Eğer böyle devam eder ise, NATO ve Avrupa Birliği (AB) Türkiyesiz yola devam edeceğe benziyor. Birileri, Ankara’ya rağmen Türkiye’nin NATO ve AB süreçlerini bitirmeye çalışıyor. NATO-AB ikilisi bağlamında eş zamanlı yaşanan son gelişmeler ve verilen mesajlar bu bağlamda oldukça dikkat çekici.
Dolayısıyla ele alacağımız konu, de facto olarak işlevselliğini kaybetmiş ikili ilişkiler ve onun arka planı üzerine. Burada hemen belirtmekte fayda var: Türkiye’nin NATO ve AB süreçlerindeki fark, birinde bir üyeliğe rağmen boşanmanın gerçekleşecek olması, diğerinde ise “uzatmalı-seviyeli ilişki”den tarafların bir türlü imza atmaya imkân bulamadan yollarını ayıracak olması.
Diğer taraftan Türkiye AB üyesi değil, fakat yaşananlara bakıldığında adeta bir de facto üyelik söz konusu. Dolayısıyla buradaki bir boşanma, normal bir üyenin ayrılması kadar ses getirecek nitelikte; hatta birçoğuna göre daha fazla. Hatta bazı üyeler istese AB’den rahatlıkla ayrılabilir ama Türkiye süreci sonlandırmak istese bile, bu ne kadar mümkün/kolay olur, açıkçası büyük bir soru işareti…
Ama her halükarda Türk-Batı ilişkilerinde yeni bir dönem kaçınılmaz görülüyor. Burada yüksek sesle dillendirilmeyen husus, bu noktada ilk adımı kimin atacağı mevzuu. Çünkü ilk adımı atmak taraflar açısından hiç de kolay bir işe benzemiyor; özellikle de mevzu yeniden inşa halinde olan uluslararası sistemdeki belirsizlik ve güven sorununun zirve yaptığı bir dönemde…
Türkiye ya tümden Batı’dan kopacak ya da “Yeni Batı” ile yeni bir işbirliği sürecini başlatacak. Bu işbirliğinde esas olan ise, hiç kuşkusuz, Türkiye’nin dengeyi merkeze alan çok boyutlu bir dış politikası çerçevesinde çok kutuplu yeni uluslararası sistemin bir kutbu olma hedefidir.
Bu, bir anlamda Batı’nın yüz yıllık kâbusu ile eşdeğer bir duruma tekabül etmektedir. Türkiye’nin kontrollerinden çıkması, bir diğer tabirle Türk-Batı ilişkilerinde yaşanacak olası bir eksen kayması, Batı’nın Doğu ile yaşadığı güç mücadelesinde çok büyük bir “kara deliğe” yol açacaktır.
Batı İçinde Türkiye Mücadelesi…
İşin ilginç tarafı, Batı içerisinde farklı üç kanadın bu bağlamda yaşadığı kafa karışıklığı. Bir kanat Türkiye’nin ısrarla Batı içerisinde kalmasını savunurken, taraflardan diğer ikisi ise ayrı ayrı olarak AB’siz ve NATO’suz bir Türkiye’ye işaret ediyor ve bu süreci adeta teşvik ediyor. O yüzden Türk-Batı ilişkilerindeki bu farklı çıkışları iyi anlamak, irdelemek lazım…
Anlaşıldığı kadarıyla Batı içerisinde Türkiye üzerinde ciddi bir güç mücadelesi var ve bu noktada Türkiye’yi bir şekilde kazanmak ve bunu yaparken de karşısındaki gücün elini zayıflatmak isteyen üç ülke burada derin bir çatışma içerisinde. Bu ülkeler ABD, İngiltere ve Almanya üçlüsü olarak karşımıza çıkıyor.
ABD ve İngiltere ikilisi Türkiye’nin AB’den ayrılmasını teşvik eder iken; Almanya görüntü her ne kadar farklı olsa da Türkiye’yi bir şekilde bünyesinde tutmaya çalışıyor. Bu bağlamda, Almanya’daki bir takım farklı sesleri Milli Alman Devleti’nin bir parçası olarak görmemek lazım. Bu sesler, “Yeni Almanya” arayışını sabote etmeye çalışan unsurların içerideki gayri milli uzantıları olarak kabul ediliyor.
Burada dikkat çekici olan husus Almanya ve İngiltere ikilisinin NATO’suz Türkiye noktasında aynı safta durması. Böylesi bir gelişme, ABD’nin küresel hegemonya iddiasının sonu olmasının ötesinde, Batı içerisindeki bölünmeyi ve güç mücadelesini daha belirgin bir hale getirecektir. Dolayısıyla sistematik bir süreç söz konusu…
İngiltere İkili mi Oynuyor?
Burada göz ardı edilmemesi gereken bir diğer önemli husus, hiç kuşkusuz İngiltere’nin izlediği politika. İngiltere ABD ile Türkiye’yi AB’den koparmaya çalışırken; Almanya ile de en başından beri üyeliğine sıcak bakmadığı Türkiye’yi NATO’dan, dolayısıyla da ABD’den koparmaya çalışan bir ülke gibi görünüyor. Eğer İngiltere bunu yapabilir ise, o zaman İkinci Dünya Savaşı sonunda kaybettiği statüye büyük ölçüde yeniden kavuşmuş olacak.
İngiltere’nin AB’den ayrılması, işte tam da bu noktada daha büyük bir anlam kazanıyor. Bu kapsamda İngiliz Times gazetesinde çıkan bir yazıya dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
2 Mayıs tarihli başyazısında Türkiye’deki son gelişmelere değinen Times gazetesi, Türkiye’nin de üyesi olduğu NATO’ya “özgürlük ve demokrasi için sesini yükseltme” çağrısı yapıyor ve aynen şu ifadelere yer veriyor: “…Ve Sayın Erdoğan’ın Batılı müttefikleri de onu terk ediyor. Şu ana dek sadece NATO eleştiriden kaçınarak geri planda durdu. Ancak artık NATO’nun, ittifakın kalbinde olması gereken özgürlük ve demokrasi için sesini yükseltmesinin vakti geldi.”
Değerler Üzerinden Önce Uyarı, Sonra…
NATO üzerinden İngiliz medyasının Türkiye’ye uyarısı ve NATO ile karşı karşıya getirme girişimi bununla da sınırlı değil. BBC Türkçe, 27 Nisan’da NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in konuşmasını aynen şu başlıkla veriyor: “NATO’dan Türkiye’ye ‘hukukun üstünlüğüne saygı’ çağrısı.”
İlgili haberde, AB Savunma Bakanları toplantısı için Malta’nın Valetta şehrinde bulunan Stoltenberg’in şu sözlerine de yer veriliyor: “…Ben bu değerlere çok büyük önem veriyorum. Bu meseleyi Türk yönetimiyle de konuştuk” diye konuştu.
Buradaki strateji sanırım sizlerin de dikkatinden kaçmıyor. Özellikle de bu son uyarıları 15 Temmuz ile birleştirdiğimizde daha anlamlı bir hale geliyor. Bu arada şunu da not düşelim: Türkiye 15 Temmuz başarısız darbe gecesinden itibaren NATO açısından riskli ülke ilan edilmiş durumda…
Evet, görüldüğü üzere, Türkiye önce riskli ortak ilan ediliyor, ardından değerler bağlamında “uyarılıyor”. Artık son aşamayı sizin hayal gücünüze bırakıyorum. Ama isterseniz ben biraz katkıda bulunayım: Batı kendi müttefikini ve aday ülkesini işgal etmek istemiyor.
Bilmem anlatabildim mi?