Erdoğan-Trump Zirvesi”ne sayılı günler kala masaya yönelik son dakika hamlesi ABD’den geldi. Başkan Donald Trump, Rakka operasyonu öncesi Suriye’de PYD’nin silahlı kanadı YPG’ye aralarında ağır makineli tüfekler ve zırhlı araçların da yer aldığı silah yardımını onayladı.
Sınırda bayrak şovu yapan ve PKK/YPG’li teröristlerle poz veren ABD’nin Türkiye’nin itirazlarına rağmen yaptığı bu silah yardımı elbette sürpriz değil. Esas olan, ABD’nin bu “beklenen sürprizine” Türkiye’nin nasıl bir “beklenmedik sürpriz” ile karşılık vereceği. Ne de olsa önlerinde halen hazım sorunu çektikleri Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Sincar ve Karaçok operasyonları duruyor. Yani, ABD Türkiye’nin artık şaka kaldıramadığının farkında!
ABD çok büyük bir olasılıkla bunun da hesabını yapıyor. Neye göre mi söylüyoruz? Üst üste gelen doğrudan ve dolaylı mesajlardan…
Bu kapsamda Pentagon Sözcüsü Dana White’ın yaptığı açıklama dikkat çekici. White aynen şu ifadeleri kullanıyor: “Koalisyon ortağımız Türkiye’nin güvenlik kaygılarının fazlasıyla farkındayız. Türkiye hükümetine ve halkına şu konularda güvence vermek isteriz: ABD, NATO müttefikini koruma ve yeni güvenlik risklerinin önünde geçme taahhüdünde bulunmaktadır.”
Türkiye’yi “rahatlatıcı”, “gönül alıcı” ifadeler bununla da sınırlı değil. Son dönem ABD-İngiltere paslaşmasının ruhuna uygun olarak BBC Washington’dan GaryO’Donoghue, bir Pentagon kaynağına dayandırdığı haberde ABD’nin Rakka operasyonu sonrası YPG’ye verilen silahları “geri almak isteyeceğini” yazıyor.
Bu arada, aynı kaynak ABD’nin YPG’den istediği güvenceyi aldığını, Kürt güçlerin (daha doğrusu BOP lejyonerlerinin) Rakka’nın Irak Şam İslam Devleti’nden (DEAŞ) geri alınması sonrası kentten ayrılacaklarını ve şehrin yönetimini Araplara bırakacaklarını da sözlerine ekliyor. Tabi ki yerseniz! Ne de olsa atış serbest ve ABD’nin bu konuda Türkiye’yi fazlasıyla rahatlatıcı bir sicili mevcut(!)
Suriye PKK’sına Silah Yardımının Gerekçeleri!
SDG (Suriye Demokratik Güçleri) görünümlü YPG’ye daha doğrusu Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) lejyonerlerine yapılan silah yardımının gerekçeleri başta Pentagon Sözcüsü White olmak üzere, ABD’li yetkililerce şu şekilde sıralanıyor: 1) ABD’nin amacı Rakka’yı almaktır; 2) SDG yakın gelecekte Suriye’nin Rakka kentini DEAŞ’tan geri alacak tek askeri güçtür; 3) SDG’nin omurgası YPG’dir.
Burada sormazlar mı adama; hani Türkiye ABD’den sonra NATO’nun en büyük ikinci askeri gücü idi? Hani ABD, Türkiye’nin stratejik ortağıydı? Ne oldu da bir gecede bu gücün yerini “tepeden indirme” bir “güç” almaya başladı? Türkiye tarafından terörist örgüt olarak ilan edilen PYD/YPG ABD’nin müttefiki ise, bu durumda ABD Türkiye’nin neyi oluyor? Bu durum neye işaret ediyor ve nereye kadar sürdürülebilir? Dolayısıyla, yukarıda sıralanan bu maddelerin öz Türkçesine bakmak lazım, o zaman ABD’nin ne demek istediği daha net anlaşılır.
ABD, PYD/YPG daha doğrusu BOP lejyonerleri üzerinden Türkiye’ye şu mesajları vermeye çalışıyor: 1) ABD’nin hedefi BOP ve onun önündeki engellerdir; 2) SDG/PPK/YPG ABD’nin yeni müttefikidir; 3) ABD’nin bölgede Suriye, Irak ve İran merkezli yürüteceği HibritSavaş’ın omurgasını PYD/YPG/SDG ve PJAK oluşturmaktadır. Ve bir o kadar daha vahim mesaj; Türkiye’nin “biz bu işi yaparız” mesajına ABD’li yetkililerin verdiği cevapta saklı…
Bu arada, haksızlık yapmayalım; ABD Savunma Bakanı Mattis de yaptığı bir açıklamada, “Amacımız Rakka’yı almak için Türklerle beraber çalışmak. Bunu nasıl yapacağımızı çözeceğiz.” demiş. Açıkçası, Türkiye ile Türk insanının aklı ile dalga geçmeye çalışıyorlar. Eğer ABD bu kafayla giderse İngiliz Independent gazetesinin tecrübeli Ortadoğu muhabiri PatrickCockburn’u fazlasıyla haklı çıkartacak.
Cockburn Haklı!
Cockburn da kim mi? Hatırlatalım o zaman. Referandum sonrası kaleme aldığı yazıda yaşanan “derin bölünmeler” nedeniyle Türkiye’nin “potansiyel düşmanlarının avı” haline geleceğini belirten yazar. Söz konusu analizinde Türkiye’nin etrafının “düşmanları -ya da olası düşmanları- olan Suriye, İran, Rusya ve de Kürtler” tarafından çevrildiğini belirten Cockburn, bu “düşmanların” Türkiye’deki bölünmeleri istismar etmenin kolaylığının farkında olduğunu belirtmişti.
Burada hemen altını çizelim: Cockburn’un haklı olduğu mevzu “derin bölünmeler” değil, hatta “potansiyel düşmanlar” da değil; düşmanın ta kendisi! Ve bu düşmanlar öyle sıralandığı gibi Suriye, İran, Rusya ve Kürtler de değil!
Washington’a Eli Boş Gitmemek Lazım!
Öncelikle şu hususun altını çizmek lazım: Türkiye’nin eli hiç de boş değil. Hindistan, Rusya, Kuveyt ve sırada olan Çin ziyaretleri ile birlikte Ankara elini daha da güçlendirmiş vaziyette. Buna Sincar ve Karaçok operasyonları ile sırada bekleyen “Dicle Kalkanı Operasyonu”nu da ilave etmek lazım.
Burada “eli boş gidilmemesi” ile kast edilen husus; ABD’nin bu son hamlesine karşı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ziyareti öncesi Türkiye’nin nasıl bir karşı hamle ile cevap vereceğidir. Bu cevap şekli, şu an gündemin en büyük soru işaretini oluşturmaktadır. Eğer Ankara, Washington’da istediği sonuçları almak istiyorsa, bu durumda ABD’ye 27 Haziran’a rahmet okutacak bir karşı hamle ile cevap vermek zorunda.
ABD’yi bu noktada hayal kırıklığına uğratmamak lazım(!) O zaman Türkiye’yi daha iyi anlayacaklardır, bundan emin olabilirsiniz!