Çin için Cazip Bölge: Ortadoğu

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Medeniyet tarihinde önemli bir geçmişe sahip olan Çin, 1990’lı yılların başında Soğuk Savaş döneminin sona ermesinin ardından ekonomisinde uyguladığı kalkınma politikalarıyla dünya ekonomisinde adını duyurmayı başarmış ve Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) ardından dünyanın en güçlü ekonomisi haline gelmiştir. Ekonomik gücünün verdiği motivasyonla Pekin yönetimi, dış politikasına da önem vererek farklı coğrafyalarla ilişkilerini geliştirme yoluna gitmiştir. Enerji ihtiyacından kaynaklanan nedenlerden dolayı da dış politikadaki ilişkilerinde gerginliğin eksik olmadığı ve küresel güçlerin her zaman hedefleri arasında yer alan Ortadoğu bölgesine yönelmiştir.     

Bilindiği üzere, Mao’nun ardından iktidara geçen Deng Xiaoping, pek çok değişimi de beraberinde getirmiştir. Mao’dan miras kalan Çin, gerçekleştirilen Kültür Devrimi’yle birtakım başarılar elde etmesine rağmen kötü durumdaki bir ekonomiyi de sonrasındaki iktidara bırakmıştı. Ekonomisini güçlendirme ve geliştirme konusunda hedefler belirleyen Çin, bunu belli aşamalarda gerçekleştirmek için tarım, sanayi, bilim ve teknoloji ve milli savunma konularını da içine alan dörtlü modernleşme kavramını ortaya çıkarmıştı. Deng, Çin’in ekonomi politikalarında liberal ekonomi modelini benimsemek istemiş ama bunun ortaya çıkaracağı sonuçlardan ötürü de endişelenmiştir. Bu yüzden de ekonomi politikalarını son derece yavaş ve kontrollü bir şekilde yönetmiştir. Bu kapsamda Deng, Çin’in devletçi ve dışa kapalı ekonomisini yavaş ama emin adımlarla piyasa ekonomisine dönüştürerek dışa açık hale getirmeye başlamıştır. Dolayısıyla Deng döneminde ülkenin ekonomisi adına alınan kararlarda Çin’in yararının göz önünde tutulduğu için pragmatik bir anlayış benimsenmiştir.

Dış politikada gerçekleşen diplomatik ilişkilerde önceliğin Ortadoğu’ya verilmesinin sonucu olarak Çin, İran-Irak Savaşı’nda silah ticaretine başlamış ve günümüzde de devam eden İran’la ilişkilerini bu dönemde sağlam temeller üzerine inşa etmiştir. Çin ile İran arasındaki ilişkilerin günümüzde de güçlü bir biçimde devam etmesinin en önemli nedenlerinden biri, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) İran politikasıdır.

1980’li yılların başından itibaren enerji ihtiyaçlarının artmasından ötürü Çin, petrol zengini olan ülkelerle ilişkilerini geliştirip bu devletlerin güvenini kazanmaya çalışmıştır. Çin’in Irak’la gerçekleştirdiği petrol anlaşmaları ise ABD’nin Irak’a müdahalesinin ardından geçersiz hale gelse de ilerleyen süreçte Kuzey Irak’ta kurulan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’yle yeni anlaşmalar imzalanmıştır ve 1993 tarihinde Çin, diplomatik çabalarının sonucunda kesin olarak petrol ithalatçısı haline gelmiştir.

Pekin, Arap ülkelerinin yanı sıra Çin’i Ortadoğu’da ilk tanıyan ülke olan İsrail’le de başarılı diplomatik ilişkiler geliştirmiştir. İlk dönemlerde Ortadoğu’da Arap ülkelerinin yanında yer alan bir söylemle hareket eden Çin, zamanla başta tarım olmak üzere pek çok alanda özellikle de ihtiyacı olduğu teknoloji erişimi konusunda İsrail’le ilişkilerini güçlendirmiştir. Bilhassa Mao’nun ardından Deng’in reformcu yaklaşımları sayesinde taraflar arasındaki ilişkiler artan bir ivme kazanarak gelişme göstermiştir.

Ortadoğu-Çin ilişkilerinin güçlenmesi noktasında atılan önemli adımlardan biri de 2004 yılında Çin-Arap İşbirliği Forumu’nun kurulmasıdır. 2006 senesinde de Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz Al Saud’un Çin’i ziyareti sırasında iki ülke arasında enerji ithalatı konusunda mühim anlaşmalar imzalanmıştır. Bu dönemde Çin ile Ortadoğu arasında ekonomik ilişkilerin gelişmesinin yanı sıra yumuşak güç kapsamında Çin; hem ideolojik hem kültürel hem de kurumsal faktörler bakımından da Ortadoğu’da cazip hale gelmeye dönük çalışmalar yürütmüştür.

Öte yandan Ortadoğu’da var olan gerilimi arttıran ve bölge için önemli bir dönüm noktası olan Arap Baharı, başta küresel güçler olmak üzere pek çok ülkenin dış politikalarında değişime gitmesine neden olmuştur. Arap Baharı’yla gerçekleşen ayaklanmalarla hazırlıksız yakalanan Çin, Ortadoğu’yla münasebetlerinde dış politikasının genelince olduğu gibi devletlerin iç meselelerine karışmama prensibini benimsemiştir. Ayaklanmaların ardından otoriter yönetimlerin değişmesi ve ABD’nin bölgedeki rolü, Çin’i endişelendirmişse de Ortadoğu bölgesindeki sorunların çözüme kavuşmasında Çin aktif olarak yer almıştır.

Suriye İç Savaşı sırasında Çin’in Ortadoğu’daki varlığının etkilerini net bir biçimde görmek mümkündür. Özellikle de savaşın sönümlenmesi sonrasında Suriye’nin tekrar inşası adına hem insani hem de ekonomik anlaşmalarla Çin’in ön plana çıktığı görülmektedir.

Tüm bunların yanı sıra son dönemde Çin; Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerinde önemli diplomatik ilerlemeler kat etmiştir. Örneğin 21 Kasım 2022 tarihinde Çin ile Katar arasında imzalanan LNG Anlaşması vesilesiyle Çin, 27 yıllık sıvılaştırılmış doğalgaz tedariğini garantilemiştir. 10 Mart 2023 tarihinde de Suudi Arabistan ile İran arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden başlaması hem bölge ülkeleri tarafından memnuniyetle karşılanmış hem de Çin ile Körfez ülkeleri arasındaki ilişkilerin daha da güçlenmesine neden olmuştur. Zira Pekin yönetimi, normalleşme sürecinde arabuluculuk rolünü üstlenmiştir.

Neticede Çin, dış politikasında hiçbir ülkeye rahatsızlık vermeden büyümeyi amaçladığı için öncelikle enerji arzının güvenli bir şekilde gerçekleşmesini hedeflemektedir. Kuşkusuz dünyadaki en önemli üretim merkezi olan Çin’in dış politikasındaki ilişkilerini belirleyen en önemli faktörler enerji ve hammadde ihtiyacının karşılanması konusudur. Bu nedenle de Pekin’in Ortadoğu başkentleriyle münasebetlerini geliştirmeye ve derinleştirmeye odaklandığı görülmektedir.

Ayşe Süreyya PEKÇETİN
Ayşe Süreyya PEKÇETİN
Ayşe Süreyya PEKÇETİN, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü mezunudur. Aynı zamanda PEKÇETİN, çift anadal kapsamında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü de tamamlamıştır. Yüksek lisans derecesini 2011 yılında Marmara Üniversitesi İşletmecilik Anabilim Dalı’nda hazırladığı “hazırladığı “Serbest Bölgeler ve Nitelikli Sanayi Bölgelerinin İhracata Olan Katkılarının İncelenmesi” başlıklı teziyle almıştır. PEKÇETİN, doktora eğitimine İstanbul Gedik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı’nda devam etmektedir. PEKÇETİN, iyi derecede İngilizce bilmektedir.

Benzer İçerikler