Batı’nın Hint-Pasifik Politikası Başarılı Olabilir mi?

AB, Hint-Pasifik’te Çin’e karşı bir oluşum içerisinde yer almaktan çekinmektedir.
Batı’nın daha iyi bir Hint-Pasifik stratejisine ihtiyacı olduğu uzmanlar tarafından sıkça dile getirilmektedir.
Eğer ABD, bölgede pragmatik bir şekilde hareket edecek her ülkeye özgü yeni stratejiler geliştirmezse, Çin’in önüne geçmesi mümkün olmayacaktır.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Günümüzde Batı’nın daha iyi bir Hint-Pasifik stratejisine ihtiyacı olduğu uzmanlar tarafından sıkça dile getirilmektedir.[1] Hem ABD hem de İngiltere, son zamanlarda bölgeye çok yakın bir ilgi göstermektedirler. Avrupa Birliği ise 2021 yılında “Hint-Pasifik’te İşbirliği Stratejisini” yayımlamıştır. Bu, Hint-Pasifik bölgesinin artan stratejik önemini yansıtan kritik bir adımdır. Ancak bu belge de çok fazla stratejik netlik sunmamaktadır.

ABD’nin 2017 yılından itibaren Asya-Pasifik yerine Hint-Pasifik’e odaklanmasıyla birlikte dünyadaki güç mücadelesi bu bölgeye kaymış ve bu tarihten itibaren pek çok AB ülkesi bu fenomene kayıtsız kalamamıştır. Özellikle Fransa ve Almanya, Hint-Pasifikte ABD’nin çizgisini izliyor gibi gözükseler de aslında Çin, Hindistan ve Japonya’yla ilişkiler bağlamında kendi gündemlerini takip etmektedirler. Dörtlü Güvenlik Diyaloğu (QUAD) ülkeleriyle ilişkiler açısından ele alındığında Fransa ve Almanya, Güney Çin Denizi, Malakka Boğazı ve Hint Okyanusundaki gemilerin seyrüsefer güvenliğini sağlamak adına ABD, Hindistan, Avustralya ve Japonya’yla işbirliği yapabilmektedir.

AB, Hint-Pasifik’te Çin’e karşı bir oluşum içerisinde yer almaktan çekinmektedir. Diğer taraftan İngiltere’nin Hint-Pasifik stratejisi de hem ABD’den hem Avrupa ülkelerinden ayrışmaktadır. İngiltere, çoğunlukla eski sömürge ülkelerinden oluşan Hint-Pasifik’te kendi hegemonyasını yeniden tesis edebilmek için bölgede NATO benzeri oluşumlardan farklı olarak ikili işbirliklerine ve ortaklıklara önem vermektedir. Benzer bir stratejiyi, bölgede eski sömürge ülkelerine sahip olan Hollanda da izlemektedir. 2017 yılında ABD’nin Hint-Pasifik stratejisini yayınlamasının ardından Avrupa ülkelerinden Fransa, Almanya ve Hollanda gibi ülkeler kendi Hint-Pasifik strateji belgelerini hazırlamaya başlamışlardır. Bu bağlamda bölgede sömürgecilik geçmişi oldukça az olan Almanya ve sınırlı bir çemberde (Vietnam, Kamboçya ve Laos’da) sömürge tecrübesine sahip olan Fransa’nın Hint-Pasifik stratejinde başarı elde etmesi için önlerinde uzun bir yol bulunmaktadır. Her şeye rağmen dünyadaki güç mücadelesinin yeni odağı Hint-Pasifik olmaktadır.

Bir başka örnek vermek gerekirse Kanada ve Japonya, Hint-Pasifik’te güvenlik işbirliğini genişletmek için harekete geçmiştir.[2] Kanada’nın Pasifik’te daha yakın partnerlere ihtiyacı olduğu belirtilmektedir. Ne yapacağı tahmin edilemeyen bir Kuzey Kore’den gelen ortak bir tehditle karşı karşıya kalan Kanada ve Japonya, Hint-Pasifik bölgesindeki güvenlik ve savunma işbirliğini derinleştirmek için birlikte hareket etmektedir.

Bugün ABD’nin Çin’e karşı mücadelesi yalnızca siyasi, askeri ve ekonomik araçlarla değil, algı yönetimi, medya faaliyetleri (CNN effect), dezenformasyon, manipülasyon ve küresel propaganda gibi yöntemlerle de yürümektedir. Bu bağlamda dünya ülkeleri “CNN etkisi (CNN effect)” sebebiyle ABD’nin küresel propagandasından etkilenmekte ve bazıları onun güdümünde hareket etmektedir. Bugün dünyada birçok ülke Çin’in Asya Pasifik’teki etkinliğine karşı ABD’nin alternatif etkinlik sahası olarak önerdiği Hint-Pasifik bölgesiyle ilgilenmekte ve bölgeyle ilgili stratejiler geliştirmektedir. Bunun son örneği Kanada ve Japonya’dır. Aslında her iki ülke de Pasifik Okyanusuna birbirlerine komşudur ve dolayısıyla Pasifik’le ilgili ortak güvenlik kaygılarına sahiptirler. Hem ABD hem Kanada, Avrupa’nın güvenliğinden çok aslında Pasifiğin güvenliğiyle yakından ilgilenmektedirler.

ABD ve Kanada gibi ülkeler artık Kuzey Atlantik yerine Asya Pasifiğin güvenliğiyle ilgili NATO benzeri oluşuma ihtiyaç duymaktadırlar. Bu bağlamda Pasifiğe kıyısı olan ve bölgenin güvenliğiyle yakından ilgilenen ülkeler QUAD oluşumunu desteklemektedirler. ABD’nin özgür ve liberal Hint-Pasifik politikalarının başarısızlığı, her geçen gün daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Her şeyden önce bu başarısızlık, ABD’nin stratejik hesap hatası olarak yorumlanmalıdır. Fakat bu yorum, ABD’de uzun yıllardır Asya ve Hint Pasifikle ilgili raporlar ve senaryolar hazırlayan milyar dolarlık bütçeye sahip yüzlerce düşünce kuruluşunun analizlerini ve öngörülerini hafife almak demektir. Ancak gerçek şudur ki ABD, kendisini liberal ulusal düzenin tek hegemonu ve süper gücü olarak kabul ettirmeye çalışmaktadır. Bu doğrultuda ABD, dünyanın her havzasında ve de Güneydoğu Asya’da liberal ekonomiyi, demokrasiyi ve insan haklarını destekleyen söylemlerde bulunmaktadır. Beyaz Saray’ın ilkesel olarak takip ettiği bu strateji, Güneydoğu Asya’da Çin’e karşı ABD’nin desteğine ihtiyaç duyan antidemokratik rejimlerde olumsuz etki yaratabilmektedir.

ABD, eğer Çin’le rekabet edebilmek istiyorsa Hint-Pasifik politikalarında özgür ve liberal ilkelere vurgu yapmaktan olabildiğince kaçınması gerekmektedir. Bu durum Tayland’ın yanı sıra Myanmar, Singapur, Filipinler, Kamboçya ve Laos için de geçerlidir. Dolayısıyla ABD’nin özgür ve liberal Hint-Pasifik politikaları ilkesel olarak başarılı, ancak pratikte başarısız olmuş görünmektedir. Eğer ABD, bölgede pragmatik bir şekilde hareket edecek her ülkeye özgü yeni stratejiler geliştirmezse, Çin’in önüne geçmesi mümkün olmayacaktır. 


[1] “Europe Needs A Better Indo-Pacific Strategy”, Gulf News, https://gulfnews.com/opinion/op-eds/europe-needs-a-better-indo-pacific-strategy-1.78924763, (Erişim Tarihi: 11.08.2024).

[2] “Canada and Japan move to expand security cooperation in Indo-Pacific”, CBC, https://www.cbc.ca/news/politics/canada-japan-garneau-china-north-korea-1.6013747, (Erişim Tarihi: 11.08.2024).  

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.

Benzer İçerikler