Bosna Hersek, Yugoslavya’nın dağılması sürecinde en kanlı ayrılmanın yaşandığı yerlerden biri olmuştur. Uzun yıllar barış içinde yaşayan ülkedeki başlıca üç etnik grup olan Hırvatlar, Boşnaklar ve Sırplar, bağımsızlık talep etmiş ve bunu bölgedeki devletleriyle desteklemişlerdir.
Özellikle o dönemdeki Sırp lideri Slobodan Milošević, Bosna’ya karşı sert kampanyalar yürütmüştür. Bu olaylar sırasında yankıları hala devam eden büyük travmalar sonucu birçok Müslüman hayatını kaybetmiştir. Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’da bulunan Ferhat Paşa caddesinde bu travmanın izleri halen görülebilir. Ekmek sırasındayken Sırp bombardımanında ölen insanlar için yapılan anı müzesinde bu olayların canlandırması mevcuttur. Bu durum, travmanın seviyesinin oldukça yüksek olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Buna ek olarak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleşen en büyük katliam olan, şehirdeki işlevleri tartışılan Hollandalı Birleşmiş Milletler kuvvetlerinin durdurmaya yetmediği ve 8 binden fazla insanın Srebrenitsa’da Sırp güçleri tarafından öldürüldüğü Srebrenitsa Soykırımı da dünyada büyük bir tepkiye yol açmıştır.[i]
Bu süreci takiben Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO), karışıklığa müdahale ederek Sırp hedeflerine bombardıman düzenlemiştir. Bu müdahaleden sonra müzakerelere başlanmış ve Bosna Savaşı’nı sona erdiren Dayton Anlaşması, 1995 yılında büyük devletlerin de şahitliği eşliğinde Bosna, Hırvatistan ve Sırbistan’ın cumhurbaşkanları tarafından imzalanmıştır. Anlaşma, Bosna’nın tek devlet yapısını korumayı ve iki varlık oluşturan federal bir devlet yaratmayı öneriyordu. Bunlar Boşnak-Hırvat Federasyonu ve Bosna-Sırp Cumhuriyeti (Republika Srpska) olup Saraybosna tek başkent olarak belirlenmiştir. Bu iki varlık, kendi anayasaları ve hükümetleriyle birlikte varlık gösterirken, iç meselelerin çözümü için bir Konsey bulunmaktaydı. Aynı zamanda 1999 yılındaki uluslararası tahkim mahkemesinin özerklik kararına kadar Brčko ilçesi de iki yapı arasında bölünmüştü. Fakat söz konusu yıl itibarıyla kendi kendini yöneten özerk bir yapı halini almıştır.[ii]
Ülkede cumhurbaşkanlığı koltuğu, her sekiz ayda bir söz konusu üç büyük etnik gruptan biri tarafından dönüşümlü olarak dört yıllık bir dönem için seçilmektedir. Bu sistem, aralarındaki güven eksikliği nedeniyle büyük bir çatışma potansiyeli taşıdığı için yoğun eleştirilere maruz kalmaktadır. Yersiz olmasa da silahlı karışıklığı durdurması kayda değer bir ilerlemedir. Şüphesiz, sadece otuz yıl önce, başta Boşnaklar ve Sırplar olmak üzere bu üç varlık arasında büyük bir düşmanlık doruğa ulaşmışken, ülkede göreceli barışın devamını sağlamak zor olacaktır.[iii]
Ülkedeki başkanlık yapısı, bir noktada başkanlar arasında anlaşmazlıklara yol açmaktadır. Normalde üç başkan, ülkeyi sekiz ay döngüsel olarak yönetmektedir; ancak birbirlerine pek güvenmediklerinden bazen toplantılara ortak katılma yoluna gitmek istedikleri söylenmektedir. Bu durum, ülkedeki siyasi istikrarın ne kadar kırılgan olduğunu göstermektedir. Bunun dışında bakan atamalarıyla ilgili birçok düzenleme bulunmaktadır. Örneğin, bakanların üçte ikisi Federasyon’dan atanamaz. Ayrıca Parlamento, iki odadan oluşan ana yasama organıdır. Bunlardan biri, iki yıllık görev süresine sahip 15 delegeyle oluşturulan Halklar Meclisi’dir. Delegelerin üçte ikisi Bosna Federasyonu’ndan eşit olarak 5 Hırvat ve 5 Boşnak, geri kalan ise 5 Sırp olarak Sırp Cumhuriyeti’nden seçilmektedir. Diğer odası ise 42 üyeden oluşan Temsilciler Meclisi’dir ve dört yıllık görev süresine sahiptir. Yine, üyelerin üçte ikisi Bosna’dan atanmakta, eşit olarak 14 Hırvat ve 14 Boşnak, geri kalan 14 üye ise Sırp Cumhuriyeti’nden seçilmektedir. Diğer alanlarda da benzer oranda dağılım uygulamaları mevcuttur.[iv]
Yukarıda bahsedilen yapı, etnik çeşitliliğin ve düşmanlığın yönetimi için kolektif bir yanıtı temsil etmektedir. Ülkedeki söz konusu yapıların sadece otuz yıl önce savaşmış olduğunu göz önünde bulundurursak bu durum bir başarı olarak değerlendirilebilir. Ancak sadece çok ince bir tetikleyici, ülkede yeni bir çatışmaya yol açabilir. Dayton sonrası sistem bir ateşkesten ortaya çıkmış bir şey olsa da dört sene süren savaşı nihayete erdirmesi aslında benzer süreçlerden geçen milletler için bir emsal niteliği taşıyabilir.
Balkanlar, harmonizasyonu temsil etmektedir. Bu nedenle bölgenin geçmişte Bosna’daki karışıklık benzeri bir çok olay yaşamış olmasını da hesaba katarsak bu tür sistemler veya varyasyonlara ülkelerin ihtiyacı olabilir. Ancak daha önce de belirtildiği gibi, Balkanlar gibi çeşitli alanlarda yeni anlaşmazlıkların ortaya çıkma olasılığı her zaman vardır. Bir sistem Bosna’da göreceli olarak işlevli olsa bile başka topluluklara uygulanması zor olabilir. Nihayetinde Srebrenitsa Katliamı’nda bir aile ferdini kaybeden insanların artık Sırplarla beraber yaşaması kolay değildir.
Bunun dışında sistemin göreceli işlevinin dışında buna karşı olarak ülkede parlamentoda temsil edilmeyen başka yapılar da bulunmaktadır. Öte yandan federal yapı, zayıf bir merkezi otorite olarak değerlendirilebilir. Fakat Bosna, kullanılan sistemlerin muadillerine nazaran güçlü bir merkezi otoriteye sahiptir. Bu karmaşık durumların çatısı altında Bosna-Hersek’in Avrupa Birliği’ne katılımı da büyük engellerle karşılaşmaktadır. Zira diğer Balkan ülkeleri gibi Bosna’nın da uluslararası organizasyonlar veya işbirlikleri aracılığıyla ortaklıklar kurması kalkınması için elzemdir.
Sonuç olarak siyasi açıdan silahlı çatışma çözülmüş görünse de yukarıda bahsedildiği gibi insanlar arasında her zaman bir gerilim olacaktır. Başkanlar arasındaki güvensizlik de bu kırılganlıkların somut göstergesidir. Ancak konsey ve diğer organlarda varlıkların eşit ve adil bir şekilde dağılımı, gerekli olan daha fazla işbirliği ve barış için önemli bir yoldur. Bu sayede vatandaşlar da imkansız görünse de düşmanlıklarını bir kenara bırakmaya teşvik edilebilir. Kusurlu demokrasi olarak sınıflandırılan Bosna Hersek devletinde bu süreç kolay görünmese de kampanyalar ve entegrasyonlar sayesinde artan farkındalıkla ülkede daha fazla çatışmanın önüne geçilebilir. Yönetimde şüphelerin ve endişelerin ortadan kaldırılması, ülkedeki insanlar açısından çok daha temel bir konudur. Zira bu şüpheler siyasi meşruiyet açısından büyük bir engeldir ve halkından bu meşruiyeti talep edememiş olan devlet yapılarında karışıklıklar eksik olmayacaktır.
[i] Haliloğlu, G. (2018). Administrative-Political Structure of Bosnia-Herzegovina and the Identity Question, Atlas International Refereed Journal on Social Sciences. 12(4), 972-974.
[ii] “Bosnia and Herzegovina, Potential Candidate”, European Committee of the Regions, division of POWERS, https://portal.cor.europa.eu/divisionpowers/Pages/Bosnia-Herzegovina.aspx, (Erişim Tarihi: 08.10.2024)
[iii] Malik, J. (2000). The Dayton Agreement and Elections in Bosnia: Entrenching Ethnic Cleansing through Democracy, Stanford Journal of International Law, 36, 303.
[iv] Lamba, M. & Hisoğlu Koç, T. (2022). Administrative Structure of the State of Bosnia and Herzegovina. Uluslararası Yönetim Akademisi Dergisi, 5(1), 74-87.