Bağlantısızlar Hareketi, Soğuk Savaş döneminde, özellikle 1950’lerden 1980’lere kadar olan bir zaman diliminde ortaya çıkan bir uluslararası politika ve diplomatik eğilimdir. Bu hareket, genellikle Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) gibi büyük güçlerin etkisinden bağımsız kalmayı amaçlayan ve tarafsızlığı savunan ülkelerin oluşturduğu bir grup olarak tanımlanmıştır.
İkinci Dünya Savaşı sırasında bazı ülkeler, Nazi Almanya’sı ve Japonya’ya karşı savaşarak müttefikler olarak bir araya gelmişlerdir. Ancak savaşın sona ermesiyle birlikte dünya siyasetinde yeni bir dönem başlamıştır. Soğuk Savaş’ın ortaya çıkmasıyla birlikte dünya iki büyük güç arasında bölünmüştür. Bağlantısızlar Hareketi de bu dönemde ortaya çıkmıştır.
Bağlantısızlar Hareketi’nin ana hedefi, ABD ve SSCB gibi süper güçlerin rekabetinden etkilenmeden kendi bağımsızlıklarını ve egemenliklerini korumak olmuştur. Hareketin önde gelen isimleri arasında Hindistan’ın ilk Başbakanı Cevahirlal Nehru, Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdül Nasır ve Endonezya Devlet Başkanı Ahmed Sukarno yer almıştır.
İkinci Dünya Savaşı’nda, Bağlantısızlar Hareketi’nin temelleri henüz oluşmamıştır. Ancak savaşın sona ermesiyle birlikte bağımsızlığını yeni kazanmış ülkeler arasında, büyük güçlerin etkisine girmemeyi amaçlayan bir düşünce şekillenmeye başlamıştır. Bu düşünce, Bağlantısızlar Hareketi’nin temelini oluşturmuştur.
Bağlantısızlar Hareketi, Soğuk Savaş döneminin karmaşık uluslararası dinamiklerinde önemli bir rol oynamıştır. Hareketin üyeleri, büyük güçlerin etkisine karşı durarak kendi bağımsızlıklarını korumaya çalışmışlardır.[1]
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından dünya siyaseti, iki kutuplu Soğuk Savaş dönemine sahne olmuştur. Ancak, bazı ülkeler bu iki büyük bloğa katılmayarak tarafsızlıklarını koruma eğiliminde olmuşlardır. Bu ülkeler, “bağlantısızlar” olarak anılmış ve kendi bağımsız dış politikalarını yürütmeyi tercih etmişlerdir. Bugün bu bağlantısızlar mirası, BRICS gibi yeni oluşumlar aracılığıyla yeniden canlanmış ve küresel siyasi dengeyi değiştirmiştir. Çin’in dış politikada kullandığı “bağlantısızlık ve Batı-merkezci olmayan modernleşme” atıfları, 22-24 Ağustos 2023 tarihleri arasında gerçekleştirilen BRICS görüşmelerinde de kendini göstermiştir.[2]
BRICS’in yükselişi, G7 ve Dünya Bankası gibi Batı merkezli kuruluşlara karşı çok kutuplu bir adım olarak görülebilmektedir. Bağlantısızlar Hareketi, ülkelerin ekonomik ve siyasi bağımsızlığını koruma çabalarının bir yansımasıdır. Bu ülkeler, Soğuk Savaş sırasında özellikle ABD ve SSCB’nin etkisi altına girmeden kendi kaderlerini belirlemek istemişlerdir. Günümüzde BRICS ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika), benzer bir motivasyonla bir araya gelmiştir. Bu ülkeler, küresel ekonomi ve politikada daha büyük bir ağırlık taşımak, kendi çıkarlarını korumak ve gelişmekte olan dünyanın temsilini sağlamak amacıyla bir araya gelmişlerdir.
BRICS’in yükselişi, Batı merkezli kuruluşlara karşı bir alternatif oluşturma amacını taşımaktadır. Geleneksel olarak, küresel ekonomi ve finans kurumları Batı’nın egemenliği altında şekillenmiştir. Ancak, BRICS ülkeleri ekonomik büyüme ve nüfuz kazandıkça, bu kurumlar üzerinde daha fazla etki sahibi olma isteği artmıştır. Örneğin BRICS ülkeleri, 2008 küresel finansal krizinin ardından uluslararası finans sisteminde reformlar yapılmasını talep etmişlerdir. Bu durum, çok kutuplu bir düzenin doğmasına yönelik önemli bir adımdır.
Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa, ülkenin BRICS katılımını savunurken tarafsızlık ve bağlantısızlık politikasını desteklediğini açıklamıştır. Ramaphosa, ülkesinin tarafsızlık politikasını sürdürdüğünü ve bu çerçevede BRICS’e katılımın ülkenin küresel ilişkilerini çeşitlendirmek ve güçlendirmek amacıyla olduğunu vurgulamıştır.[3]
BRICS’in 6 yeni üye alım kararıyla genişlemesi, sadece ekonomik ve finansal bir önem taşımakla kalmaz, aynı zamanda siyasi ve stratejik bir güç dengesini de temsil etmektedir. BRICS grubu, giderek daha fazla G7 ve Dünya Bankası gibi Batı önderliğindeki forumların egemenliğine karşı dengeleyici bir rol üstlenmeye çalışmaktadır. 22-24 Ağustos 2023 tarihinde Johannesburg’daki zirvesinde BRICS, Arjantin, Mısır, Etiyopya, İran, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ın davet edildiğini ve üyeliklerinin 2024 yılının Ocak ayında başlayacağını duyurmuştur.[4]
BRICS grubu, artan kutuplaşma ortamında dünya güç yapısına çeşitlilik getirmeyi amaçladığını belirtmiştir. Dünyadaki küçük ülkeler, küresel rekabette taraflarını seçme baskısı altında kalmışlardır. BRICS ise bu gibi durumlar için bir çeşit “orta bir yol stratejisi” olmuştur.
Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) üyesi olan Suudi Arabistan’ın BRICS’le birleşmesi, küresel siyasi ve ekonomik düzen üzerinde önemli etkiler yaratabilir:
1. Enerji ve Ekonomi Denge: Suudi Arabistan ve Çin’in BRICS’te bir araya gelmesi, enerji ve ekonomi alanındaki büyük oyuncuların işbirliğini güçlendireceği anlamına gelir. Suudi Arabistan’ın enerji zenginlikleri ve OPEC üyeliği, dünya enerji piyasasının yönlendirilmesinde büyük bir etkiye sahiptir. Çin ise dünyanın en büyük ekonomilerinden biri ve hızla büyüyen bir enerji tüketicisidir. Bu birleşme, enerji arz ve talebi dengelerini daha fazla etkileyebilir.
2. Jeopolitik Etkiler: Suudi Arabistan’ın Ortadoğu’daki stratejik konumu ve Çin’in Asya-Pasifik bölgesindeki etkisi, küresel jeopolitik dengeleri etkileyebilir. Bu birleşme, özellikle Ortadoğu politikalarını ve Asya’daki güvenlik meselelerini şekillendirmede daha fazla ağırlık taşıyabilir.
3. Ticaret ve Ekonomik İlişkiler: Çin’in güçlü ekonomisi ve Suudi Arabistan’ın enerji kaynakları, ticaret ve yatırım alanında işbirliği potansiyelini artırabilir. Özellikle Çin’in “Kuşak ve Yol Girişimi” gibi büyük projelerle Suudi Arabistan arasında ekonomik bağların güçlenmesi, bölgesel ve küresel ekonomik entegrasyonun bir parçası olabilir.
4. Küresel Siyasi Denge: Bu birleşme, geleneksel olarak Batı merkezli olan uluslararası siyasi dengeyi sarsabilir. BRICS ve OPEC’in bir araya gelmesi, Batı’nın öncülüğündeki uluslararası kurumlar ve politika yapım süreçleri üzerinde daha fazla rekabetçi bir baskı yaratabilir.
5. Denge ve İşbirliği Arayışları: Suudi Arabistan’ın Rusya ve Çin’in yer aldığı BRICS’e katılımı, küresel denge ve işbirliği arayışlarının artmasına yol açabilir. Bu ülkeler, gelişen dünya düzeninde kendi çıkarlarını savunmak ve daha fazla etki sahibi olmak amacıyla bir araya gelmiş olabilirler. Bu durum, çok kutuplu bir düzene doğru bir adım olarak yorumlanabilir.
Sonuç olarak küresel siyaset, BRICS’in genişlemesiyle canlanmış ve günümüzün çok kutuplu düzeninin temelleri atılmıştır. BRICS’in yükselişi ve 6 yeni üyenin katılımı, Batı merkezli ekonomik ve siyasi hegemonyaya karşı bir alternatif oluşturma çabasının bir yansıması olarak görülebilir. Bu durum, uluslararası ilişkilerde dengenin değiştiğini ve gelecekte daha çok kutuplu bir düzenin oluşabileceğini göstermektedir.
[1] Segah Tekin, “Güney-Güney İşbirliğinin İdeolojik Temelleri: Bağlantısızlar Hareketi ve Küresel Güney”, Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (24), 2020, s. 65.
[2] “Xi Urges China, Africa To Join Hands For Modernization”, China State Council, https://english.www.gov.cn/news/202308/25/content_WS64e7f5eac6d0868f4e8dece1.html, (Erişim Tarihi: 28.08.2023).
[3] “Ramaphosa Defends Sa’s Brics Participation, Emphasises Non-Aligned Policy”, Eye Witness News, https://ewn.co.za/2023/08/21/ramaphosa-defends-sa-s-brics-participation-emphasises-non-aligned-policy, (Erişim Tarihi: 24.08.2023).
[4] “The BRICS Group Announces New Members, Expanding Its Reach”, New York Times, https://www.nytimes.com/2023/08/24/world/europe/brics-expansion-xi-lula.html, (Erişim Tarihi: 24.08.2023).