Analiz

Değişen Dinamiklerle Bölgesel Savaşın Eşiğinde İsrail Sorunu

İsrail-Hizbullah çatışması, bölgede geniş çaplı bir savaş riskini her an tetikleyebilir.
Hizbullah’ın İran’dan aldığı stratejik destek, çatışmanın çok boyutlu hale gelmesine yol açmaktadır.
Lübnan’daki siyasi dengeler, Hizbullah’ın bölgesel bir aktör olarak gücünü korumasında kritik rol oynamaktadır.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

İsrail, Filistin ve Lübnan üçgeninde uzun yıllardır devam eden çatışmalar, özellikle Hizbullah’ın bölgesel aktör olarak ortaya çıkmasından bu yana daha karmaşık bir jeopolitik boyut kazanmıştır. İsrail’in Hizbullah’ın üst düzey komutanlarına yönelik son hava saldırıları, bölgede uzun vadeli bir çatışma döngüsünün devamına işaret etmektedir.

1982 yılında İsrail’in Lübnan’ı işgali, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) Lübnan’dan İsrail’e yönelik saldırılarına bir yanıt niteliğinde olmuştur. Bu işgal, Lübnan’ın zaten iç savaşla sarsılmış yapısında daha büyük bir bölgesel karışıklığa neden olmuştur. FKÖ’nün çekilmesi ve İsrail’in Güney Lübnan’da kalıcı bir varlık göstermesi, Hizbullah’ın temellerinin atılmasına zemin hazırlamıştır. İran’ın verdiği destekle birlikte Hizbullah, güney Lübnan’ın savunulmasında öncü bir güç olarak hızla yükselmiştir.[i]

İsrail’in Lübnan’daki mülteci kamplarına ve sivil hedeflere yönelik operasyonları, Hizbullah’ın yerel destek tabanını genişletmiş ve örgütü Lübnan’ın güneyinde kilit bir güç haline getirmiştir. 1983 yılında Beyrut’taki Batı barış gücüne yönelik bombalı saldırılar gibi olaylar, Hizbullah’ın erken dönemindeki askeri kapasitesini ortaya koymuştur. 2006 yılında İsrail-Hizbullah arasında çıkan Temmuz Savaşı, iki taraf arasındaki çatışmanın en kritik noktalarından biri olarak kabul edilmektedir. Hizbullah’ın İsrail topraklarına düzenlediği saldırılar ve İsrail’in karşılık olarak başlattığı büyük çaplı operasyonlar 1,200’den fazla Lübnanlı sivilin ölümüyle sonuçlanmıştır. Bu savaş, İsrail’in Hizbullah’ı zayıflatma amacına rağmen, örgütün askeri kapasitesini sürdürdüğünü ve bölgede daha kalıcı bir aktör olarak varlığını pekiştirdiğini göstermiştir.[ii]

Eylül 2024 tarihinde Hizbullah’ın üst düzey liderlerinin İsrail tarafından hedef alınması, bölgede yeni bir tırmanışa neden olmuştur. İsrail’in hem Güney Lübnan’da hem de Bekaa Vadisi’nde düzenlediği operasyonlar, Hizbullah’ın roket kapasitesini sınırlandırmayı hedeflerken, Hizbullah da bu saldırılara karşılık vermiş ve İsrail’e yönelik roket saldırılarına devam etmiştir.

Hizbullah’ın özellikle 2012 yılındaki Suriye iç savaşına katılımı, grubun askeri kapasitesini önemli ölçüde artırmıştır. Hem Lübnan sınırlarında hem de Suriye’de deneyim kazanan Hizbullah, İsrail’e karşı savaş alanında daha etkili hale gelmiştir. Ayrıca İran’ın Hizbullah’a sağladığı lojistik ve finansal destek, grubun yalnızca bir milis gücü olmaktan çıkarak bölgesel bir aktör olarak kabul edilmesine katkıda bulunmuştur. İsrail-Hizbullah çatışması, yalnızca bu iki aktör arasında sınırlı değildir. İran, Hizbullah’ın en büyük destekçisi olarak bölgedeki rolünü korurken, Suriye ve Lübnan üzerindeki nüfuzu devam etmektedir. Aynı zamanda Filistin’deki Hamas ve diğer direniş gruplarının Hizbullah’la işbirliği yapması, İsrail’in karşı karşıya kaldığı tehditleri çok boyutlu hale getirmiştir.

Temmuz ayında Hamas’ın siyasi büro şefi İsmail Haniye’nin Tahran’da öldürülmesinin ardından, Hamas’ın Şura konseyi Yahya Sinvar’ı 7 Ekim 2024 saldırılarının planlayıcısı olarak yeni lider olarak seçmiştir. 18 Ekim 2024 tarihinde Yahya Sinvar’ın ölümünün doğrulanması,[iii] İsrail’in Lübnan ve Suriye’de Hizbullah’la devam eden savaşına ve Gazze’deki saldırılara rağmen, İran’la doğrudan artan çatışmalarına odaklandığı bir dönemde gerçekleşmiştir. İsrail ordusunun Hamas lideri Yahya Sinvar’ın Gazze’nin güneyindeki Refah bölgesinde bir çatışmada öldüğünü açıklaması, Hamas’ın geleceği ve Gazze’deki savaşın seyrinde olası değişimler konusunda belirsizlik yaratacaktır.

Gazze’de 2023 yılında başlayan İsrail-Hamas Savaşı, Hizbullah’ın Lübnan üzerinden İsrail’e roket saldırıları düzenlemesiyle daha geniş bir bölgesel çatışma olasılığını gündeme getirmiştir. İran’ın bu süreçte aktif bir rol oynaması ve Hizbullah’ı stratejik bir müttefik olarak kullanması, bölgede daha geniş çaplı bir savaş riskini artırmaktadır. İsrail’in Golan Tepeleri’ndeki operasyonları ve Hizbullah komutanlarının hedef alınması, bu çatışmaların bölgesel boyutunu derinleştirmektedir.

18 Ekim 2024 tarihinde Lübnan Başbakanı Necib Mikati’nin, İran Meclis Başkanı Muhammed Bagır Kalibaf’ın Fransa ile 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararının uygulanması için müzakere etmeye hazır oldukları yönündeki açıklamalarını eleştirmesi, Orta Doğu’daki siyasi ve diplomatik gerilimlerin bir yansımasıdır. Bu eleştirinin temelinde İran’ın Lübnan üzerinde artan etkisi ve bölgedeki güç dinamiklerinin hassas dengeleri yatmaktadır. Mikati’nin, bu açıklamaları Lübnan’ın iç işlerine müdahale ve vesayet girişimi olarak değerlendirmesi, Lübnan’ın kendi egemenliğini ve ulusal bütünlüğünü koruma çabalarını vurgulamaktadır.[iv]

1701 sayılı BMGK kararı, 2006 Lübnan-İsrail Savaşı’nın ardından kabul edilmiş ve İsrail’in Lübnan sınırındaki Mavi Hat’tan çekilmesini, Litani Nehri ile bu hat arasında sadece Lübnan ordusu ve Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Barış Gücü’nün (UNIFIL) silahlı varlık göstermesini öngörmektedir. Bu karar, Lübnan’ın sınır güvenliğini sağlamak ve İsrail ile Hizbullah arasındaki çatışmaları önlemek adına kritik bir öneme sahiptir. Ancak İran, bu süreçte Hizbullah’a olan desteğiyle bölgedeki nüfuzunu artırarak bu denklemi kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirme çabası içindedir. Mikati’nin İran’ın müzakere teklifine karşı sert bir tutum sergilemesi, Lübnan’ın uluslararası diplomasi sahasında bağımsız bir aktör olarak hareket etme isteğinin altını çizmektedir. Mikati, özellikle Fransa’nın Lübnan üzerindeki diplomatik etkisine atıfta bulunarak, İran’ın bu sürece müdahale etme girişimlerini “kabul edilemez vesayet” olarak nitelendirmiştir. Bu açıklamalar, Lübnan’ın İran’la ilişkilerinde kendi sınırlarını belirleme ve İsrail’le süregelen çatışmalarında dış güçlerin etkisini en aza indirme çabalarının bir yansımasıdır.[v]

İsrail, Filistin ve Lübnan üçgeninde yaşanan çatışmaların tarihsel gelişimi ve bölgedeki aktörlerin stratejik pozisyonları değerlendirildiğinde, bölgede topyekûn bir savaş olasılığı her zaman gündemde kalmaktadır. Hizbullah’ın İsrail’e yönelik saldırılarının geçmişi, bu örgütün askeri kapasitesinin zamanla artış gösterdiğini ve İsrail’in uyguladığı askeri hamlelerin Hizbullah’ı zayıflatmaktan ziyade daha güçlü bir bölgesel aktör haline getirdiğini göstermektedir. Özellikle Hizbullah’ın Suriye iç savaşına katılımı, grubun savaş tecrübesini artırmış ve İran’ın desteğiyle birlikte güney Lübnan’da daha da güçlenmesine zemin hazırlamıştır.

Bölgesel bir savaşın patlak verip vermeyeceği sorusuna gelince, mevcut durumda çatışmaların daha geniş bir savaşa dönüşme potansiyeli göz ardı edilemez. İsrail’in Hizbullah liderlerine yönelik hava saldırıları, gerilimi sürekli olarak canlı tutmakta ve Hizbullah’ın misilleme kapasitesi her seferinde daha büyük çaplı bir çatışmanın fitilini ateşleyebilecek bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır.

Günümüzde İsrail-Hizbullah çatışmasının derinleşmesi, yalnızca bu iki aktör arasında sınırlı kalmamaktadır. Filistin’deki Hamas ve diğer direniş gruplarının Hizbullah ile işbirliği yapması, çatışmanın boyutunu daha karmaşık hale getirmektedir. Gazze’deki İsrail-Hamas savaşı sırasında Hizbullah’ın İsrail’e yönelik saldırılar düzenlemesi, bölgesel bir savaşa yol açabilecek kritik bir adım olarak değerlendirilebilir. Bununla birlikte, Lübnan içindeki siyasi dengeler, Hizbullah’ın daha geniş çaplı bir çatışmaya girme konusunda temkinli hareket etmesine yol açmaktadır. Hizbullah’ın Suriye’deki askeri faaliyetleri ve İsrail’e karşı verdiği mücadele, İran’ın stratejik çıkarlarına hizmet ederken, Lübnan’ın iç politik istikrarını da tehdit etmektedir.


[i] “The history of conflict between Hezbollah and Israel”, AlJazeera, https://www.aljazeera.com/news/2024/9/18/hezbollah-and-israel-a-timeline-of-conflict, (Erişim Tarihi: 18.10.2024).

[ii] Aynı yer.

[iii] “How Israel Found and Killed Hamas Leader Yahya Sinwar in Gaza”, The New York Times, https://www.nytimes.com/2024/10/17/world/middleeast/how-yahya-sinwar-killed.html, (Erişim Tarihi: 18.10.2024).

[iv] “Lübnan Başbakanı’ndan İran’a tepki: ‘Vesayet kurma teşebbüsü’”, Gazete Duvar, https://www.gazeteduvar.com.tr/lubnan-basbakanindan-irana-tepki-vesayet-kurma-tesebbusu-haber-1728604, (Erişim Tarihi: 18.10.2024).

[v] [v] “Lübnan-İsrail gerilimi Suriye’deki dengeleri nasıl etkileyecek?”, 24, https://www.yirmidort.tv/dunya/lubnan-israil-gerilimi-suriyedeki-dengeleri-nasil-etkileyecek-205815, (Erişim Tarihi: 18.10.2024).

Zeynep Çağla ERİN
Zeynep Çağla ERİN
Zeynep Çağla Erin, 2020 yılında Yalova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden “Feminist Perspective of Turkish Modernization” başlıklı bitirme teziyle ve 2020 yılında da İstanbul Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Sosyoloji bölümünden mezun olmuştur. 2023 yılında Yalova Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim dalında “Güney Kore’nin Dış Politika Kimliği: Küreselleşme, Milliyetçilik ve Kültürel Kamu Diplomasisi Üzerine Eleştirel Yaklaşımlar” başlıklı yüksek lisans tezini tamamlayarak mezun olmuştur. Şu an Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim dalında doktora eğitimine devam etmektedir. ANKASAM Asya & Pasifik Uzmanı olan Erin’in başlıca ilgi alanları; Asya-Pasifik, Uluslararası İlişkiler’de Eleştirel Teoriler ve Kamu Diplomasisi’dir. Erin iyi derecede İngilizce ve başlangıç seviyesi Korece bilmektedir.

Benzer İçerikler