değerlendirerek ABT’nin tanıma yoluna gitmesinin hata olduğunu savunuyor. SADC’nin tanınmasının uluslararası hukuka aykırı olduğunu ifade ettikten sonra Afrika’nın tutumunun da tartışmaya açık ve değişken olduğunu hatırlatıyor. AfB’nin kimi üyeleri SADC’yi tanımıyor, tanımalarını geri çekiyor, yeniden tanıyor.
BM’nin Batı Sahra sorunu çözümündeki rolü ve sorumluluğu ve neticesinde Fas’ın BM ile ilişkisi Rabat’ın kararı için bir başka neden olarak gösterilebilir. BM önderliğindeki müzakereler durdu. Fas, masaya oturmak için kendi çözümü doğrultusunda koşul öne sürmeye devam ediyor. Bağımsızlığın da arasında bulunduğu self-determinasyonun dış seçeneklerinin uygulanması talebine Fas kendi sınırları içerisinde kalması koşuluyla özerklik verilmesini gündeme getirerek karşı çıkıyor. AfB’ye üyelik talebi uluslararası ortamda destek girişimi olarak yorumlanabilir.
Bu çerçevede BM ile son dönemde gerilen ilişkileri de Fas’ın böyle bir adım atmasında etken olmuş olabilir. BM Sekreteri Ban Ki-Mun’un Batı Sahra’ya ziyaret düzenlemesi, Tinduf’daki mülteci kamplarını ziyaret ederken Fas’ın tutumu için “işgal” ifadesini kullanması ve Fas’ı eleştirmesi Krallık’ın büyük tepkisini çekmişti. Rabat, BM’nin bölgedeki birimi MINURSO’nun sivil personelini sınır dışı etmiş, askerî irtibat bürosunu kapatmıştı. AfB’nin kilit organlarından Barış ve Güvenlik Konseyi Fas’ın bu tutumunu ise eleştirmişti.
31 Mayıs’ta PC Genel Sekreteri ve SADC lideri Muhammed Abdülaziz’in hayatını kaybetmesi de bir başka faktör olarak değerlendirilebilir. PC’de yeni yönetimin silahlı mücadeleye tekrardan başlamak gibi tutum değişikliğine gitme ihtimaline karşı veyahut örgütte yaşanabilecek otorite boşluğundan hareketle Fas, çözüm sürecinde puan toplamayı hedeflemiş olabilir.
Batı Sahra’nın dışında Fas’ın kıtaya yönelik böyle önemli bir karar almasında konjonktürel gelişmeler de yatmaktadır. Mağrip’te, Nijerya’da terörizm dalgası ve terörist yapılanmalar güvenlik gündeminin öne çıkan maddeleridir. Rabat’ın yeniden üyeliği ile kıtanın geri kalanıyla yapılabilecek işbirliği gibi seçenekler her iki taraf için yararlı olarak düşünülebilir.
Sonuç olarak Fas’ın bu adımı önemli ve bir o kadar da tartışmalıdır. Keza AfB’yi de tartışmalı bir pozisyona sokacaktır. Örgütün Rabat’a geri dönüşü için herhangi bir koşul öne sürmeyeceği ifade ediliyor. Afrika; Fas’ın altyapı, yatırım gibi konularda önemli olduğunun da bilincinde. Diğer yandan AfB’ye üye olsa, Afrika kıta kurumsallaşmasına geri dönse bile Fas’ı Batı Sahra konusunda engebeli süreç bekliyor. AfB, Batı Sahra sorununda özellikle de SADC’nin tanınmasında Rabat ile farklı düşündüğünün bir kez daha altını çiziyor. Örgüt, Batı Sahra halkının self-determinasyon hakkının verilmesinden yana olduğunu yineliyor. Güçlü üyelerin bir kısmı Fas ile Batı Sahra konusunda farklı tutum takınıyor. Güney Afrika, Cezayir ve Nijerya Fas’ı zorlayabilecek ülkeler arasında gösterilebilir. Fakat örgüt üyeleri bütünüyle aynı yönde politika izlemiyor. Örneğim kimi devletler SADC’yi tanımazken tanımasını geri alan ya da SADC ile ilişkilerini donduran Afrika devletleri de bulunuyor. Rabat’ın AfB’ye üye olması durumunda Batı Sahra’ya yönelik gelişmeler kısa, orta ve uzun vadede en önemli gündem maddelerini oluşturacağa benziyor.