Eski “Savaş Ocağında” Her Geçen Gün Alevlenen Yeni Savaş: Karabağ

Paylaş

Siyasi yapısından dolayı Kuzey ve Güney Kafkasya olarak iki kısımdan ibaret bir bölge gibi tanımlanan Kafkasya’nın daha çok Transkafkasya olarak bilinen Güney Kafkasya bölümüne yerleşen iki devlet Azerbaycan ve Ermenistan arasında, Ermenistan’ın Azerbaycan’dan toprak iddia etmesinden dolayı uzun yıllara dayanan bir “savaş ocağı” bulunmaktadır. Genellikle, Azerbaycan’a karşı söz konusu olan bu iddiaların özel hedefi ise Dağlık Karabağ olmuştur. Sorunun kökenine inecek olursak aslında bu iddiaların 1920’li yıllara dayandığı ama bir savaş ocağı olarak 1980’li yıllardan itibaren daha çok körüklendiği tarihi esaslara dayanarak söylenebilir.

Öyle ki, 1988 yılından itibaren daha çok körüklenen savaş Azerbaycan’ın topraklarının %20’sini kaybetmesiyle sonuçlanmış ve sorunun çözüme kavuşturulması için oluşturulan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu’nun arabuluculuk girişimleri ve Haydar Aliyev’in sorunun çözümünden yana bir tutum sergilmesi sonucu 1994 yılında Bişkek’te ateşkes antlaşmasına varılmıştır. Taraflar arasında savaşa son verilse de o zamanlardan itibaren Karabağ Sorunu “dondurulmuş bir savaş ocağı” olarak nitelendirilmektedir. İki taraf arasında ateşkes antlaşması olmasına rağmen Azerbaycan sınırları mütemadiyen Ermenistan Silahlı Kuvvetleri tarafından küçük çaplı da olsa sınır ihlallerine maruz kalmakta ve Azerbaycan tarafı da güvenliğin sağlanması için karşılık vermektedir.

Olayların böyle bir eksende gelişmesi her geçen gün taraflar arasındaki anlaşmazlığı daha çok çıkmaza götürürken geçtiğimiz günlerde, 4 Temmuz 2017 tarihinde Ermenistan’ın yaptığı silahlı saldırı sonucunda aralarında iki yaşında bir bebeğin de bulunduğu iki sivilin acımasız şekilde hayatına son verilmesi bu sorunun yeniden gündeme gelmesine neden olmuştur. Bu durum bir kez daha göstermiştir ki, “günümüz uluslararası ilişkilerinde liberal yeni dünya düzeninden bahsedilmesi, demokrasinin her yerde teşvik edilmesi ve insan haklarına saygı gösterilmesi gerektiğinin altının çizilmesine rağmen bunları uygulamaya koyacak olan aktörler, yani devletler tarafından dünyayı yeni dünya düzensizliğine doğru iten olaylara daha çok tanıklık edilmektedir.”

Yaşanan olaya bakacak olursak, Azerbaycan Savunma Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya göre Ermenistan tarafı Azerbaycan’ın işgal altında olan bölgelerinden 60, 82 ve 120 milimetrelik havanlardan ateş açarak Azerbaycan sınırını gün boyunca 130 kez ihlal etmiş ve sonuç olarak sivil insanların ölümüne neden olmuştur. Özellikle, iki yaşındaki bir bebeğin yaşam hakkının elinden alınması[1]  Azerbaycan’ı yaşanan bu olayı dünya gündemine taşımaya sevk etmiştir. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, kendi sosyal medya hesabından Azerice, Rusça ve İngilizce paylaşım yaparak dünya kamuoyunun iki yaşındaki bebeğin Alhanlı Köyü civarında kasıtlı şekilde öldürülmesine kayıtsız kalmaması gerektiğinin altını çizmiş[2] ve bunun yanı sıra Azerbaycan Savunma Bakanlığı da yaşanan olayın cevapsız kalmaması, suçluların bir an önce cezalandırılması gerektiği yönünde açıklamalarda bulunmuştur. Aynı zamanda, Azerbaycan Savunma  Bakanlığı Basın Danışmanı Vagif Dergahlı, Ermenistan tarafından ileri sürülen “Azerbaycan tarafı ABD üretimi silahlar kullanmıştır.” gibi iddiaların asılsız olduğu yönünde açıklama yapmıştır.[3]

Peki, görüldüğü gibi her an bir hareketle alevlenebilen ve uluslararası örgütler çerçevesinde de defalarca müzakere edilen bu sorunun olası çözüm yolu var mıdır? Bu soruya cevap vermek için ilk önce iki ülke arasında geçtiğimiz yıl olan 2016 yılında yeniden alevlenen savaşa ve onun doğurduğu sonuçlara bakılması gerekmektedir.

2016 yılında, Azerbaycan ve Ermenistan arasında ateşkesten 22 yıl sonra ilk defa büyük çaplı bir savaş yaşanmıştır. Ermenistan tarafının ateşkes ihlali ve  Azerbaycan’ın bölgelerine müdahale etmek istemesinin ardından Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri harekete geçmiş ve Azerbaycan tarihinde “4 Günlük Savaş” olarak yer alacak olan Nisan Savaşı, 2-5 Nisan 2016 tarihlerinde yaşanmıştır. Bu savaş sonucunda Azerbaycan, işgal altında bulunan topraklarından Seysulan ve Füzuli bölgesi yönündeki Lele Tepe’sini geri almış ve bununla da Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri, minumum seviyede bir girişimle maksimum başarı elde etme imkanına sahip olduğunu Ermenistan tarafına göstermiştir. Aynı zamanda bu savaştan sonra bir daha anlaşılmıştır ki, Azerbaycan tarafı her zaman barıştan yana tutum sergilese de sert güç unsurlarıyla (hard power’la) cevap verme kapasitesi de vardır. Nisan Savaşı’nda tarafların ateşkes için onay vermesinden sonra 5 Nisan 2016 tarihinde ateşkese varılmış ama  aynı gün içinde Ermenistan tarafından sınır ihlali tekrar söz konusu olmuştur.

Dört Günlük Savaşın sona ermesinde Rusya’nın (sorunun esas çözüm anahtarı) büyük rolü olmuştur. Bu savaş sırasında Ermenistan’ın, Rusya’nın Azerbaycan’a silah satışından rahatsız olmasına ve bunu açık şekilde dile getirmesine rağmen Rusya tarafı silah satışına devam edeceğini söylemiş bununla Azerbaycan’ın yanındaymış gibi bir profil çizmeye çalışmıştır. Ancak silah satışı iki ülke arasındaki stratejik müttefiklik antlaşmasına göre yapılmaktadır ve antlaşma gereği satışın durdurulması doğru değildir. Ermenistan tarafı ise savaş bittikten sonra durumu dünya kamuoyu gözünde kendi lehine değiştirmek için uluslararası kamuoyunu etkilemeye yönelik bir strateji uygulamaya koymuştur. Bu kapsamda Almanya’ya yapılan ziyaret esnasında Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan, Almanya Şansölyesi A. Merkel’le birlikte yaptıkları basın toplantısında “Azerbaycan-Ermenistan arasında çıkan savaş Avrupa güvenliği için de tehdittir.” şeklinde açıklama yaparak dikkatleri üzerine çekmeye çalışmıştır. Ancak göz önünde bulundurulması gereken iki husus vardır:

  • Dört Günlük Savaşta Azerbaycan, Ermenistan tarafından yapılan tahribata karşılık verilmesi için harekete geçmiştir.
  • Azerbaycan tarafı tarihsel olarak kendi topraklarının parçası olan (BM Güvenlik Konseyi’nin  de kabul ettiği 822, 853, 874, 884 sayılı kararla bir daha işgal olunmuş toprakların varolduğu ve  Azerbaycan’a ait olduğu tasdiklenmiştir) işgal altındaki  toprakları için yeniden savaşa dahil olmuştur.

Olası Çözüm Yolu

Karabağ Sorunu’nun çözümü için farklı zamanlarda farklı planlar ileri sürülse de bu planlar Azerbaycan’ın çıkarlarını tam olarak ihtiva etmediği için kabul edilmemiş veya uygun görülen plana Ermenistan tarafından onay verilmemiştir. Peki, günümüz gerçeklerinde bu sorunun çözüm yolu var mıdır? İlk önce uluslararası ilişkiler açısından savaş olgusuna bakacak olursak, iki devlet arasında çıkan herhangi bir siyasi sorun ilk aşamada sorunun  tarafları arasında çözüme kavuşturulmalı ancak ortak bir yol bulunmadıkça ve sorun mecrasından çıkarak uluslararası güvenliği tehdit ettikçe ikinci aşamada onun çözüme kavuşturulması için uluslararasılaştırılarak bu düzeyde kabul edilen normlar ve ilkeler çerçevesinde barışın sağlanmasına çalışılmalıdır. Buna paralel olarak, Karabağ Sorunu’nun da aynı şekilde sonuca bağlanması için adımlar atılmıştır. Bunun için daha önce de vurgulandığı gibi sorunun çözülmesi amacıyla Minsk Grubu oluşturulmuş ve BM çerçevesinde kararlar kabul edilmiştir. Burada özellikle BM kararlarının üzerinde durulması gerekmektedir. Çünkü, bilindiği üzere BM Güvenlik Konseyi kararlarının uygulanması zorunludur ve yukarıda da vurgulandığı gibi Güvenlik Konseyi’nin Karabağ’la ilgili uygulaması zorunlu olan dört karar kabul etmesine rağmen Ermenistan tarafı bu karara uyum sağlamamakta ve işgal sürecine halen devam etmektedir. Özellikle, bu süreçte Ermenistan’ın böyle bir tutum sergilemesinde dış faktörlerin rolü büyüktür. Böyle olunca, sorunun çözüme kavuşturulması için  farklı bir bakış açısının geliştirilmesi gerekiyor ki, bu da akıllara “Eğer sorun yalnızca iki devlet arasında dış müdahele olmadan çözülmek isteseydi kısa zamanda  bir sonuca varılabilir miydi?” sorusunu getirmektedir.

Bilindiği üzere, şu anda Ermenistan tarafından işgal edilmiş topraklarda Rus askeri üssü bulunmaktadır ve Ermenistan’ın esas güvencesi de Rusya’dır. Çünkü bu ülke yalnızca askeri açıdan değil aynı zamanda ekonomik açıdan da Rusya’ya bağlıdır. Ermenistan ihracatının %20’si, ithalatının %24’ü ticari ortağı olan Rusya tarafından sağlanmaktadır. Neredeyse her alanda Rusya’ya olan bağımlılık, ülkenin gelişmesine engel olmakta ve ülkenin yıllık mali açığını her geçen gün daha çok büyütmektedir. Buna karşın Azerbaycan’a bakacak olursak, Azerbaycan, hem jeostratejik konumu ve sahip olduğu zengin enerji rezervlerinden dolayı gelir elde etmekte hem de ekonomisinde dışarıya bağımlı olmamakta ve diğer devletlerle dengeli bir siyasi strateji çerçevesinde ilişkilerini geliştirmeye çalışmaktadır. Burada özellikle ekonomik alanın daha çok vurgulanması gerekir. Çünkü bir petrol ve doğalgaz ülkesi gibi  bu ülkenin ekonomisi  yalnızca bu alana odaklanarak geliştirilmemekte, aynı zamanda petrol dışı sektörün de gelişimi için maddi yatırımlar ayrılmaktadır.

Tablo 1. Petrol dışı sektörün gelişimi için ayrılan maddi yatırımların farklı alanlarda dağılımı[4]

Durum böyle olunca, eğer Ermenistan tarafı herhangi bir ülkeden destek almadan barış için Azerbaycan’la biraraya gelmiş olsa, o zaman birçok yönde avantajlar elde etmiş olur ki, bu da sorunun çözülmesi için kalıcı çözüm önerisi olabilir. Bununla Ermenistan;

  • Rusya’ya olan aşırı bağımlılıktan kurtulmuş olur;
  • Herhangi bir transit ülkeye ihtiyaç duymadan Azerbaycan petrol ve doğalgazını ithal etmesi için olanaklar elde edebilir;
  • En önemlisi ise Azerbaycan’ın stratejik partneri olan Türkiye ile de ilişkilerini onarma fırsatı kazanmış olur ve bu da hızla büyüyen bir ekonomiye sahip olan Türkiye ile sınırların açılması demektir ki (Türkiye, Ermenistan ile sınırlarını  1993 yılında kapatmıştır), bununla birlikte mal ve insan trafiğinin hacmi artarak ve Ermenistan ekonomisi daha fazla gelişebilir.

Ancak böyle avantaj sağlayacak barış olanaklarını göz önünde bulundurmayan Ermenistan tarafının  her geçen gün yaptığı sınır ihlalleri ve bundan ziyade kısa zaman önce, 4 Temmuz 2017 tarihinde gerçekleşen ihlal sonucunda iki yaşındaki bebekle birlikte sivilleri şehit etmesi bu ülkenin barışa meyilli olmadığının, Azerbaycan sınırından iç bölgelere doğru daha fazla ilerlemek istediğinin, konuyla ilgili uluslararası örgütlerin almış olduğu kararlara rağmen işgal konusunda halen ısrarcı olduğunun esas göstergesidir. Ancak bu sefer asıl üzerinde durulması gereken, “Nasıl olur da demokratik dünya düzenini dünyaya ihraç etmeye çalışan büyük devletler bu konuda net bir adım atılması ve adaletin sağlanması için herhangi bir strateji belirleme yoluna gitmeyi tercih etmiyorlar?” sorusudur. Bu durum açık şekilde, geçtiğimiz hafta, 4 Temmuz 2017 tarihinde yaşanan olay ekseninde de görülmektedir. Bu olay, insanın (çocuğun) vazgeçilmez haklarından olan yaşam hakkının elinden alınması demektir ancak dünya kamuoyunda bununla ilgili Ermenistan tarafını kınayacak herhangi bir açıklama ya da uyarı halen yapılmamıştır. Olay yaşandıktan sonra yalnızca Azerbaycan’ın müttefiki Türkiye tarafından, sivillerin hayatına uluslararası hukuka aykırı şekilde son veren bu olayı kınayan ve Ermenilerin böyle bilinçli provokatif hareket etmesini barışın sağlanması yönünde engel olarak gördüğünü ifade eden bir açıklama yapılmıştır.[5]

Sonuç olarak söylenebilir ki, güvenliğin sağlanmasının bu denli önemli olduğu bir zamanda dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi Güney Kafkasya’nın bu iki devleti arasında yaşanan sorunun çözüme kavuşturulmaması ve adaletin sağlanmaması akıllara böyle bir olanağı getirmektedir. Bu bölgede stratejik çıkarları olan devlet(ler) sorunu gündemde tutmaya çalışmakla her an bu bölgeyi dış müdaheleye açık bir konuma getirerek Güney Kafkasya’daki etkin konumunu daha da sağlamlaştırmak istemektedir. Özellikle, bu sorunun çözümünde anahtar role sahip olan ve hem küresel hem de bölgesel anlamda  günümüzde eli güçlenen Rusya tarafından sorunun daha da karmaşık hale dönüştürülmesi, Güney Kafkasya bölgesindeki yararlanabileceği boşluğun diğer aktörler tarafından doldurulmasını önleme stratejisine hizmet etmektedir. Bu da Azerbaycan’ın uyguladığı denge politikası çerçevesinde Rusya ile karşı karşıya gelmesine neden olabilir. Özellikle düşünülmesi gereken en önemli husus ise, devletlerin kendi çıkarları için siyasi oyuna dönüştürmeye çalıştıkları ve gündemde tuttukları bu sorundan en fazla zarar görenlerin suçsuz insanlar olmasıdır. Bunlar, ister Karabağ Sorunu çerçevesinde yaşamını kaybeden iki Azerbaycan Türkü olsun, isterse de farklı bölgelerde gerçekleşen tamamen farklı olaylar ekseninde terörist örgütler tarafından idam edilen Türkmenler veya dininden, mezhebinden, dilinden ve ırkından aslı olmayarak yaşamını kaybeden diğer insanlar olsun.


[1]Azerbaijan toddler killed in Nagorno-Karabakh shelling, http://www.bbc.com/news/world-europe-40504373?SThisFB

[2]Ильхам Алиев обратился к мировому сообществу, http://m.minval.az/news/123702204

[3]Azərbaycan Müdafiə Nazirliyi: Ermənistan cəzasız qalmayacaq, http://xeberle.com/siyaset/31045-azerbaycan-mudafie-nazirliyi-ermenistan-cezasiz-qalmayacaq.html

[4]Azərbaycan Respublikasında qeyri-neft sektorunun inkişafı barədə, http://www.economy.gov.az/index.php?option=com_content&view=article&id=4885:qns-2017&catid=133:2017&lang=az

[5] No: 218, 5 Temmuz 2017, Ermenistan Silahlı Kuvvetleri Tarafından Açılan Ateş Sonucunda Azerbaycan Vatandaşı Sivillerin Hayatını Kaybetmesi Hk., http://www.mfa.gov.tr/no_-218_-Ermenistan-Silahli-Kuvvetleri-Tarafindan-Acilan-Ates-Sonucunda-Azerbaycan-Vatandasi-Sivillerin-Hayatini-Kaybetmesi-Hk.tr.mfa

Dr. Nazrin ALIZADA
Dr. Nazrin ALIZADA
1992 yılında Azerbaycan’da dünyaya gelen Dr. Nazrin Alizada, 2013 senesinde Bakü Devlet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. 2015 yılında Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi Türk Dünyası İşletme Fakültesi Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Anabilim Dalı’nda savunduğu yüksek lisans teziyle alan uzmanı unvanını kullanmaya hak kazanmıştır. 2021 yılında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu tezle doktorasını tamamlayan Alizada, iyi derecede İngilizce ve orta derecede Rusça ve Farsça bilmektedir.

Benzer İçerikler