“Dayton Barışı”nda Sona mı Gelindi?

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

1992-1995 yılları arasında Bosna Hersek’te yaşanan kanlı ve korkunç savaşı bitiren “Bosna Hersek’te Barış İçin Genel Çerçeve Anlaşması” ya da daha genel adıyla Dayton Barış Anlaşması, imzalandığı günden bu yana kalıcı bir barış ortamı yaratamamıştır. Zira Bosna Hersek’te yaşanan gelişmeler, Dayton Barış Anlaşması’nın sıcak çatışmayı durdursa da savaşın tarafı olan toplumlar arasındaki problemleri çözemediğini; bilakis kriz alanlarını donmuş çatışma bölgelerine dönüştürdüğünü göstermektedir. Bunun en büyük sebebi ise bölgedeki çatışmaların etnik ve dini temellere dayanmasıdır. Çünkü bu anlaşma, problemin köküne inmekten uzak kalmış; aksine Bosna’yı heterojen bir toplumsal yapı ve karmaşık bir siyasi sistemle baş başa bırakmıştır.

Milliyetçilik Kıskacında Bosna        

Bosna Hersek, tarih boyunca çeşitli savaşlara ve çatışmalara ev sahipliği yapmıştır. Kuşkusuz bu çatışmaların arkasındaki en büyük nedenlerden biri de milliyetçiliktir. Özellikle de Hırvat ve Sırp milliyetçilerinin hedefi haline gelen Bosna Hersek, derin bir istikrarsızlık ortamına maruz kalmıştır.

Yugoslavya’nın dağılmasını tetikleyen en önemli gelişmelerden biri olan Hırvatistan ve Slovenya’nın 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmesi, Bosna Hersek’i de harekete geçirmiş ve bu ülke, 1992 senesinde bağımsızlığını ilan etmiştir. Her ne kadar bu bağımsızlık, o dönemde Avrupa Topluluğu (AT) ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tanınmışsa[1] da “Büyük Sırbistan Projesi” hedefiyle hareket eden Sırp milliyetçileri, Bosna Hersek’e saldırı düzenlemiştir.

Bosna Hersek, 1992-1995 yılları arasında kanlı çatışmalara ve insanlık dramlarına sahne olmuştur. Nihayetinde gecikmeli bir şekilde de olsa uluslararası müdahale vesilesiyle ateşkes sağlanmış ve taraflar arasındaki savaşı bitiren iki farklı anlaşma imzalanmıştır. Bunlarda ilki, 1 Mart 1994 tarihinde Bosna Hersek ve Hırvatistan arasında imzalanan Washington Anlaşması’dır. Bu anlaşmayla Bosnalı Hırvatlar ile Boşnaklar arasındaki çatışma sona ermiş ve iki halkın oluşturacağı Bosna ve Hersek Federasyonu kurulmuştur.[2]

Mevzubahis anlaşmaların ikincisi ise Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) girişimleriyle 21 Kasım 1995 tarihinde dönemin Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç, dönemin Yugoslavya Federal Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Slobodan Miloşeviç ve Eski Hırvatistan Cumhurbaşkanı Franyo Tucman’ın bir araya gelmesiyle ortaya çıkmıştır. Nitekim belirtilen tarihte Dayton Barış Anlaşması ya da resmi adıyla Bosna Hersek’te Barış için Genel Çerçeve Anlaşması parafe edilmiştir. Bahse konu olan anlaşma, 14 Aralık 1995 tarihinde Paris’te düzenlenen törenle resmiyet kazanmış ve bu vesileyle Bosna Savaşı tamamen sona ermiştir.[3]

Dünden Bugüne Dayton Barışı

Dayton Barış Anlaşması’nın genel problemlerine değinmeden önce, kısaca anlaşmanın getirdiği olumlu sonuçlara değinmek gerekmektedir. Her şeyden önce anlaşma, savaşı bitirerek bir barış ortamının sağlanmasına kapı aralamıştır. Komşunun komşusunu katlettiği bir savaştan sonra tarafların tekrar bir arada yaşamasına vesile olan anlaşma, tüm eksikliklerine rağmen halen devam eden çatışmasızlık ortamının mimarıdır. Ancak Dayton Barış Anlaşması’nın yarattığı karmaşık sistemin ve bölünmüş yapının Bosna Hersek’i krizden krize sürüklediği de aşikardır.

Söz konusu anlaşmaya göre Bosna Hersek, ülkenin %51’ini oluşturan Bosna Hersek Federasyonu ve %48’ini teşkil eden Sırp Cumhuriyeti olmak üzere iki entiteteden oluşmaktadır.[4] Buna ek olarak ülke topraklarının %1’ini de herhangi bir entiteye bağlı olmayan özerk bir hükümeti bulunan, yürütme ve yargı organları ve özerk polis teşkilatı olan Brçko bölgesi bulunmaktadır.

Kısaca özetlemek gerekirse Dayton Barış Anlaşması, ülkede devleti oluşturan kurucu halkların işbirliğinin sağlanması ve gücün paylaştırılması amacını güden bir sistem ortaya çıkarmıştır. Ayrıca bunlar arasında Sırp Cumhuriyeti, daha üniter bir yapıya sahipken; Bosna ve Hersek Federasyonu ise on kantona bölünmüştür. Bu kantonların her birinin kendine özgü ayrı yürütme, yargı ve yasama organları vardır.  Buna ek olarak Barışı Uygulama Konseyi’nin kurduğu Yüksek Temsilcilik Ofisi, bu sistemin uygulanmasını ve barış ortamının sürdürülmesini denetlemek için kapsamlı yetkilerle donatılmıştır.

Görüldüğü gibi ülke, en başından itibaren kendi içerisinde bölünmüş bir yapıya sahiptir. Gelinen noktada Sırp Cumhuriyeti, ayrı bir devlet gibi davranmaktadır. Buna karşılık Bosna ve Hersek Federasyonu’nun farklı kantonlarındaki yöneticilerin etnik yapılara göre seçilmesi söz konusudur. Dahası anlaşmanın getirdiği rotasyonlu Cumhurbaşkanlığı Sistemi nedeniyle karar mekanizmaları da tıkanmaktadır.

Bahse konu olan sisteme göre, üç etnik grubun da temsil edildiği, her biri dört yılına seçilen ve sekiz aylık dönemlerde dönüşümlü olarak görev yapılan Devlet Başkanlığı makamı da vardır. Burada her başkanının kendi etnik grubunun çıkarlarını koruyarak hareket etmesi ise birçok reformun yapılmasına engel olmaktadır.

Diğer bir önemli sorun da milliyetçiliktir. Hatta bu konu, belki de ülkedeki en mühim problemdir. Zira savaştan sonra bile etnik kutuplaşmanın etkisini sürdürdüğü görülmektedir. Bu yüzden ülkedeki eğitim sistemi de oldukça önemlidir. Çünkü Boşnaklar kendi tarih yazımını, Hırvatlar ve Sırplar ise kendi tarih yazımlarını merkeze koyan bir eğitim almaktadır. Üstelik bunların hepsi aynı okulda gerçekleşmektedir. Diğer bir ifadeyle, Bosna’da bir üst kimlik oluşturulamamıştır. Bu konuda başarı sağlanması da mümkün gözükmemektedir. Buna ek olarak milliyetçilik temelinde kurulan siyasi partiler, uyguladıkları politikalar ve kullandıkları söylemeler de ülke içerisinde gergin bir ortam yaratmakta ve devletin bütünlüğünü tehdit etmektedir. Zira tarafların birlik düşüncesi üzerinde hemfikir olmamaları, kalıcı barışın sağlanmasını zorlaştırmaktadır.[5]

Bosna Hersek’in egemen bir ülke olup olmaması üzerine süren tartışmalar ise durumu daha da çetrefilli bir hale getirmektedir. Nitekim yukarıda da değinildiği gibi, ülke içerisinde etkin bir konuma sahip olan Yüksek Temsilcilik, çeşitli durumlarda müdahale etme ve karar alma yetkisine sahiptir. Bu bile başlı başına ülkede istikrarsızlığın sürdüğünün göstergesidir.

Vurgulamak gerekir ki; son günlerde yaşanan olaylar, Bosna Hersek’teki kırılganlığı bir kez daha teyit etmiştir. Özellikle de Sırp Cumhuriyeti lideri Milorad Dodik’in ayrılıkçı söylemlerini arttırması ve buna Bosnalı Hırvat yöneticilerin de dahil olarak özerk bir yapı kurulması yönündeki talepleri dile getirmesi, etnik gerilimlerin artmasına yol açmaktadır. Yüksek Temsilci Christian Schmidt’in 2 Ekim 2022 tarihinde gerçekleşecek seçimlere kısa bir süre kala Seçim Yasası’nda değişiklik yapılmasına dair adımlar atması da tansiyonu yükseltmektedir.

Schmidt’in Seçim Yasası’nı Hırvatların lehine ve dolayısıyla Boşnakların aleyhine olacak şekilde düzenleyeceği yönündeki iddialar, Boşnakların başını çektiği birçok parti ve organizasyonun davetiyle Yüksek Temsilcilik önünde protestolar gerçekleşmesine sebebiyet vermiştir.[6] Her ne kadar Schmidt’in açıklamasına göre, gerçekleşecek değişiklikler “teknik” nitelikte olsa da Yüksek Temsilci’nin bu açıklamasında siyasi değişiklikler nedeniyle partilere uzlaşı çağrısında bulunması ve uzlaşamamaları halinde kendisinin sürece müdahale edeceğine işaret etmesi,  ülkede yeni bir krizin kapısını aralayabilir.[7] Zira partilerin, milliyetçi ve ayrılıkçı söylemlerinin arttığı bir dönemde ve tam da seçim arifesinde uzlaşmaya varabilmeleri pek mümkün değildir. Çünkü Boşnakların en etkin partilerinden olan Demokratik Eylem Partisi lideri Bakir İzzetbegoviç’in protestolar devam ederken ordunun gücüne ve toplanan insanların sayısına atıfta bulunarak kullandığı sözler, diğer parti liderleri, Schmidt ve hatta bazı ülkeler tarafından “savaş çığırtkanlığı” şeklinde yorumlanmıştır. Bu da krizin farklı bir boyuta ulaşmasına neden olmuştur.[8]

Hiç şüphe yok ki; İzzetbegoviç gibi etkili bir siyasetçinin Boşnak halkını temsil ederken; bu tür açıklamalarda bulunması, kaotik gelişmelerin habercisidir. Bu yüzden de yaklaşan seçimler için parti liderlerinin milliyetçi söylemler üzerinden oy toplamaya çalışacağı öngörülebilir. Fakat böylesi bir senaryoda, ülke içerisindeki gerilimin artacağı da öngörülebilir.

Sonuç olarak Bosna Hersek, Dayton Barış Anlaşması’ndan bu yana hiç olmadığı kadar karışık bir seçim ortamıyla yüzleşecektir. Özellikle de milliyetçi eğilimlerin yükselişi ve ayrılıkçı söylemler kullanan politikacıların yanlış adımları, sıkıntılı bir seçimin yaşanacağına işaret etmektedir. Her ne kadar seçim yasası hakkında atılacak adımları ve yaklaşan seçimlerin getireceği sonuçları tahmin etmek zor olsa da Bosna Hersek’in yeni krizlerle boğuşacağı iddia edilebilir. Üstelik Rusya-Ukrayna Savaşı’nın yaşandığı bu kırılgan dönemde Bosna’da patlak verebilecek herhangi bir kriz, beklenenden çok daha ciddi sonuçlar doğurabilir.


[1] J. R. Crampton, The Balkans Since The Second World War, Pearson Education Limited, Harlow 2002, s. 255.

[2] Noel Malcolm, Bosnia: A Short History, Pan Books, United Kingdom 2016, s. 256.

[3] Osman Karatay, Bosna Hersek Barış Süreci -Dayton Barış Antlaşması Eki ile-, Karam Yayınları, Ankara 2002, s. 17-18.

[4] Necmettin Alkan, “Dayton Sonrasında Bosna Hersek”, Bilgehan A. Gökdağ-Osman Karatay der., Balkanlar El Kitabı, II. Cilt, Akçağ Yayınları, Ankara 2017, s. 206.

[5] Aynı yer.

[6] “Danas protesti ispred OHR-a: “Nije vrijeme da šutimo i čekamo”, N1 Info, https://ba.n1info.com/vijesti/danas-protesti-ispred-ohr-a-nije-vrijeme-da-sutimo-i-cekamo/, (Erişim Tarihi: 29.07.2022.).

[7]“Schmidt nametnuo tehničke izmjene Izbornog zakona”, Al Jazeera Balkans, https://balkans.aljazeera.net/videos/2022/7/27/schmidt-nametnuo-tehnicke-izmjene-izbornog-zakona,  (Erişim Tarihi: 29.07.2022.).

[8] “Izetbegović pojasnio svoju izjavu o “prebrojavanju”, N1 Info, https://ba.n1info.com/vijesti/bakir-izetbegovic-pojasnio-svoju-izjavu-o-prebrojavanju/ , (Erişim Tarihi: 29.07.2022.).

Mustafa ÇUHADAR
Mustafa ÇUHADAR
Mustafa Çuhadar, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunudur. Lisans döneminde disiplinlerarası çalışmalarına ağırlık veren Çuhadar'ın başlıca çalışma alanları, Balkanlar ve İstihbarat çalışmalarıdır. 2021 yılında Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde yüksek lisans eğitimine başlayan Çuhadar, halihazırda Bosna Hersek’teki siyasi partileri inceleyen yüksek lisans tezini hazırlamaktadır. Çuhadar, iyi derecede İngilizce, Boşnakça, Hırvatça ve Sırpça ve temel seviyede Almanca bilmektedir.

Benzer İçerikler