5 Eylül 2019 tarihinde Rusya’nın doğusundaki Vladivostok kentinde düzenlenen 5. Doğu Ekonomi Forumu’nda konuşan Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya’nın G7’ye katılımı ve G8’in yeniden oluşturulması konusunda değerlendirmelerde bulunduğu sırada, Türkiye’nin de bu formata dahil edilmesine ilişkin açıklamalarda bulunarak şunları söylemiştir:[1]
“Yakın zamanda görüştüğüm Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, neden Türkiye’nin de G7’de yer alması konusunu gündeme getirmediğimi sordu. S-400 alımından sonra Türkiye’nin hava sahasını güvenli bir şekilde koruma altına aldığı düşünüldüğünde, uluslararası meseleler ve bölgedeki rolü dikkate alındığında, Türkiye’nin çalışmalarına böyle bir formatta ihtiyaç duyulacak ve bu yerinde olacak.”
Ayrıca Putin, “Çin ve Hindistan’ın olmadığı bir uluslararası bir organizasyonun verimli olabileceğini düşünmüyorum.” diyerek çok kutuplu dünyayı desteklediklerini ve bu bağlamda Batı’nın liderliğinin sona erdiğini de dile getirmiştir.[2]
Bahsi geçen açıklamalar değerlendirildiğinde, Rusya’nın Batı Dünyası karşısında oluşturulmaya çalışılan cepheye önderlik etmek istediği anlaşılmaktadır. Bu kapsamda Rusya; Türkiye, Çin ve Hindistan gibi yükselen güçleri bir araya getirmeye çalışmaktadır. Bunun sebebi ise genel olarak ABD’nin liderlik ettiği uluslararası düzenden en çok zarar gören aktörlerin başında bu ülkelerin gelmesidir. Moskova, bu devletleri bir araya getirebilmesi halinde, eski ihtişamlı günlerine geri dönebileceğini düşünmektedir. Ancak bu noktada G7 oluşumunun Rusya’nın “birinci sınıf güç” olmadığını hatırlatan organizasyon olduğunu da vurgulamak gerekir.
Soğuk Savaş’ın sonlarına doğru Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov ve daha sonra SSCB dağıldıktan sonra da Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Boris Yeltsin’in dış politika önceliği, ülkesini Batı Dünyası’na entegre etmek olmuştur. Bu nedenle de Rusya’nın 1997 yılında ABD, Birleşik Krallık, Almanya, Fransa, İtalya, Japonya ve Kanada’dan oluşan G7’ye katılması ve oluşumun adının G8 olarak değişmesi, Moskova’nın başarısı olarak değerlendirilmiştir. Ancak Rusya’nın bu şekilde “birinci sınıf” devletlerin arasına dahil edilmesinin bu ülkeye somut bir faydası olmamıştır. Aksine NATO sınırları doğuya doğru genişlemiş ve Batı’nın “Düşman Rusya” algısının değişmediği anlaşılmıştır. Bir diğer ifadeyle Soğuk Savaş’ın sona ermesi, Rusların düşündüğü gibi bir uzlaşı değil; Batı’nın mutlak galibiyeti olarak değerlendirilmiştir. Dolayısıyla Rusya’nın G7’ye alınması da hak edilmiş bir ödül değil; Batı’nın Rusya’ya bahşettiği bir iyilik anlamına gelmiştir. Batı, Rusya’yı eşit bir partner olarak görmek bir yana, Soğuk Savaş sonrasında onun çıkarlarını göz ardı eden bir yaklaşımı benimsemiştir. Bu süreç, 2000 yılında Putin’in iktidara gelmesiyle daha da derinleşmiştir. Nitekim 2000’li yılların ortalarından itibaren Batı, Afganistan aracılığıyla Güney Asya’ya ve Irak aracılığıyla Ortadoğu’ya; yani Rusya’nın yakın çevresine müdahale etmeye başlamıştır. Hatta bununla da yetinmeyen Batı, “renkli devrimler” aracılığıyla, eski Sovyet ülkelerini şekillendirmeye başlamıştır. Bu dönemde Turuncu Devrim (Ukrayna), Gül Devrimi (Gürcistan) ve Lale Devrimi (Kırgızistan) yaşanmıştır. Uzun süre sabırlı davranan Rusya ise 2008 yılındaki Gürcistan Savaşı’yla bu gidişata dur demiştir. 2014 yılında ise Moskova, daha bir adım daha atmış ve Kırım’ı ilhak etmiştir.
Kırım’ın ilhakı, Rusya’nın G8’den çıkarılmasına sebep olmuştur. Böylece Batı tarafından Rusya’ya bahşedilen sözde “birinci sınıf devlet” statüsü, yine Batı tarafından alınmıştır. Bundan sonraki aşamada Rusya, “büyük güç” statüsünün birileri tarafından verilmeyeceğini; kendisinin bu statüyü kazanması gerektiğini anlamış ve bu doğrultuda askeri anlamda dünyanın çeşitli coğrafyalarında güç kazanmaya öncelik vermiştir. 2015 yılında Rusya’nın Esad rejimine destek vermek için Suriye’deki sürece aktif bir şekilde dahil olması, Moskova’nın bölgedeki konumunu güçlendirmiştir. Bu durum, başta ABD olmak üzere hem büyük güçlerin ve hem de Türkiye, İran, Çin ve Hindistan gibi küresel güç adaylarının Rusya’nın sözüne itibar etmesini sağlamıştır. İşte böyle bir konjonktürde, G7 ülkelerinin Rusya’nın oluşuma geri dönmesi meselesini tartışmaya başlamaları oldukça önemlidir. Örneğin G7 Zirvesi’ni değerlendirirken liderlerin zamanlarının yüzde 25’ini Rusya’yı konuşarak geçirdiğini belirten ABD Başkanı Donald Trump, bu nedenle Rusya’nın masaya geri dönmesinin mantıklı olacağını ifade etmiştir.[3]
Buna karşılık Putin’in açıklamalarına bakıldığında ise Rusya’nın G7’ye karşı bir denge tesis etme arayışında olduğu görülmektedir. Çünkü Türkiye, Hindistan ve Çin gibi ülkeler, zaten G20 oluşumunda yer almaktadır. Bu bağlamda Rusya-Çin-Hindistan Üçlü Zirveleri[4], Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS ve Rusya-Türkiye-İran Üçlü Zirveleri, Moskova’nın G7’ye karşı arayış içinde olduğunu ortaya koymaktadır. Bu arayışa, G7 ülkeleri arasındaki anlaşmazlık da olanak tanımaktadır.[5] Öte yandan ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşları, Türkiye ile ABD arasındaki gerginlik ve diğer bölge ülkelerinin ABD’ye karşı Rusya’ya yönelmeleri, Moskova’nın yükselen güçlerin lideri olabileceğine işaret etmektedir.
Sonuç olarak Rusya, Batı’ya karşı yeni bir cephe oluşturmak ve yükselen güçlerin yer alacağı bu cepheye önderlik etmek istemektedir. Bu çerçevede yakın gelecekte Rusya’nın liderliğinde G7 benzeri bir oluşumun kurulması gündeme gelebilir. Bu oluşuma, “Yükselen Güçlerin G7’si” ya da “Doğu G7’si” adı verilebilir. Burada “Doğu”dan kast edilen coğrafi olarak doğu olmayıp; Batı’nın karşısında yer alan aktörlerdir. Nitekim Batı; Rusya, Türkiye ve Çin gibi ülkelere kendi çıkarlarını dayatarak “ötekiler” arasındaki işbirliğini tetiklemektedir. Yani Batı, kendi elleriyle, Doğu’yu oluşturmaktadır.
Doğu-Batı denklemi dikkate alındığında, uluslararası örgütlerin büyük çoğunluğunun özellikle 11 Eylül sonrası süreçte uluslararası niteliğini kaybetmesi ve Batı eksenli bir görünüm kazanması tepkilere yol açmaktadır. Mevcut haliyle G7 oluşumu da Batı Dünyası’nı temsil eden tek taraflı bir oluşum haline dönüşmüştür. Batı, tüm bu gelişmelere rağmen bu örgütler üzerinden dünyayı eskisi gibi yönetmeye çalışmaktadır. Ancak küresel siyasetin ve ekonominin merkezinin Kuzey Atlantik’ten Asya’ya kaymakta olduğu açıktır. Bu nedenle Türkiye, Çin ve Hindistan gibi yükselen güçler, küresel sistem üzerinde daha çok söz hakkına sahip olmak istemektedir. Lakin dünyadaki üstün konumunu kaybetmek istemeyen Batı, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemde oluşturduğu tekelini sürdürme gayreti içerisindedir. Bu tekelci anlayış, yukarıda da değinildiği üzere, yükselen güçleri dışladığı için G7 gibi oluşumların uluslararası niteliğinin yitirmesine sebep olmaktadır. Bu yüzden de Putin’in açıklaması, G7’nin uluslararası kimliğinin tartışmaya açmıştır. Mevzubahis tartışma ise “Batı G7’si”ne (The Western G7) karşı, “Doğu G7”sinin (The Eastern G7) oluşturulmasının zamanının geldiğini gözler önüne sermektedir.
Türkiye açısından bakıldığında ise Washington ile Moskova arasında denge kurmaya çalışan Ankara’nın böyle bir girişimi yararlı bulacağı düşünülebilir. Bu durum, Türkiye’nin “Yeniden Asya” vurgusuyla başlattığı açılımla da uyumludur. Üstelik böyle bir organizasyon, Ankara’nın sadece Avrasya’daki konumunu değil; aynı zamanda küresel ekonomideki yerini de güçlendirecektir.
[1] “Putin: S-400’lü Türkiye, G7 Gibi Uluslararası Bir Oluşumda Yer Almalı”, Sputnik, https://tr.sputniknews.com/rusya/201909051040092983-putin-turkiye-g7ye-alinmali/, (Erişim Tarihi: 05.09.2019).
[2] “Putin’den Flaş Türkiye Teklifi”, Gazete Vatan, http://www.gazetevatan.com/putin-den-flas-turkiye-teklifi-1273769-dunya/, (Erişim Tarihi: 05.09.2019).
[3] “Trump: G7 Liderleri Zirvenin Yüzde 25’ini Rusya’yı Konuşarak Geçirdi, Rusya Geri Dönmeli”, Sputnik, https://tr.sputniknews.com/abd/201806141033865545-trump-g7-zirve-rusya-geri-donmeli-fox/, (Erişim Tarihi: 05.09.2019).
[4] “Russia-India-China Trilateral Grouping: More Than Hype?”, Diplomat, https://thediplomat.com/2019/07/russia-india-china-trilateral-grouping-more-than-hype/, (Erişim Tarihi: 05.09.2019).
[5] “G-7 Summit Set to End without An Agreement for the First Time in History”, CNBC, https://www.cnbc.com/2019/08/22/g-7-summit-us-china-and-other-allies-expected-not-to-sign-joint-communique.html, (Erişim Tarihi: 05.09.2019).