Çin Devlet Başkanı’nın Moskova Ziyareti: Çok Kutuplu Bir Yeni Dünya Düzeni Arayışı

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, 20-22 Mart 2023 tarihlerinde Moskova’yı ziyaret etmiştir. Söz konusu ziyaret, Pekin yönetiminin Rusya-Ukrayna Savaşı’nda arabuluculuk yapabileceğine ilişkin beklentiler hasebiyle uluslararası kamuoyu tarafından yakından takip edilmiştir. Zira Çin Dışişleri Bakanlığı, 24 Şubat 2023 tarihinde savaşın birinci yılı nedeniyle yayınladığı bildiride Pekin’in arabulucu aktör olarak konumlanabileceği mesajını vermiştir.[1]

Nitekim bahsi geçen bildiride Pekin yönetimi, bir yandan Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne ve egemenliğine vurgu yaparken; diğer taraftan da Rusya’ya uygulanan tek taraflı yaptırımları kınamış ve savaşın sona ermesinin ehemmiyetine dikkat çekmiştir.

İşte bu hadiseden bir ay sonra Çin Devlet Başkanı’nın Moskova’yı ziyaret etmesi, arabuluculuk tartışmalarını gündeme taşımıştır. Üstelik Avrupalı aktörlerin de Şi’den böyle bir beklentisi vardır. Çünkü hem Almanya Şansölyesi Olaf Sholz’un hem de Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Şi’den Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in üzerindeki nüfuzunu kullanmasını istediği bilinmektedir.

Mevzubahis beklentiye rağmen Şi’nin ziyareti sırasında verilen mesajlar, arabuluculuğun öncelikli tartışmalar arasında yer almadığına işaret etmektedir. Her ne kadar görüşmeler sırasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Şi’ye müzakerelere açık olduklarını belirtse[2] de ikilinin görüştüğü gün, Japonya Başbakanı Fumio Kişida’nın Kiev ziyareti gerçekleşmiş ve Kişida, Ukrayna Cumhurbaşkanı Vladimir Zelenski’yle bir araya gelmiştir.

Esasen bu gelişme, Pekin-Tokyo hattında yaşanan rekabetin Rusya-Ukrayna Savaşı’na da yansıdığı şeklinde yorumlanabilir. Dahası Japonya’nın Kiev yönetimi tarafından da sıklıkla dile getirilen “demokrasiler ile otokrasiler” arasındaki mücadele anlatısına uygun bir şekilde konumlandığı da ifade edilebilir. Bu ise Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden’ın “Demokrasiler Kulübü” inşa etme çabasıyla son derece uyumludur. Dolayısıyla Rusya-Ukrayna Savaşı üzerinden bloklaşmanın arttığı güncel konjonktürde, rekabetin ve kutuplaşmanın Japonya ve Çin bağlamında Asya-Pasifik’e de sirayet ettiği öne sürülebilir.

Tüm bu bilgiler nedeniyle Şi’nin ziyaretinde beklentileri karşılayacak düzeyde arabuluculuk mesaisinin yapılmadığı söylenebilir. Hatta Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) Putin’in tutuklanmasına ilişkin kararından kısa bir süre sonra yapılan bu ziyaret, Çin Devlet Başkanı’nın Rus mevkidaşına verdiği bir destek olarak da okunabilir.[3] Üstelik bu desteğin çok daha önemli ve her iki taraf için de anlamlı bir boyutu bulunmaktadır. Bu da tek kutuplu dünya düzenine yükselen itirazdaki birlikteliktir.

Çok kutupluluk arayışları bağlamında iki lider arasında gerçekleşen görüşmede güçlü mesajların verildiği ifade edilebilir. Özellikle de Şi’nin Putin’le vedalaşırken “Dünyada 100 yıldır yaşanmayan değişiklikler yaşanıyor. Bu değişimi birlikte yöneteceğiz.” demesi,[4] Şanghay İşbirliği Örgütü ve BRICS gibi yapılarda beraber hareket eden iki aktörün Amerikan liderliğine karşı işbirliğini sürdüreceğini gözler önüne sermiştir. Buna karşılık Putin’in de görüşme sırasında “BM, BMGK diğer kuruluşlarda daha adil ve demokratik çok kutuplu bir dünya düzeninin oluşturulması için dayanışma içinde çalışıyoruz.” ifadelerini kullandığını hatırlatmakta yarar vardır.[5]

Aslında Pekin ile Moskova’nın çok kutupluluğa giden yolda farklı yöntemleri tercih ettiği ve bunun da taraflar arasında ayrışmaya sebebiyet verdiği bilinmektedir. Zira Rusya, uluslararası sistemde “büyük güç” statüsüne çatışmacı bir karakterle ulaşmak istemekte; yani Gürcistan ve Ukrayna gibi ülkelere dönük müdahaleler vesilesiyle “büyük güç” olduğunu Batılı muhataplarına kabul ettirmeye çalışmaktadır. Buna karşılık Çin ise karşılıklı ekonomik bağımlılık vesilesiyle çok kutupluluğa geçiş yaşanmasını istemekte ve iktisadi yükselişini, özellikle de Kuşak ve Yol Girişimi çerçevesinde avantaja çevirmeye çalışmaktadır. Lakin ABD’nin ANZUS, QUAD ve AUKUS gibi ittifaklar aracılığıyla Çin’i çevreleme stratejisine hız vermesi ve bilhassa Tayvan konusunda provokatif hamlelerde bulunması, Pekin’i Moskova’yla yakınlaştırmaktadır.

Konuyu açmak gerekirse, bütün farklılıklara rağmen çok kutupluluk arayışları ve ABD’nin baskısı, Rusya-Çin hattındaki işbirliğini derinleştirmektedir. Bu noktada meselenin Asya-Pasifik boyutunun da bulunduğu görülmektedir. Dolayısıyla yukarıda bahsedilen Kişida’nın Kiev ziyareti tesadüf değildir. Çünkü Japonya, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ardından Moskova yönetimini hedef alan yaptırımlara açık destek vermiş ve Kuril Adaları Sorunu’nu; yani Rusya’ya olan ihtilaflarını gündeme getirmiştir. Pekin ise Tokyo’nun en önemli bölgesel rakibi konumundadır.

Moskova ile Pekin’in birlikte hareket etmesinde Asya-Pasifik’teki rekabetin etkili olduğu açıktır. Nitekim Rusya ile Çin’in dönem dönem Pasifik’te düzenlediği deniz tatbikatları da bunun çıktısı olarak nitelendirilebilir. Üstelik taraflar arasındaki yakınlaşma, jeopolitik etkenlerle de sınırlı kalmamakta ve çok kutupluluk arayışları, enerji başta olmak üzere çeşitli alanlarda ekonomik işbirliğinin gelişmesi neticesini doğurmaktadır. Bu işbirliğinin Rusya’ya Batılı aktörler tarafından uygulanan yaptırımların ardından arttığı bilinmektedir. Elbette bu da Pekin’in doğrudan savaşın tarafı olmasa da Moskova’ya verdiği dolaylı desteği göstermektedir. Dahası taraflar arasındaki işbirliğinin daha da gelişeceği ifade edilebilir. Zaten liderler arasındaki görüşmede “Kapsamlı Ortaklık ve Stratejik İşbirliğinin Derinleştirilmesine Dair Ortak Bildiri”nin imzalanması[6] ve Şi’nin Putin’i Pekin’e davet etmesi de bunu teyit eder niteliktedir.[7]

Anlaşılacağı üzere, “büyük güç” statüsünün Batı’ya kabul ettirilmesi noktasındaki yöntem farklılığına rağmen taraflar, ABD’nin baskısı çerçevesinde çok kutupluluk arayışları bağlamında bir araya gelmekte ve yeni bir dünya düzeni arayışını yüksek sesle dile getirmektedir. Bilhassa Güney Çin Denizi ve Tayvan özelinde Washington yönetiminin arttırdığı baskının Pekin ile Moskova arasındaki yakınlaşmayı tetiklediği öne sürülebilir.

Kısaca özetlemek gerekirse, Putin’e ilişkin UCM kararından kısa bir süre sonra Moskova’yı ziyaret eden Şi, her ne kadar Ukrayna konusunda müzakerenin önemine dikkat çekmişse de zirvede öne çıkan konu, tarafların çok kutuplu dünya arzusuna yaptıkları vurgu olmuştur. Bu anlamda iki ülke arasındaki ilişkilerde birtakım sorunların bulunduğu yönündeki iddiaları da yalanlayacak nitelikte mesajların verildiği söylenebilir. Bu da Moskova-Pekin hattındaki işbirliğinin daha da gelişeceğinin ve derinleşeceğinin habercisi olarak yorumlanabilir.


[1] “China’s Position on the Political Settlement of the Ukraine Crisis”, FMPRC, https://www.fmprc.gov.cn/mfa_eng/zxxx_662805/202302/t20230224_11030713.html, (Erişim Tarihi: 23.03.2023).

[2] “Xi Invites Putin to China in Show of Support as Moscow Talks Continue”, The Guardian, https://www.theguardian.com/world/2023/mar/21/putin-xi-talks-moscow-japanese-pm-to-ukraine, (Erişim Tarihi: 23.03.2023).

[3] “China’s Xi Stresses Close Ties with ‘Dear Friend’ Putin During His First Visit to Russia Since Ukraine Invasion”, CNN, https://edition.cnn.com/2023/03/20/europe/xi-putin-china-russia-visit-monday-intl-hnk/index.html, (Erişim Tarihi: 23.03.2023).

[4] Aynı yer.

[5] “Moskova’da Tarihi Mesaj… Çinli Lider Dünyaya İlan Etti! ‘Batı’da Alarm Zillerinin Çalmasına Neden Olacak’”, Hürriyet, https://www.hurriyet.com.tr/dunya/moskovadan-tarihi-mesaj-cinli-liderin-dunyaya-ilan-etti-batida-alarm-zillerinin-calmasina-neden-olacak-42238259, (Erişim Tarihi: 23.03.2023).

[6] “Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Moskova’dan Ayrıldı”, CNN Türk, https://www.cnnturk.com/dunya/cin-devlet-baskani-si-cinping-moskovadan-ayrildi, (Erişim Tarihi: 23.03.2023).

[7] “Xi Invites Putin…”, a.g.m.

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.

Benzer İçerikler