Analiz

Balkanlar’daki Göç Krizi

Göç olgusu zamanla hem dünyada hem de Balkanlar’da siyasileşmiş ve kamuoyunda gerilimlere sebep olmuştur.
Birçok ülkenin göçmenler ve mülteciler konusundaki eksikliği olarak görülen entegrasyon sürecinin etkin uygulanması çok önemlidir.
Düzensiz göçmenlere karşı söylemlerin artması Slovenya ve Sırbistan’da da söz konusu olmaktadır.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Balkanlar tarih boyunca birçok etnik kökenden ve farklı inançlara sahip kültürlerden insanların kesişim noktası olmuştur. Bu, bölgenin heterojen yapısının kökenini de açıklar niteliktedir. Fakat heterojen yapılarda istikrarsızlığın ve kırılganlığın oluşması kolay olmaktadır. Balkanların tarihi de istikrarsızlıklarla doludur. Günümüzde hala özellikle Bosna Hersek gibi bölge ülkelerinde problemlere yol açan ihtilaflar söz konusudur.

Balkanlar özellikle 1990’lardan itibaren yaşanan ihtilafların da etkisiyle bu tarihlerde Batı Avrupa’ya göç vermiştir. Bu göç zamanla azalsa da hala devam etmektedir. Bölge ülkeleri söz konusu göçlerden dolayı meydana gelen iş gücü açığını Orta Doğu, Afganistan ve Pakistan gibi yerlerden gelen ucuz iş gücü ile kapatmaya çalışmaktadır.

Bu durum özellikle 2015 yılında tavan yapan mülteci krizi sırasında çok gündem olmuş ve kamuoyunda ciddi ayrılıklara yol açmıştır. Kuzey Makedonya olağanüstü hal ilan etmiş ve diğer bölge ülkeleri alarma geçmiştir.[1] Dolayısıyla Balkanlar, bu göç krizinde güzergah üzerinde bulunduğundan ötürü süreçte öncü bir rol oynamıştır. Orta Doğu ile Avrupa arasındaki güzergah Balkanlardan geçmektedir. Bu yüzden özellikle Suriye’den kaçan mülteciler Balkanlar üzerinden Avrupa’ya gitmeyi amaçlamışlardır ve bu durum bölgenin karmaşık dinamiğinin daha da kötüleşmesine neden olmuştur.[2]

Yunanistan, Bosna Hersek ve oradan Hırvatistan’a kadar uzanan rota, dönemin Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in “Yapabiliriz” mottosu adı altında, savaştan kaçan göçmenleri kucaklayan bir duyuru yapmasının ardından başta Balkan ülkeleri olmak üzere rotadaki ülkeler, güneydeki göçmenler için otobüs ve tren seferleri düzenleyerek onları kuzeye nakletmeye başlamıştır. Söz konusu rota ise 2016 yılında Türkiye ile Avrupa Birliği’nin (AB) yaptığı anlaşmayı takiben resmi olarak kapanmıştır. Fakat bu tarihten sonra da düzensiz ve kaçak göçmenler bu rotayı kullanmaya devam etmiştir. Bosna Hersek’in Hırvatistan sınırı ise bu gayrıresmi rotanın bitme noktası olarak görülmektedir. AB ülkelerine geçmek isteyen göçmenlerin durdurulduğu nokta olan bu sınır, son yıllarda önemini arttırmıştır.[3]

Bu sınır bölgesindeki Hırvat polislerin göçmenlere karşı uyguladığı sert önemlere karşı sayısız dava açılmış ve bu tür aksiyonların hukuksuz olduğu belirtilmiştir, fakat Hırvatistan’ın bu politikalarının AB tarafından şekillendiğini de unutmamak gerekir. Nihayetinde sadece Hırvatistan değil, Avusturya ve Slovenya gibi ülkeler de benzer uygulamalara başvurmakta ve birçok aktivist ve vatandaş tarafından tepki almaktadır. Dolayısıyla bölge ülkeleri zamanla sınır kontrollerini arttırmışlardır, fakat sürecin bölgeye şüphesiz birçok açıdan etkileri olmuştur.[4] Siyasi açıdan bölge ülkelerdeki siyasi söyleme alet olmaya başlayan göç olgusu zamanla hem dünyada hem de Balkanlar’da siyasileşmiş ve kamuoyunda gerilimlere sebep olmuştur. Söz konusu süreçler, ekonomik sonuçlarının da katkısıyla halk arasındaki bölünmeleri artırmakta, dolayısıyla bölgenin zaten kırılgan yapısına olumsuz açıdan katkı vermekte ve hükümetlerin siyasi meşruiyetlerini sorgulanır kılmaktadır.[5]

Bu durumun en büyük örneği Bosna Hersek’te görülmektedir. Ülkedeki kamuoyunun krizin başlarındaki tavrının zamanla değişmesi, yukarıda bahsedilen bölünmelere somut bir örnek niteliğindedir. Ülkede Hırvat sınırına yakın yerlerde birçok göçmen kampları bulunmaktadır. Bunların başında Bira ve Lipa Kampları gelmektedir. Otoritelerin kararları ve bir dizi yangından ötürü kapatılan bu kamplar birçok insanı evsiz bırakmıştır. AB, bu olaylardan sonra insani yardım sözü vermiş ve ülkeyi bu uygunsuz durumdan ötürü uyarmıştır. Hükümet ve yerel otoritelerin arasındaki anlaşmazlıklar da söz konusu durumu kötüleştirmiş ve 2020’deki seçimlerde birçok önde gelen aday, göçmen karşıtı söylemlerle halkın karşısına çıkmıştır.

Benzer durumlar Hırvatistan’da da mevcuttur. Yukarıda bahsedilen durumlara ek olarak kolluk kuvvetlerinin bir çok sivil toplum kuruluşuna baskıları artmaktadır. Göçmen bir kız çocuğunun iltica için başvurma isteğinin Hırvat otoritelerince reddedilmesinin ardından ailesiyle Sırbistan’a geri yürürken tren çarpmasıyla hayatını kaybetmesi, hükümete yönelik tepkileri artırmıştır. Düzensiz göçmenlere karşı söylemlerin artması Slovenya ve Sırbistan’da da söz konusu olmaktadır. Hükümetlerin politikaları da bu noktada önemini korumaktadır ve düzensiz göçmenlere karşı söylemler gündeme gelmektedir.[6]

Bir diğer önemli konu da göçün ekonomi üzerine etkisidir. Balkan ülkeleri, yukarıda da bahsedildiği gibi 1990’lardan sonra artan dışarıya göçün etkisiyle de oluşan iş gücü açığını kapatmaya yönelik adımlar atmakta ve hem ikili anlaşmalarla hem de göçmenlerin buna aracı olmasıyla süreç yönetilmektedir. Fakat göçmenlerin aşırı istihdamı bu sefer de halktaki işsizlik seviyesini ve korkusunu artırmaktadır. Ek olarak düşük ücrette çalışan göçmenler işverenler için tercih edilen seçenek olmasından ötürü, halihazırda çalışan vatandaşların çalışma süreçlerindeki şartlar ve motivasyonlar olumsuz olarak etkilenebilmektedir. Ayrıca bölge ülkeleri, özellikle Kuzey Makedonya gibi Batı Balkanların güneyinde yer alan ülkeler görece ekonomik kapasiteleri zayıf ülkelerdir. Dolayısıyla bu ülkelerde göçmen bulunması, ülkelerin ekonomilerine ek bir yük olmaktadır. Bu noktada çok da paralel bir gidişat sunmayan bölgedeki göç durumu, halk nezdinde tatminsizliği de beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla  bu tür süreçlerde ülkelerin dayanıklılıkları AB başta olmak üzere çeşitli organizasyonların fonlarına bağlı kalmaktadır. Fakat bu tür yardımların uzun vadeli olmadığı ve geçici çözümler sunduğu da hesaba katılması gereken bir noktadır.

Dünyadaki göç eden popülasyonun dünya nüfusuna oranı şu an tarih boyunca olduğundan çok da farklı bir noktada olmamasına rağmen, yukarıda bahsedilen süreçleri ve türevleri dolayısıyla bu konu çok siyasileşmiş ve bölgede göçmen karşıtlığı ve zenofobiye artmıştır. Bu Kıta Avrupası’nda son dönemlerde aşırı sağ partilerin yükselişininin sebebini de açıklar niteliktedir. Bu tür göçmen karşıtı partiler kamuoyu yaratarak tabanlarını genişletmektedirler. Kuzey Makedonya’da muhafazakar partinin adayı olan Cumhurbaşkanı adayının geçtiğimiz aylarda seçilmesi de bölge halkının sağa yönelimine somut örneklerdendir.

Balkanlar’daki göç durumunun iyileşmesi şu durumda pek umut verici görünmemektedir. Daha önce de bahsedildiği gibi, organizasyonlardan ve örgütlerden gelen yardımlar uzun vadeli bir çözüm sunmamakta ve bölge ülkelerinin birbirleri arasındaki işbirliğini artırmaları ve ortak politikalar geliştirmeleri gerekmektedir. Fakat bölgede var olan Bosnadaki ayrılıkçı ve bölgedeki diğer etnik ihtilaflar bu işbirliğinin oluşması ihtimalini düşük kılarak göç politikalarını işlevselliğini azaltmaktadır.

Gündemde olan uluslararası krizler ve iklim gibi faktörler de göz önüne alınırsa göç hareketlerinin artması çok da yanlış bir öngörü olmayacaktır. Böyle bir durumda şüphesiz ülkelerin sürdürülebilir politikalar geliştirmesi elzemdir. Birçok ülkenin göçmenler ve mülteciler konusundaki eksikliği olarak görülen entegrasyon sürecinin etkin uygulanması çok önemlidir. Etkili bir göçmen entegrasyonu politikası ve prosedürleri hiç şüphesiz bir krizin büyümesi, hatta oluşmasına bile engel olabilecek niteliktedir. Bu süreçler halk ile göçmenlerin arasındaki ilişkiyi de yapıcı hale getirebilmektedir. Dolayısıyla Balkanlar’da göç krizine etraflı bir çözüm umutsuz gibi görünse de ülkelerin uygun politikalarıyla bu krizi yönetebilmeleri mümkümdür.


[1] Delauney, Guy (September 8, 2015), “Migrant crisis: Explaining the exodus from the Balkans.”, BBC, https://www.bbc.com/news/world-europe-34173252, (Erişim Tarihi: 27.11.2024).

[2] Sardelić, Julija (2017), “From Temporary Protection to Transit Migration: Responses to Refugee Crises along the Western Balkan Route.”, European University Institute – Robert Schuman Centre for Advanced Studies, 1-15, https://cadmus.eui.eu/bitstream/handle/1814/47168/RSCAS_2017_35.pdf?sequence=1&isAllowed=y, (Erişim Tarihi: 26.11.2024).

[3] Greider, Alice (August 17,2017), “Outsourcing Migration Management: The Role of the Western Balkans in the European Refugee Crisis.”, MIGRATION POLICY INSTITUTE, https://www.migrationpolicy.org/article/outsourcing-migration-management-western-balkans-europes-refugee-crisis, (Erişim Tarihi: 27.11.2024).

[4] Aynı Yer.

[5] Prtorić, Jelena (February 24, 2021), “Along the Balkan route, refugees and volunteers face growing hostility.”, EQUAL TIMES, https://t.ly/tPJae, (Erişim Tarihi: 27.11.2024).

[6] Tondo, Lorenzo (November 19, 2021), “Croatia violated rights of Afghan girl who was killed by train, court rules.”, The Guardian, https://www.theguardian.com/global-development/2021/nov/19/croatia-violated-rights-of-afghan-girl-who-was-killed-by-train-court-rules, (Erişim Tarihi: 27.11.2024).

Erdem Baran ALKAN
Erdem Baran ALKAN
Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü

Benzer İçerikler