Bölgesel Gelişmeler Çerçevesinde “Bağdat Zirvesi”

Paylaş

Astana Süreci ile Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler arasında ilişki kurmak için çok erken bir aşamada olunsa da bölgedeki bazı olaylar ve oluşan kısmi çatışmasızlık zemininin kendiliğinden gelişmediği açıkça ortadadır. Bu bağlamda 20 Nisan 2019 tarihinde Bağdat’ta Irak’ın öncülüğünde komşu ülkelerin Parlamento Başkanları’nın bir araya geldiği zirve büyük önem arz etmekledir. Irak Meclis Başkanı Muhammed Halbusi’nin inisiyatifiyle toplanan zirvenin zamanlaması iki açıdan mühimdir. Birincisi, katılım sağlayan ülkelerin arasındaki ilişkilerin güncel durumunun son derece kötü olması; ikincisi ise Astana Süreci’nde gelinen nokta itibariyle Suriye’de yaşanan gelişmeler ve buna bağlı olarak Rusya-Suudi Arabistan arasındaki diplomatik temaslardır.

Bağdat’ta gerçekleşen zirve, birbiriyle diplomatik ilişkileri bile olmayan hatta birbirlerine karşı saldırgan dış politikalar geliştiren ülkelerin bir araya gelmiş olması bakımından dikkate değerdir. Zirveye bu açıdan bakıldığında ilk olma özelliği de taşımaktadır. Irak’ın böylesi bir zirveyi organize ederek ev sahipliği yapmasını ülkenin kendi topraklarında uzun yıllardır baş gösteren teröre karşı kazandığı zaferin sonuçlarına bağlamak yanlış olmayacaktır. II. Körfez Savaşı’ndan bu yana en istikrarlı günlerini yaşayan Irak, komşu ülkelerle olan ilişkilerini geliştirmek ve de terörün tüm Ortadoğu’dan temizlenmesi için adımlar atmak adına hamleler yapmaktadır. Bu hamlelerden ilki Meclis Başkanı Halbusi’nin geçtiğimiz aylarda komşu ülkelere yaptığı resmi ziyaretlerdir. İkincisi ise yine Halbusi’nin Irak’ta böyle bir zirveyi toplamış olmasıdır. Bu sayede Irak’ın inisiyatif alarak teröre karşı verilen mücadeleyi sağlamlaştırmak istediği de gözlemlenmektedir.

Öte yandan bu adımlar, bölge ülkelerinin özellikle Suriye ve Irak’ta güçlenen terör örgütlerinin bütün bölgeye zarar verdiğini kabul ettiklerini ve bunlara karşı mücadelede hemfikir olduklarını göstermektedir. Diğer bir ifadeyle, Irak’ın bu girişimleri aslında terörün sadece Irak’tan temizlenerek bitmeyeceği, tüm bölgede güvenlik ve istikrarın sağlanması için Ortadoğu’da terörün son bulması gerektiği gibi hususları göstermesi açısından da ehemmiyetlidir. Bu nedenle Ortadoğu’da terörü sonlandırmak güvenlik ve istikrarı sağlamak için her ne kadar Suudi Arabistan-Suriye, Suudi Arabistan-İran ve Türkiye-Suriye arasında diplomatik anlamda ilişkiler olmasa da bir araya gelmeleri zirvenin katılımcılarının yeni siyasi eğilimler ve ilişkiler aradığını açıkça ortaya koymaktadır.

Söz konusu zirvenin zamanlaması, Suriye’deki siyasi sürecin kısmen de olsa Beşar Esad’ın lehine döndüğü bir sürece tekabül etmektedir. Bu durum, söz konusu zirvenin Irak’ın dış politika hedefleriyle uyumlu olduğunu göstermektedir. Bu uyumluluğun nedeni, özellikle Astana Süreci’yle Türkiye, Rusya ve İran arasında Suriye Krizi özelinde geliştirilen çatışma çözümü mekanizmalarından alınan pozitif sonuçlardır. Dolayısıyla Irak Meclis Başkanı’nın ve Irak’ın bu adımının Suriye’de yaşanan gelişmelerle doğrudan ilişkili olduğu söylenebilir.

Irak’a Komşu Ülkeler Parlamento Başkanları Bağdat Zirvesi’ni önemli kılacak ve Ortadoğu’da gelecekteki dengeleri değiştirebilecek husus ise Suriye’de varılan uzlaşı zemini nedeniyle yeni bir sürecin başlayabilme ihtimalidir. Bu süreç küresel ve bölgesel aktörlerin siyasi eylemlerinin bir sonucu olarak yeni zemin üzerinde şekillenmektedir. Söz konusu yeni zemin ise iki küresel aktörün kontrolünde gelişmektedir. Bu gelişmeler aslında hem Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) hem de Rusya’nın Ortadoğu’da bölgesel işbirliğini öngören siyasi ittifaklar ve kümelenmeler oluşturmaya çalışması sonucu ortaya çıkmıştır. ABD, bölgede Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) yer aldığı “İran karşıtı” bir kümelenme oluşturmaya çalışırken Rusya; Türkiye[1], İran, Suriye ve Katar gibi ülkelerin bir araya geldiği “ABD karşıtı” bir kümelenme oluşturmaya çabalamaktadır. Böyle bir konjonktüre sahip olan Ortadoğu’da ülkelerin yeni siyasi eğilimlere yönelmesi son derece normal bir gelişme olarak değerlendirilmelidir. Rusya ve Suudi Arabistan arasında son günlerde diplomatik ziyaretlerin yoğunlaşması da yine bu bağlamda önem arz etmektedir. Diğer bir ifadeyle Suudi Arabistan, ABD eksenli dış politikasına rağmen Ortadoğu’da yeni bir siyasi açılım sürecine girmeyi planlamaktadır.

Zirve’nin dikkat çeken başlıklarından biri, Türkiye ve Suriye Meclis Başkanları’nın bir araya gelmesi ve bölge ülkeleri arasında kopan diplomatik ilişkilerin yakın bir gelecekte başlayabilme ihtimalidir. Özellikle Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentiyev’in Suudi Arabistan ve Suriye arasında kopan diplomatik ilişkileri Riyad yönetiminin yeniden tesis etme niyetinde olduğu şeklindeki mesajının da zirveyle aynı güne denk gelmesi bu ihtimali daha da kuvvetlendirmektedir.[2] Bağdat Zirvesi’nin toplandığı bir dönemde Suudi Arabistan ve Suriye arasında diplomatik ilişkilerin yeniden tesis edilmesinin arkasından Rusya’nın olması ise yine tesadüf değildir.

Rusya’nın Ortadoğu’da oluşturmak istediği ittifaklar sisteminin ilk ayağı, Astana Süreci kapsamında Türkiye ve İran özelinde Suriye Krizi’nin çözülmesi hedefi doğrultusunda oluşturulmuştur. Ancak bölgede yaşanan terör ve güvenlik sorunlarını çözmek için bu işbirliğinin yeterli olmadığı anlaşılmıştır. Kaldı ki Akdeniz’deki enerji kaynakları nedeniyle, Sudan’da yaşanan askeri darbe ve buna bağlı olarak Kızıldeniz’de yaşanan stratejik hamleler, Ortadoğu’daki yeni sorunlarla birlikte çatışmanın merkezinin değiştiğini göstermektedir. Bu nedenle Rusya ilk olarak Astana Süreci’yle oluşturduğu ittifak sisteminin sonrasında diğer Ortadoğu ülkelerinin de Esad rejimini tanımasını sağlayarak kendi dış politik yaklaşımları çerçevesinde Suriye rejiminin meşruiyetini tüm Ortadoğu’ya yaymak istemektedir. Hatta Rusya, Suriye’nin Arap Ligi’ne geri alınması için diğer ülkeler nezdinde görüşmeler bile yapmıştır.[3] Katar ve Suudi Arabistan’la bu yönde görüşmeleri bizzat Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un yaptığı bilinmektedir.

Söz konusu zirvede Suriye, Türkiye, İran ve Suudi Arabistan Meclis Başkanları’nın bir araya gelmesi bu yönde gelişen dış politik yaklaşımın önemli bir adımı olma özelliği taşımaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Mustafa Şentop, katıldığı zirvede Suriye Parlamento Başkanı Hamude Sabbağ’la görüşme gerçekleştirmiştir. Bu açıdan Zirve, Suriye İç Savaşı boyunca ilk kez resmi bir ortamda bir araya gelen Türkiye ve Suriye için önemli bir adım olarak ifade edilebilir. Nitekim bu adımın temel dayanağı yine Astana Süreci ve sonrasında gelişen zirveler sonucu Suriye’de elde edilen pozitif gelişmelerdir. Astana Süreci ele aldığı inisiyatif nedeniyle Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler üzerinde önemli bir etkiye sahiptir.

Astana Süreci, Suriye gibi Avrasya’da da yaşanabilecek diğer kriz ve çatışma süreçlerinin çözümüne katkı sağlayan bir örnek olabilir. Fakat bunun örnek teşkil edebilmesi için henüz çok erkendir. Buna rağmen Astana Süreci’nin getirdiği işbirliği anlayışı, bölge ülkelerinin diplomatik ilişkilerini etkilemeye devam edecektir. Bunun süreklilik arz edebilmesi için Bağdat Zirvesi gibi bölgesel zirvelerde ülkeler arasında ikili ilişkilerde yaşanacak olumlu gelişmeler ve ülkelerin atacakları adımlar mühimdir. Dolayısıyla Bağdat Zirvesi, Irak’ın terör sonrası süreçte dış dünyaya önemli mesajlar vermesinde etkili olmuş ve aynı zamanda barış ve huzuru sağlayacak bir misyon üstlenmeye çalışmıştır. Bu yönüyle söz konusu zirve, Astana Süreci kapsamında Türkiye, İran ve Rusya’nın öncülüğünde yürütülen Suriye Barış Süreci’ni destekleyecek belki de Ortadoğu’da başka olumlu ektiler sağlayacaktır. Zirvenin bölgesel düzeyde etkilerinin olup olmayacağı ilerleyen süreçte görülecektir.

Bağdat Zirvesi’nin Türkiye açısından önemli olan hususlarından biri de Suriye ile olan dirsek temaslarının yaşanması durumudur. Bu zirveyle Türkiye ve Suriye arasında kurulabilecek olan diplomatik temaslar yakın gelecekte hem Türkiye’nin Fırat’ın doğusundaki terör yapılanmalarına karşı mücadelesinde hem de ABD ile bu terör mevzusu nedeniyle yaşanacak diplomatik polemiklerde işine yarayacaktır.[4] Diğer yandan Suriye ile kurulacak diplomatik ilişkiler, Astana Süreci çerçevesinde toplanan son Soçi Zirvesi’nde alınan kararlar gereği Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanmasını temel aldığından bu çerçevede gelişecek olan ilişkiler Suriye topraklarında varlığını sürdüren her türlü illegal yapılanmanın sonlandırılması anlamına gelecektir. Bu açıdan bakıldığında en azından silahlı terör gurupları Suriye topraklarını terk etmek zorunda kalacak ya da savaş yoluyla imha edileceklerdir. Bu imha sürecinde Suriye’yle olan siyasi ilişkilerin niteliği önemlidir. Her iki durumda da Türkiye kendi sınır güvenliği için tehdit oluşturan unsurların yaşam sahasının ortadan kalkmasıyla kısmen de olsa rahatlayacaktır. Gerektiğinde Suriye Hükümeti ile sağlanacak koordinasyon temelinde operasyonlar yaparak Suriye’nin toprak bütünlüğüne karşı da tehdit oluşturan bu unsurların bölgede tehdit olması durumuna son verecektir.

Bu gelişmelerin yaşanması durumunda Irak’tan sonra Suriye’de terör tehdidinden kurtulacak ve Türkiye başta olmak üzere diğer komşu ülkeler vekalet savaşları sonucu ortaya çıkan terör yapılanmalarından kaynaklı yaşadıkları güvenlik risklerinin ortadan kalktığını da hissedeceklerdir. Bu nedenle Bağdat Zirvesi Ortadoğu’da sonuçları ne olursa olsun barışın sağlanabilmesi için bölge ülkelerinin inisiyatifinde yapılmış önemli bir zirve olarak görülmelidir. Ancak ABD’nin İran politikasının nasıl şekilleneceği ve Kuzey Irak topraklarında hangi gelişmelerin yaşanacağı gibi meseleler bölgede siyasetin seyrinin henüz netleşmediğini göstermektedir. ABD’nin İran politikası uzun bir süre Tahran’a karşı uygulanan ekonomik yaptırımlarla sürmüş olsa da yakın zamanda Devrim Muhafızları Ordusu’nu (DMO) terör örgütü olarak nitelendirmesi, İran’a karşı askeri hamlelerin de olabileceği ihtimalini güçlendirmiştir. Bu durumda İran ve ABD arasında yaşanacak gelişmelere bağlı olarak Ortadoğu’yla alakalı durum değerlendirmesi yeniden yapılmalıdır. ABD’nin İran’a karşı izlediği askeri politikalar, Fırat’ın doğusundaki Amerikan askerlerinin Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) kontrolündeki bölgelere çekileceğini göstermektedir. Tüm bu gelişmeler Astana ile Suriye’de sağlanan barış zemininin Ortadoğu için ne anlam ifade edeceğini belirleyecek önemli gelişmeler olacaktır.


[1] Türkiye NATO üyesi olmasına rağmen konjonktür gereği ABD ile cepheleşme yaşamaktadır.

[2] Lvrentyev Peredal Sirii poslaniye ot Saudovskoy Aravii, Лаврентьев передал Сирии послание от Саудовской Аравии, сообщил источник Ria Novosti, Bolat Şayhanov, Риа Новости, Болат Шайхинов, https://ria.ru/20190420/1552878420.html (Erişim Tarihi: 21.04.2019).

[3] Mej Dvuh Semey, Rossiskaya Gazeta, Stoliçnıy Vıpusk, No48(7806)- Меж двух семей, Российская газета – Столичный выпуск № 48(7806), https://rg.ru/2019/03/04/sergej-lavrov-nanes-rabochie-vizity-v-katar-i-saudovskuiu-araviiu.html, (Erişim Tarihi: 21.04.2019).

[4] Diplomatik polemikler, terör örgütü PKK/YPG’nin ABD tarafından himaye edilmeye çalışılması gibi meselelerde Türkiye’ye söylem genişliği sağlayacaktır.

Tuğrul ÇAMAŞ
Tuğrul ÇAMAŞ
Tuğrul ÇAMAŞ, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tarih Bölümü’nü 2003 yılında bitirdi. Lisans bitirme tezini “Sovyet Sonrası Özbekistan’da Sosyo-Ekonomik Yapı” başlığı ile yazdıktan sonra Saint Petersburg’da iki yıl Rusça eğitim aldı. Akabinde Ural Devlet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde “21 yy. Başlarında Gürcistan ve Ukrayna’da Renkli Devrimler ve Karşılaştırmalı Analiz” adlı Yüksek Lisans Tezi’ni yazarak Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. Dış ticaret başta olmak üzere özel sektörde çalışmakla beraber bağımsız araştırmacı olarak Sovyet sonrası coğrafya hakkında çalışmalar yapmaktadır. Doğu Avrupa Türk Tarihi ile ilgili yayımları bulunan yazarın Sovyet sonrası coğrafyada yaşanan gelişmeler hakkında analizleri de bulunmaktadır. Aynı zamanda Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tarih Bölümü Doktora öğrencisidir.

Benzer İçerikler