Ortadoğu bölgesi hem DAEŞ’e karşı mücadele konusunda hem de DAEŞ sonrası oluşturulacak yeni düzen hakkında farklı çalışmaların yürütülmesine sahne olmaktadır. Bu bağlamda 15 Ocak 2017 tarihinde
Suudi Arabistan’ın ev sahipliğinde DAEŞ’e karşı mücadele ve DAEŞ sonrası meseleleri ele almak amacıyla ‘Riyad Konferansı’ düzenlenmiş ve bu konferansa 13 ülkenin Genelkurmay Başkanı ile ABD’nin Merkez Kuvvetleri Komutanı katılmıştır. Konferansta DAEŞ’e karşı koalisyonda yer alan İslam ve Arap ülkeleri temsilcileri yer almıştır. Riyad Konferansı’nda aşağıdaki başlıklar ele alınmıştır:
1) İslam ve Arap ülkelerinin DAEŞ’e karşı mücadele konusundaki işbirliğini, DAEŞ’e karşı oluşturulan koalisyon çerçevesinde genişletmek. Bu durum, Riyad Konferansı’na katılan her bir ülkenin kendi yetenek ve gücü oranında DAEŞ’e karşı mücadele sürecine askeri, ekonomik ve mali katkılarda bulunacağı anlamına gelmektedir.
2) DAEŞ’e karşı başlatılan Fırat Kalkanı Harekatı’nı desteklemek. Bu husus Türkiye’nin Suriye’de teröre karşı yürüttüğü tek başına mücadeleye önümüzdeki dönemde koalisyon güçlerinin destek sağlaması bakımından önemlidir. Zira koalisyon güçleri, Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekatı’na günümüze kadar fazla destek sağlamamıştır.
3) DAEŞ sonrası dönemde işbirliğine devam etmek, alınacak stratejik kararlar aracılığıyla DAEŞ ve ona benzer terör örgütlerinin ortaya çıkmasını ve genişlemesini önlemek. Bölgede ve dünyada bir terör örgütü zayıflatıldıktan sonra yerine daha fazla dehşet saçan yeni bir terör örgütü gelmektedir. Burada, artık yeni dönemde böyle bir terör örgütünün ortaya çıkmasının önüne geçileceği mesajı verilmiştir. Bu bağlamda Haşdi Şabi başta olmak üzere diğer Şii yapılanmaların da DAEŞ sonrası dönemde gerçekleştirdikleri insanlık dışı eylemlerden dolayı terör listesine alınabilecekleri açıkça görülmektedir. Fakat bu konuda ne kadar başarılı olunacağı meselesi DAEŞ sonrası düzende zamanla netlik kazanacaktır.
4) Riyad Konferansı, daha önce Suudi Arabistan’da, Genelkurmay Başkanları nezdinde Eylül 2014 tarihinde Cidde’de düzenlenen “Silahlı Terör Örgütlerine Karşı Bölgesel Mücadele Konferansı” ve Şubat 2015’te Riyad’da düzenlenen “DAEŞ’e Karşı Genelkurmaylar Beşinci Konferansı” gibi terörle mücadele konferanslarının bir devamı niteliğindedir. Bu da Suudi Arabistan’ın DAEŞ’e karşı mücadele konusunda ne kadar ciddi olduğunu göstermektedir. Ayrıca bu tür toplantı ve konferansların terörle mücadele konusunda devamlı önlem alma ve terör örgütlerinin geliştirdikleri yeni yöntemlere karşı mücadele etmek açısından da büyük önem arz etmektedir.
5) Riyad Konferansı’na İran ve Rusya özellikle davet edilmemiştir. Suudi Arabistan’ın böyle bir tutum sergilemesindeki temel amaç İran’ın desteklediği Şii milisleri de terör örgütleri kapsamına almak istemesidir. Zaten Suudi Arabistan Genelkurmay Başkanı bu konuya doğrudan değinerek Şii milislerin insanlık dışı eylemlerinin DAEŞ’e karşı mücadele sürecini etkilediğini açıklamıştır. Bu da İran’ın Şii milislere olan desteğinin; Sünnilerin DAEŞ’e karşı mücadelesini olumsuz bir şekilde etkilediği anlamına gelmektedir. DAEŞ’e karşı mücadele sürecinin başarılı olabilmesi için de Şii milislerin bu tutum ve tavırlarının kontrol altına alınmasında fayda vardır.
6) Türkiye’nin Riyad Konferansı’na katılımı büyük önem arz etmektedir. Çünkü Türkiye, konferansa katılan ülkelerin karşı cephesinde yer alan ve Riyad Konferansı’na çağırılmayan İran ve Rusya ile Suriye meselesinde üçlü ittifak arayışı içerisine gitmektedir. Bu da önümüzdeki dönemde Türkiye’nin her iki tarafı bölgesel ve küresel düzeylerde bir araya getirmesi bakımından çok önemlidir. Ayrıca bu durum Türkiye’nin özellikle ABD ile ilişkilerinde tamamen ipleri koparmadığını ve dengeli bir politika izlediğini göstermektedir. Türkiye bakımından önemli olan bir diğer mesele de konferans sonucunda terörle mücadele alanlarının genişletilip daha yoğun biçimde üstüne gidilmesidir. Konferansta ele alınan bu madde, Türkiye’nin Irak’ta terörle mücadele kapsamında düzenleyeceği muhtemel Dicle Kalkanı Harekatı’na bölgesel ve küresel destek sağlayabilmesi adına büyük katkı yapacaktır.
7) DAEŞ terörü yüzünden zarara uğrayan ülkelerin haklarını tespit edip üzerinde durmak. Bölgede yeni bir düzenin kurulması yönünde ciddi adımların atıldığı görülmektedir. Yeni oluşacak düzende DAEŞ terörü sonucu tahrip edilen bölgelerin yeniden inşa süreçleri çok önemli bir yer tutmaktadır. Dolayısıyla Suriye’de zarara uğrayan bölgelerin yeniden inşası sürecinin başarılı olması, özellikle İslam ülkeleri ve Arap Körfez Ülkelerinin destek vermesine bağlıdır. Bu durum Irak için de söz konusudur. Irak’ta DAEŞ terör örgütüne karşı mücadeleye tahsis edilen finansal kaynak ile ülkenin geçirdiği ekonomik krizden dolayı, DAEŞ sonrası dönemde yaşanacak yeniden inşa sürecinde ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalınacaktır. Bu bağlamda Riyad Konferansı’na katılan ülkelerin bu bölgelerin yeniden inşa süreçlerine büyük katkıları beklenmektedir.
8) DAEŞ terör örgütünün propaganda ve reklamının yapılmasının önüne geçmek. DAEŞ’in dünyada ve özellikle Ortadoğu ülkelerinde yayılarak yandaş elde etmesini bu terör örgütünün sahip olduğu güçlü propaganda araçlarına bağlayabiliriz. DAEŞ, Riyad Konferansı’na katılan ülkelerde de bazı propaganda araçlarına sahiptir. Bu yüzden bu ülkeler bunun da önüne geçilmesinde kararlı bir tavır sergilemişlerdir. DAEŞ’in kullandığı bu propaganda araçları sadece bu ülkelerle de sınırlı değildir. Güçlendiği bazı Batı ülkelerde de bu tür propagandalar yapılmaktadır. DAEŞ terör örgütüne mensup militanların büyük bölümünün Batılı ülkelerden gelmelerini de bu bağlamda değerlendirebiliriz.
Riyad Konferansı’nda genel olarak yukarıda işaret edilen meselelere değinilmiş ve özellikle İslam ve Arap ülkelerinin DAEŞ’e karşı mücadele konusunda daha sıkı bir işbirliğine gidilmesine vurgu yapılmıştır. Kısacası, konferansa katılan ülkeler Rakka ve Musul’da DAEŞ’e karşı yürütülen mücadeleye önümüzdeki dönem daha fazla destek sağlaması üzerine mutabakata varmıştır.
Zira Musul ve Rakka’nın DAEŞ terör örgütünden temizlemesi, DAEŞ terör örgütüne büyük darbe indirilmesi anlamına gelmektedir. Bu kapsamda, ABD’nin İran olmadan böyle bir konferansa katılması Trump’ın İran karşıtı çerçevede izleyeceği politikalar bağlamında değerlendirilebilir. Bunun yanı sıra Riyad Konferansı’na iştirak eden ülkeler, bir bakıma Rusya ile Ortadoğu’daki meselelerde işbirliği yapılmasını önlemek için de bu konferansa katılmıştır. ABD bu bağlamda İran’ın gelecek dönemde etkinliğini ve Obama döneminde elde ettiği geniş nüfuzu sınırlamaya yönelik politikalar izleyeceği sinyalini daha şimdiden vermeye başlamıştır. Riyad Konferansı sonucunda görülen odur ki, önümüzdeki dönemde İslam ve Arap ülkeleri, DAEŞ’e karşı mücadeleye daha düzenli ve yoğun bir biçimde katkı sağlayacaklardır. Çünkü Ortadoğu’da oluşacak yeni düzende herkes güçlü bir şekilde yer alma hesabını yapmaktadır.