Günümüzde uluslararası ilişkiler; köklü değişimlerin, jeopolitik kamplaşmaların ve yeni büyük oyun olarak tanımlayabileceğimiz rekabetin içerisinden geçmektedir. Coğrafi tanımlamalar, ittifaklar, güvenlikleştirilen bölgeler, ticari koridorların geleceği gibi konular hiç olmadığı kadar sorgulanmakta, değişime uğramakta ve fiili olarak sıcak ve soğuk çatışmaların arasında kalmaktadır. Şüphesiz bu durumun ana nedeni, jeopolitik rekabeti belirleyen unsurların ve oyun kurucu aktörlerin değişime uğramasıdır. Aslında 2015 yılında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Eski Başkanı Barack Obama’nın Wall Street Journal’a verdiği röportajda yaptığı “Eğer kuralları biz yazmazsak bu bölgede kuralları Çin yazacak” tespiti, günümüzdeki mücadeleyi açıklayan en iyi tespit olarak görülebilir.
İçinde bulunduğumuz bu dönemde uluslararası sistem, yeni bir kural yazma mücadelesine şahit olmaktadır. Hint-Pasifik’te başlayan ve dünya geneline yayılan yeni küresel hakimiyet savaşı, mevcut statükonun ana aktörü ABD ve “yeni yükselen güç” şeklinde tanımlanan Çin arasında gerçekleşmektedir. Çin Devlet Başkanı Şi Jinping’in yönetime gelmesiyle başlayan ve Batı’yla uyumlu politikaları terk ederek Çin’i daha çok merkeze alan girişimleri başlatmasıyla tetiklenen yeni rekabet çağı, ABD’nin “Özgür ve Açık Hint-Pasifik Stratejisi” (FOIP) ile yeni bir safhaya geçmiştir.
Asya’nın yeniden dengelenmesi stratejisi kapsamında Obama’nın 5 Ocak 2012 tarihinde yaptığı “Ulusa Sesleniş”[1] konuşmasında ABD’nin Asya-Pasifik bölgesindeki varlığının güçlendirilmesi ve kaynaklarının bölgeye yönlendirilmesine ilişkin planıyla başlayan süreç, Donald Trump iktidarında devam etmiş ve farklı bir boyuta evrilmiştir. Trump’ın “Çin tehdidi” söylemi, “Önce Amerika” politikası ve güvenlikleştirici bakış açısı, farklı bölgelerde farklı algılamalara yol açmıştır.
Hint-Pasifik’te yeni askeri angajmanlara, diplomatik ilişkilere ve ekonomik gelişmelere neden olan bu algılamalar, bir taraftan bütün dünyanın ilgisini FOIP stratejisinin jeopolitik hedeflerine yönlendirirken, diğer taraftan transatlantik ilişkilerde çatlak meydana getirmiştir. Başkanlığı döneminde Washington’un Hint-Pasifik stratejisini resmi bir raporla açıklayan ilk başkan olan Trump,[2] bu katkısıyla ABD’nin çabalarını kurumsal bir hüviyete büründürmüştür.
Trump’tan sonra gelen ve ABD’nin mevcut başkanı olan Joe Biden ise farklı bir yaklaşım sergilemektedir. Politik açıdan hemen hemen bütün konularda Trump’la ters düşen Biden, söz konusu Hint-Pasifik olduğunda en az Trump kadar aktif ve etkin bir politika yürütmektedir. Obama dönemimin ekonomik ve diplomatik yönelimini Trump’ın askeri ve güvenlikleştirici politikalarıyla birleştiren Biden’ın daha kapsamlı ve stratejik bir yönelim içinde olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Göreve geldiği andan itibaren Hint-Pasifik’teki müttefikleriyle daha yakın ilişki içerisine giren ve Dörtlü Güvenlik Diyaloğu’nu (QUAD) daha etkin kullanan Biden, AUKUS girişimiyle de güvenlik politikalarının sürdüğünü ve bölgedeki müttefiklerine yeni savunma kapasiteleri kazandıracağının işaretini vermiştir. Bununla birlikte Biden, 2022 yılında, kendi stratejisinin ana hatlarını açıklayan resmi bir rapor yayınlamıştır. “ABD’nin Hint-Pasifik Stratejisi” başlığını taşıyan rapor, ABD’nin bir Pasifik ülkesi olduğunu bir kere daha teyit ederken, bölgeye olan yaklaşımını da şu sözlerle ifade etmiştir:[3]
“Başkan Biden yönetiminde ABD, Hint-Pasifik’teki uzun vadeli konumumuzu ve bağlılığımızı güçlendirmeye kararlıdır. Kuzeydoğu Asya ve Güneydoğu Asya’dan Pasifik Adaları da dahil olmak üzere Güney Asya ve Okyanusya’ya kadar bölgenin her köşesine odaklanacağız.”
Raporda vurgulandığı gibi geniş Hint-Pasifik coğrafyasının her köşesinde olmak isteyen ABD, söz konusu raporda her ne kadar dikkat çekmese de iki kavramı FOIP stratejisinin ana nüvesi haline getirmiştir. Raporun güvenlik konusunda öne çıkan en kritik ifadesi “Entegre Caydırıcılık” olurken, “Kollektif Çaba” söylemi diplomatik ve ekonomik bir hedefi işaret etmektedir. Üstelik kollektif çaba söylemi, ABD’nin artık tek kutup olduğu bir dünyanın bulunmadığını kendi ağzından doğrulaması anlamına da gelmektedir.
Hem entegre caydırıcılık hem de kollektif çaba politikası sayesinde Washington, Çin’e karşı başlattığı kamplaşma ve çevreleme stratejisinde bölge ülkelerini yanına çekerek güçlü bir güvenlik mimarisi kurma hedefindedir. Kuşkusuz ABD, dost gördüğü ülkelerin ve dahil olduğu kurumların arasındaki koordinasyonu arttırma gücüyle doğru orantılı olarak Hint-Pasifik bölgesinde Çin Ordusu’na karşı savunma esnekliği ve caydırıcılığı elde etme peşindedir. ABD’nin son dönemde mevzubahis hedef doğrultusunda attığı adımlar incelendiğinde; “Entegre Caydırıcılık” ve “Kollektif Çaba” stratejisinin başarılı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Washington’ın ya da Pekin karşıtı cephenin kazanımlarını değerlendirebilmek için son dönemde atılan adımlara bakmak faydalı olacaktır.
ABD’nin son dönemde attığı adımlar içinde belki de en önemlisi Filipinler merkezli gelişmelerdir. 2016 yılında Rodrigo Duterte’nin Filipinler Devlet Başkanı olmasıyla Filipinler-ABD ilişkileri keskin bir kırılma yaşamıştır. Duterte, göreve başladığı andan itibaren Manila’nın ABD eksenli dış politikasını Çin merkezli bir yöne çevirmiştir. Duterte her ne kadar zaman içinde Çin-ABD rekabetinin artmasıyla bir denge politikasına yönelse de görevde bulunduğu dönemin tümü için yapılacak bir değerlendirmede Washington’a karşı Pekin’in yanında yer aldığı bir gerçekliktir.
Filipinler; Güney Çin Denizi ve Filipin Denizi’nin, Endonezya, Japonya ve Çin hattının merkezinde konuşlanmış yaklaşık 7.000’den fazla adadan oluşmaktadır. Bahsi geçen ülkelere yakınlığı, ekonomik koridorlar üzerinde coğrafi bir avantaj yaratırken, Güney Çin Denizi’ndeki varlığı da Pekin-Washington rekabetinin asli unsurlarından biri haline gelmesine neden olmuştur. Böylesine mühim bir coğrafyanın ABD’nin FOIP stratejisinde hayati öneme sahip olduğu sadece akademisyenler tarafından değil Amerikan karar alıcılar tarafından da vurgulanmaktadır. Nitekim Washington tarafından bu öneme binaen atılan adımlar son derece önemlidir ve Filipinler’in jeopolitik duruşunu Çin’den ABD’ye çevirmiştir. 2022 yılında seçimleri kazanan[4] Ferdinand Marcos ile başlayan ABD-Filipinler yakınlaşması önemli anlaşmaları da beraberinde getirmiştir.
ABD’nin son dönemde en büyük kazanımı, 2014 yılında Filipinler ile imzaladığı Gelişmiş Savunma İşbirliği Düzenlemesi (EDCA) kapsamında 4 yeni askeri üsse erişecek olmasıdır. Bu anlaşmaya göre; Santa Ana’daki Camilo Osias Deniz Üssü, Isabela’daki Melchor Dela Cruz Kampı Palawan’daki Balabac Adası ve Cagayan’daki Lal-lo Havaalanı Amerikan Ordusu’nun kullanımına açılacaktır.[5] Özellikle Pasifik Okyanusunun coğrafi koşulları sebebiyle adalar ve müttefik ülkelerin limanları, donanmalar için vazgeçilmezdir. Mesafenin zorluğu/zorbalığı (Tyranny of Distance) olarak adlandırılan bu coğrafyada ABD’nin elde etmiş olduğu yeni erişim zincirleri önemli bir manevra ve ikmal hattı gücü sağlamaktadır.
Bununla birlikte ABD, son dönemde Çin-Filipinler arasında yaşanan gerilimleri de bir fırsat olarak görmekte ve Çin ile Filipinler arasında yaşanan deniz yetki sorunlarına karşı Filipinler lehine açıklamalar yapmaktadır. Bu açıklamalar Filipinler’deki güvenlik ve dışişleri bürokrasisinde olumlu bir etki yaratmakta ve Çin-Filipinler krizini derinleştirmektedir. Marcos’un yakın dönemde ABD’ye yaptığı ziyaret esnasında Duterte’nin de Çin’i ziyaret etmesi, oluşan yeni jeopolitik kavganın bir yansıması olarak okunmalıdır.[6] Üstelik Marcos’un; ABD’nin Filipin askeri üslerine erişiminin, Çin’in Tayvan’a saldırması halinde “faydalı” olacak bir savunma adımı olduğunu söylemesi de Çin-Filipinler çatlağının derinliğini göstermektedir.[7] ABD-Filipinler ilişkisi Marcos sonrası stratejik ortaklığa doğru ilerlerken yeni başlayan jeopolitiğin ABD lehine geliştiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
ABD’nin son dönemde bir diğer kazanımı, Papua Yeni Gine ile başlattığı askeri işbirliğidir. Bilindiği üzere Çin Devlet Konseyi Üyesi ve Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin geçen sene Solomon Adaları, Kiribati, Samoa, Fiji, Tonga, Vanuatu, Papua Yeni Gine ve Doğu Timor’u kapsayan 8 ülkeye gerçekleştirdiği resmi ziyaret, Pasifik üzerinde yaşanan rekabeti farklı bir boyuta taşımış ve dikkatleri bu bölgeye çekmişti.[8] Ardından başta ABD olmak üzere bölge ülkelerinin küçük ada devletlerine yönelişi artmıştı. Böyle bir dönemde ABD’nin Papua Yeni Gine ile askeri bir anlaşma imzalaması, Çin’in Pasifik’te artan etkisini kısıtlama hamlesi olarak değerlendirilebilir.
Papua Yeni Gine’yi ziyaret eden ilk ABD Savunma Bakanı olan Lloyd Austin’in ziyaret esnasında yaptığı; kalıcı bir üs arayışında olunmadığının, Papua Yeni Gine’nin askeri kabiliyetini genişletmesine, askeri güçlerini modernize etmesine ve ABD Ordusu’yla müşterek çalışmalarını artırmasına yardımcı olunacağını açıklaması her ne kadar Papua Yeni Gine’nin çıkarına bir anlaşma olduğu izlenimi verse de ABD’nin ülkenin üslerine erişimi şüphesiz önemli bir askeri kazanım olacaktır.
ABD, bir yandan kendi attığı adımlarla jeopolitik olarak güçlenirken, diğer yandan müttefikleri tarafından başlatılan girişimlerden de fayda sağlamaktadır. Zira Çin’in aksine ABD, bölge ülkelerinin birçoğunu resmi olarak kendi müttefiki olarak addetmektedir. Bu anlamda ABD’nin geleneksel müttefiki Japonya’nın çabaları dikkat çekmektedir. Japon Öz Savunma Kuvvetleri ile Amerikan Askeri Birlikleri arasında kurulması planlanan “Kriz Müdahale Gücü”,[9] uzun menzilli savunma kabiliyetini arttırmak için Tomahawk füzeleri almayı düşünmesi[10] gibi gelişmeler, Çin’e karşı bir caydırıcılık oluşturma amacını taşımaktadır.
Yakın zamanda yapılan Shangri-La Diyaloğu’nda; Japonya, Filipinler, ABD ve Avustralya’nın Savunma Bakanlarının, Güney Çin Denizi’nde güvenlik işbirliğini hızlandırma konusunda anlaşması,[11] Japonya’nın Deniz Öz Savunma Kuvvetleri’nin Solomon Adası ile ilk kez gerçekleştirdiği askeri tatbikat[12] ve uzun bir aradan sonra Japonya ve Güney Kore’nin ortak savunma ve güvenlik görüşmelerini başlatması, dolaylı olarak ABD lehine işleyen gelişmelerdir.[13] Güney Kore’nin uzun zamandır beklenen Hint-Pasifik raporunu açıklaması[14] ve Hindistan-Sri Lanka arasında imzalanan ekonomik ve enerji anlaşmaları ile Hint Okyanusu’nda yeni bir yakınlaşmanın başlaması, ABD’nin lehine olan diğer gelişmelerdir.[15]
Trump döneminde baskın olan “Önce Amerika” politikasından “Entegre Caydırıcılık” ve “Kollektif Çaba” gibi daha kapsayıcı bir stratejiye geçişin bölgede önemli bir karşılık bulduğu hususu hayli açıktır. Tek kutuplu düzenin yavaş yavaş erozyona uğradığı bir dönemde ABD’nin başlattığı bu geçişin Çin tarafından yakından izlendiği ve karşı politikalarla dengelendiği ileri sürülebilir. Lakin hem Çin’in hem de ABD’nin kâğıt üzerinde imzaladığı anlaşmalar ya da gerçek bir düşmanla karşılaşmadan gerçekleştirdiği askeri tatbikatların olası bir sıcak çatışmada hissedilecek barut kokusunda ne kadar etkin ve faydalı olacağı konusu tartışmaya açıktır. Bu noktada sanırım Eski Almanya Genelkurmay Başkanı Helmuth von Moltke’nin “Hiçbir savaş planı, düşmanla temastan sağ çıkamaz. Savaş, tüm kurallar ve süreçler üzerinde sonuç yaratma yeteneğine sahiptir.” sözü, esnekliği daha fazla olan ve yedek planları olan devletin avantajı elinde bulunduracağı tezini doğrulamaktadır.
[1] “President Obama Outlines a New Global Military Strategy”, White House, https://obamawhitehouse.archives.gov/blog/2012/01/05/president-obama-outlines-new-global-military-strategy, (Erişim Tarihi: 06.08.2023).
[2] “Indo-Pacific Strategy Report: Preparedness, Partnerships, and Promoting a Networked Region”, The Deparment of Defence, 2019, https://media.defense.gov/2019/Jul/01/2002152311/-1/-1/1/DEPARTMENT-OF-DEFENSE-INDO-PACIFIC-STRATEGY-REPORT-2019.PDF, (Erişim Tarihi: 06.08.2023).
[3] “Indo-Pacific Strategy of The United States”, The White House, https://www.whitehouse.gov/wp-content/uploads/2022/02/U.S.-Indo-Pacific-Strategy.pdf, 2022, (Erişim Tarihi: 06.08.2023).
[4] “Ferdinand Marcos Jr Triumphs in Philippines Presidential Election”, The Guardian, https://www.theguardian.com/world/2022/may/09/ferdinand-marcos-jr-triumph-philippines-presidential-election, (Erişim Tarihi: 06.08.2023).
[5] Mehmet Emre Öztürk, “Hint-Pasifik Stratejisi Ile Genişleme Planı: EDCA”, Harici, https://harici.com.tr/hint-pasifik-stratejisi-ile-genisleme-plani-edca/, (Erişim Tarihi: 06.08.2023).
[6] “Marcos Hopes Xi’s Talks with Ex-Philippine President Included South China Sea”, Reuters, https://www.reuters.com/world/asia-pacific/xi-tells-ex-philippine-president-duterte-promote-ties-with-china-2023-07-17/, (Erişim Tarihi: 06.08.2023).
[7] Lucille Talusan, “President Marcos Jr. Tells US Could Use Philippine Military Bases if Beijing Attacks Taiwan”, CBN, https://www2.cbn.com/news/world/president-marcos-jr-says-us-could-use-philippine-military-bases-if-beijing-attacks, (Erişim Tarihi: 06.08.2023).
[8] “State Councilor and Foreign Minister Wang Yi to Visit South Pacific Island Countries and Timor-Leste and Host the Second China-Pacific Island Countries Foreign Ministers’ Meeting”, Ministry of Foreign Affairs, the People’s Republic of China, https://www.fmprc.gov.cn/mfa_eng/zxxx_662805/202205/t20220524_10692076.html, (Erişim Tarihi: 06.08.2023).
[9] Cenk Tamer, “ABD ve Japonya’nın Kriz Müdahale Gücü Kurması”, ANKASAM, https://www.ankasam.org/abd-ve-japonyanin-kriz-mudahale-gucu-kurmasi/, (Erişim Tarihi: 06.08.2023).
[10] “Japan Considers Buying U.S. Tomahawk Missiles to Deter North Korea and China”, WSJ, https://www.wsj.com/articles/japan-considers-buying-u-s-tomahawk-missiles-to-deter-north-korea-and-china-11666939905, (Erişim Tarihi: 06.08.2023).
[11] Frances Mangosing, “Philippines, Japan, United States, and Australia Agree to Step Up Cooperation in South China Sea”, Asianews, https://asianews.network/philippines-japan-united-states-and-australia-agree-to-step-up-cooperation-in-south-china-sea/, (Erişim Tarihi: 06.08.2023).
[12] “Japan’s MSDF, Solomon Islands Hold 1st Drill Amid China Tension”, Kyodo News, https://english.kyodonews.net/news/2022/08/2122115dfbb3-japans-msdf-solomon-islands-hold-1st-drill-amid-china-tension.html, (Erişim Tarihi: 06.08.2023).
[13] Chae Yun-hwan, “S. Korea, Japan to Hold First Joint Security Talks of Diplomats, Defense Officials In 5 Yrs”, YNA, https://en.yna.co.kr/view/AEN20230414008600325?input=tw, (Erişim Tarihi: 06.08.2023).
[14] Jagannath Panda-Choong Yong Ahn, “South Korea’s Indo-Pacific Strategy: Quest for Clarity and Global Leadership”, The Diplomat, https://thediplomat.com/2023/01/south-koreas-indo-pacific-strategy-quest-for-clarity-and-global-leadership/, (Erişim Tarihi: 06.08.2023).
[15] “India, Sri Lanka Agree to Boost Economic and Energy Ties”, Al Jazeera, https://www.aljazeera.com/news/2023/7/21/india-sri-lanka-agree-to-boost-economic-and-energy-ties, (Erişim Tarihi: 06.08.2023).