Emmanuel Macron Döneminde Fransa’nın Ortadoğu Politikası ve İran

Paylaş

Ortadoğu son yıllarda derin bir istikrarsızlık ve belirsizlik döneminden geçmektedir. Küresel aktörlerin söz konusu bölge üzerindeki politikalarının kimi zaman tutarsız ve belirsiz olması süreci daha da kırılgan hale getirmektedir. Örneğin; Rusya’nın Ortadoğu’daki varlığı her geçen gün güç kazanmaktadır. Fakat uzun vadede varlığını ne şekilde ve düzeyde sürdüreceği belirsizliğini korumaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nin ise (ABD) tutarlı bir Ortadoğu stratejisine sahip olmadığı anlaşılmaktadır. Bu bağlamda Trump yönetimi Suudi Arabistan’la yakın işbirliği kurarak Arap ülkelerini İran’a karşı birleştirmek istemektedir. Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesiyle köklü bağlara sahip olan Fransa’nın ise etkinliğinin son yıllarda azaldığı görülmektedir; ancak yeni Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Fransa’yı yeniden belirleyici bir aktör haline getirmek istemektedir.

Emmanuel Macron 2017 yılında gerçekleşen seçimlerle birlikte Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı olmuştur. Cumhurbaşkanı Macron, Fransız dış politikasının etkinliğini arttırmaya yönelik bir çabanın içerisinde olduğunu hem söylemleriyle hem de faaliyetleriyle göstermektedir.

2017 yılında Cumhurbaşkanı Macron, 1993 yılından itibaren dünyanın çeşitli yerlerinden gelen Fransız misyonların her yılın ağustos ayında bir araya geldikleri Büyükelçiler Haftası etkinliğinde, Fransız dış politikasının ana hatlarını çizmiştir.[1] Yaptığı konuşma esnasında Fransa’nın en önemli dış politika önceliğinin İslamcı terörizmle mücadele olduğunu belirtmiştir. Bu doğrultuda izlediği yöntemin Ortadoğu’daki etkinliğini arttırması, bölgedeki tüm aktörlerin çıkarlarını göz önünde bulundurarak eşit mesafede durması ve devletlerle diyalog kurulması olduğunu ifade etmiştir. Macron Ortadoğu’da çatışan kamplardan herhangi biriyle saf tutmamanın Fransa’nın gerçek gücü olduğunu söylemiştir. Bu açıdan Sünniler ile Şiiler arasında seçim yapmanın yanlış olduğunu, böyle bir tercihin Fransa’nın birinci önceliği olan terörle mücadeleye zarar vereceğini ifade etmiştir. Macron teröre karşı etkin mücadele için tüm bölge ülkeleriyle işbirliği yapılması gerektiğini düşünmektedir.

Cumhurbaşkanı Macron Fransa’yı Ortadoğu’da oyun kurucu bir aktör haline getirmek istemektedir. Bu yöndeki çabanın Fransa’yı yeniden Avrupa ulusları arasında hak ettiği konuma getireceğini ve sesini daha fazla duyurmasını sağlayacağını düşünmektedir.

Macron’un Afrika’daki Girişimleri

Macron Fransa’nın etkinliğini arttırmak için Afrika’da birtakım önemli girişimlerde bulunmuştur. Bunların başında Libya’da çatışan tarafların bir araya getirilmesi gelmektedir. Temmuz 2017 tarihinde Libya’nın Birleşmiş Milletler (BM) destekli Başbakanı Fayiz es-Serrac ve ülkenin doğusunu kontrolü altında tutan General Khalifa Haftar, Macron’un davetiyle Paris’te bir araya gelmiştir. Bu görüşmelerde taraflar ateşkes konusunda uzlaşmış ve 2018 yılında seçimlere gidilmesini kararlaştırmıştır.[2]

Macron’un göreve başladıktan kısa bir süre sonra elde ettiği bu başarı, yeni dış politika arayışları açısından önemli bir gösterge olmuştur. Ayrıca Macron söz konusu girişimi, Avrupa’nın istikrarına katkı yapacak bir gelişme olarak tanımlamıştır. Libya Avrupa’ya akın eden mültecilerin en önemli transfer duraklarından bir tanesidir. Bahsi geçen ülkede istikrarın sağlanması mültecilere yönelik daha sıkı kontrollerin yapılması doğrultusunda işlev görecektir. Bu girişim Avrupa Birliği (AB) tarafından olumlu karşılanmış; ancak Libya’da belirli bir nüfuza sahip olan İtalya açısından rahatsız edici bir gelişme niteliğinde olmuştur.

Libya’nın Fransa için aynı zamanda terörle mücadele bağlamında önemi bulunmaktadır. Sahel kuşağında eski sömürgelere sahip olan ve stratejik çıkarları bulunan Fransa, Libya ve Cezayir’i bahsi geçen bölgeye açılan bir kapı olarak görmektedir. Sahel kuşağında son zamanlarda artan radikal İslamcı hareketler söz konusu devlet için kaygı verici bir kaynaktır. Dolayısıyla Fransa Libya’nın istikrarını Sahel kuşağının istikrarına da katkı sağlayacak bir unsur olarak değerlendirmektedir.

Bu bağlamda Macron’un Aralık 2017 tarihinde Cezayir’e yaptığı ziyareti hatırlatmakta fayda vardır. Gerçekleştirilen ziyarette Macron Cezayir’le yeni bir başlangıç yapmak istediğini ifade etmiştir.[3] Benzer şekilde Fransız Dışişleri Bakanı Libya Krizi’nin çözümü hakkında görüşmeler yapmak üzere Mısır’a iki kere ziyarette bulunmuştur. Bu ziyaretler Fransa’nın Afrika kıtasına verdiği önemi göstermektedir.

Fransa’nın Ortadoğu’daki Girişimleri

Fransa’nın aktif dış politika arayışları Afrika’yla sınırlı değildir. Dolayısıyla Ortadoğu bölgesine de özel bir önem atfettiği görülmektedir. Fransa’nın tüm bölgesel aktörlerle diyaloğu sürdürmeye yönelik yeni dış politika anlayışı, Ortadoğu sorunları üzerinde kendisini göstermektedir. Katar Krizi’nin çözümlenmesi noktasında atılan adımlar bu bakımdan önem taşımaktadır.

Katar Krizi’nin çözümüne katkıda bulunmak üzere Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, Temmuz 2017 tarihinde iki günlük bir Ortadoğu turu gerçekleştirmiştir. Söz konusu turda Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Kuveyt yetkilileriyle görüşmelerde bulunulmuştur. Ziyaretlerde Fransa’nın bahsi geçen ülkelerle ekonomik ve kültürel ilişkilerinin geliştirilmesi konusu ele alınmıştır. Ancak asıl gündem maddesini Katar Krizi oluşturmuştur.

Le Drian düzenlenen ziyaretler öncesinde, Katar’a uygulanan yaptırımların kaldırılması çağrısında bulunmuştur.[4] Ayrıca devam eden arabuluculuk çalışmalarında kolaylaştırıcı bir rol oynamaya hazır olduğunu dile getirmiştir.

Diğer yandan Macron daha önce değindiğimiz Büyükelçiler Haftası’nda yaptığı konuşmada Katar Krizi’nin ardında yatan bir Suudi Arabistan-İran rekabeti olduğunu, Fransa’nın bu rekabette herhangi bir tarafta saf tutmaması gerektiğini ifade etmiştir. Macron Ortadoğu’da İran’ın artan etkinliğinden rahatsız olmakla birlikte sözü edilen rekabetin gerilim yaratmasının bölge istikrarına zarar vereceğini belirtmektedir.

Fransa’nın kriz noktalarında saf tutmama yaklaşımı diğer alanlarda da hissedilmektedir. Örneğin; Irak’ta yaşanan referandum krizinde Fransa referanduma açıkça karşı çıkmamakla birlikte tek taraflı girişimlerin bölgeyi istikrarsızlaştıracağını, sorunun diyalog yoluyla çözülmesi gerektiğini ve Erbil ile Bağdat arasında arabuluculuk yapmaya hazır olduğunu açıklamıştır.[5]

Fransa, Filistin sorununda da benzer bir yaklaşım benimsemektedir. İki devletli çözümden yana olan Macron bununla birlikte Filistin’in tek taraflı olarak tanınmasının İsrail’i düşmanlaştıracağını; dolayısıyla bölge istikrarına zarar vereceği yönünde açıklamalarda bulunmuştur. Aynı zamanda Kudüs’ün ABD tarafından İsrail’in başkenti olarak tanınmasına karşı çıkmıştır.

Fransa’nın Lübnan ve Suriye Politikası

Macron’un Cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte Fransa’nın Suriye politikasında önemli bir değişim yaşanmıştır. Bu bağlamda uzun bir süre Esad’ın iktidardan uzaklaştırılmasını birinci önceliği olarak kabul eden Suriye stratejisi değişmiştir. Asıl olarak bu değişim bir önceki Cumhurbaşkanı François Hollande’ın son döneminde başlamış; ancak Macron mevzu bahis değişimi netleştirmiştir.

Macron Fransa’nın Suriye’de yeterli etkinliğe sahip olmadığının farkındadır. Savaşın sona erdirilmesi noktasında Rusya ve ABD belirleyici aktörlerdir. Macron selefinin Suriye’de yüksek hedefler koyarak; Fransa’nın yetersizliklerini gün yüzüne çıkardığını düşünmektedir. Bu nedenle daha gerçekçi hedeflerle hareket etme yolunu sürmektedir.

Esad’ın iktidardan uzaklaşması konusu hakkında Macron, siyasal çözüm için bir ön koşul olmaması gerektiğini ifade etmiştir. Suriye’de Fransa’nın birinci önceliği, başarısız devlet haline gelmesinin önlenmesi hususudur. Böylece terörizmi yaygınlaştıracak bir ortamın önüne geçilebilecektir. Fransa’nın eski manda yönetimlerinden biri olan Suriye’de belirli bir Fransız etkisi mevcuttur. Dolayısıyla Macron sınırlı da olsa mevcut etkinin korunması amacıyla siyasal çözüm sürecinde etkin olmak istemektedir.

Fransa açısından bakıldığında Lübnan büyük önem taşımaktadır. Fransa söz konusu devlet üzerinde artan Hizbullah etkisinden ve İran’ın hem Lübnan’da hem de Suriye’de sürdürdüğü yayılmacılıktan rahatsızlık duymaktadır. Bu nedenle Lübnan’a yönelik oldukça büyük bir ilgi göstermektedir.

Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin görevinden istifa ederek; Suudi Arabistan’a gitmesinin ardından Fransa bazı önemli girişimlerde bulunmuştur. Bu kapsamda Macron Suudi Arabistan’a planlı olmayan bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Söz konusu ziyaretinde Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz’le görüşmüş ve aynı zamanda Hariri’yi Fransa’ya davet etmiştir. Hariri tüm spekülasyonları göze alarak Paris’e gitmiş; kısa bir süre sonra ülkesine dönerek istifasını geri çekmiştir. Fransa bahsedilen bu gelişmeyi, Ortadoğu politikası açısından önemli bir başarı olarak değerlendirmektedir.

Fransa’nın İran’a Yaklaşımı

Fransa’nın Ortadoğu politikasındaki yeni yaklaşımı İran için de geçerlidir. Macron bir taraftan İran’ın bölgedeki yayılmasından ve balistik füze programlarından duyduğu endişeyi dile getirmekte diğer yandan İran’la kurulacak siyasal diyaloğa ve ekonomik işbirliğine verdiği önemin altını çizmektedir.

Fransa’nın izlediği İran politikasını öncelikle ekonomik işbirliği belirlemektedir. Fransa-İran ekonomik ilişkileri İran’a uygulanan yaptırımlardan olumsuz etkilenmiştir. 2015 yılında İran’la nükleer antlaşma imzalandığında ekonomik işbirliği ve ticaret anlaşmaları yapmak için İran’a giden ilk ülkelerden birinin Fransa olduğu görülmüştür. Kısa sürede çok sayıda uzun vadeli anlaşma imzalanmıştır.[6] Bu kapsamda İran 118 adet Airbus yolcu uçağı satın almış; Fransız Total Şirketi’yle büyük çaplı petrol ve doğalgaz anlaşmaları imzalamıştır. Ayrıca Fransız Renault Şirketi’yle yapılan tarihteki en büyük otomobil ticareti sözleşmesiyle İran, yılda 150 bin adet almayı taahhüt etmiştir.[7]

Pek çok Avrupa devleti gibi Fransa da yaptırımların kaldırılmasının ardından İran’la ticari ilişkilerini arttırma yoluna gitmiştir. Dolayısıyla Avrupa devletleri İran’la nükleer anlaşmanın sürdürülmesi taraftarıdır. ABD Başkanı Donald Trump’ın bu antlaşmayı yüzyılın fiyaskosu olarak tanımlamasına ve söz konusu anlaşmanın geleceğinin belirsiz olmasına rağmen Avrupalı şirketler, İran’la ticari ilişkilerini geliştirmeye devam etmektedir.

Fransa diğer Avrupa devletleri gibi İran’la imzalanmış olan antlaşmanın sürdürülmesini desteklemekte ve yeniden müzakere edilmesine karşı çıkmaktadır. Macron yönetimi bu antlaşmanın İran’ı uluslararası topluma yeniden kazandıracağını, Tahran’ın diplomasi masasına tutunmasını sağlayacağını ve daha fazla radikalleşmesini önleyeceğini düşünmektedir.

Macron İran’la siyasal ilişkilerin geliştirilmesini önemsemektedir. Bu kapsamda söz konusu devlete ziyarette bulunmak istediğini açıklamıştır. 2018 yılında gerçekleştirilmesi beklenen bu ziyaretin tarihi henüz netleşmiş değildir; ancak iki ülkenin de ajandasında yerini almıştır. Bahsi geçen programın gerçekleşmesi halinde Macron, İran’ı 1971 yılından sonra ziyaret eden ilk Fransız Cumhurbaşkanı olacaktır.

Fransa İran’la ekonomik işbirliğine büyük önem vermekte ve siyasal diyaloğunu güçlendirmek istemektedir. Ancak Macron’un İran’a karşı güven duymadığı gözlemlenmektedir. Lübnan’daki Hariri Krizi’nde izlediği tutum bu durumun örneklerinden birini oluşturmaktadır. Fransa’nın Irak’ta Haşdi Şabi’nin faaliyetlerine son verilmesi yönündeki çağrısı da bir diğer misal olarak verilebilecektir.[8] Ayrıca Macron İran’ın balistik füze programının uluslararası denetime tabi olması gerektiğini açıklayarak; Fransa’nın İran kaynaklı endişelerine işaret etmektedir.

Sonuç

Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, dış politikasında iki hedef belirlemiştir. Birincisi Fransa’yı yeniden Avrupa’nın lokomotif devletlerinden biri haline getirmek; ikincisi ise uluslararası terörizme karşı mücadele etmektir. Bu hedeflere ulaşmak için Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki Fransız etkisinin arttırılmasını bir araç olarak görmektedir. Dolayısıyla Macron’un göreve geldiği günden itibaren bölgede etkin bir politika yürüttüğünden bahsedilebilir.

Fransa’nın artan etkinliği; bölgedeki tüm aktörlere eşit mesafede duran, arabulucu, yapıcı ve oyun kurucu bir aktör imajı çizilerek sağlanmak istenmektedir. Dolayısıyla Fransa bölgedeki pek çok krizin çözümlenmesi için girişimlerde bulunmuş ve bazı önemli başarılar da elde etmiştir.

Yukarıda bahsedilen aynı yaklaşımı Fransa’nın İran politikasında da benimsediği bilinmektedir. Bununla birlikte bölgede artan nüfuzundan endişe edilmekte olan İran’a karşıt bir pozisyon almaktan kaçındığı söylenebilecektir. Söz konusu ülkeye yaptırımların kaldırılması sonrası kurulan ekonomik ilişkiler, siyasal diyaloğu güçlendirecek bir mekanizma olarak görülmektedir. Sonuç olarak İran hakkında birtakım endişeler olsa da açıkça cephe almaksızın; ekonomik ilişkileri bir araç olarak kullanarak İran’ın radikalleşmesini önlemek Fransa’nın temel yaklaşımını oluşturmaktadır.

[1] “Speech by President Emmanuel Macron – Ambassadors’ Week 2017”, Fransa Dışişleri Bakanlığı, https://www.diplomatie.gouv.fr/en/the-ministry-and-its-network/events/ambassadors-week/ambassadors-week-edition-2017/speech-by-president-emmanuel-macron-ambassadors-week-2017/, (Erişim Tarihi: 15.02.2018).

[2] Patrick Wintour and Chris Stephen, “Libyan Rival Leaders Agree To Ceasefire After Macron-Hosted Talks”, The Guardian, 25 Temmuz 2017, https://www.theguardian.com/world/2017/jul/25/france-raises-hopes-of-deal-between-libyan-rival-factions, (Erişim Tarihi: 15.02.2018).

[3] “Macron’dan Cezayir’e Zeytin Dalı”, Sputnik, 7 Aralık 2017, https://sptnkne.ws/ghzA, (Erişim Tarihi: 15.02.2018).

[4] “France’s Le Drian to Visit Gulf States Seeks to Help Ease Qatar Tensions”, Reuters, 12 Temmuz 2017, https://www.reuters.com/article/us-france-mideast/frances-le-drian-to-visit-gulf-states-seeks-to-help-ease-qatar-tensions-idUSKBN19X1HF, (Erişim Tarihi: 15.02.2018).

[5] “France’s Macron Says Iraqi Unity ‘Essential’ Offers to Mediate with Kurds”, France 24, 5 Ekim 2017, http://www.france24.com/en/20171005-france-macron-iraq-abadi-mediation-kurds, (Erişim Tarihi: 15.02.2018).

[6] “Iran-France Trade Sees Threefold Rise Post Sanctions”, Financial Tribune, 1 Şubat 2017, https://financialtribune.com/articles/domestic-economy/58635/iran-france-trade-sees-threefold-rise-post-sanctions, (Erişim Tarihi: 15.02.2018).

[7] “Iran Signs Its Biggest-Ever Car Deal With France’s Renault”, The Hindu, 7 Ağustos 2017, http://www.thehindu.com/business/iran-signs-its-biggest-ever-car-deal-with-frances-renault/article19445215.ece, (Erişim Tarihi: 15.02.2018).

[8] “Iraqi VP ‘Baffled’ by French Demand to Disband Militia”, Al Jazeera, 4 Aralık 2017, http://www.aljazeera.com/news/2017/12/iraqi-vp-baffled-france-disband-militia-demands-171204164141411.html, (Erişim Tarihi: 15.02.2018).

Doç. Dr. Emre OZAN
Doç. Dr. Emre OZAN
Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde 2008 yılında tamamladı. Yüksek Lisans derecesini İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’ndan 2010 yılında, Doktora derecesini ise 2015 yılında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalında aldı. 2011-2015 yılları arasında Gazi Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak görev yaptı. Ekim 2015’ten beri Kırklareli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Öğretim Üyesi olarak çalışmaya devam etmektedir. İlgi alanları güvenlik çalışmaları, Türk dış politikası, Türkiye’nin ulusal güvenlik politikaları ve uluslararası ilişkiler kuramlarıdır. Doç. Dr. Emre OZAN, iyi derecede İngilizce bilmektedir.

Benzer İçerikler