Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Çin arasında son 20 yılda hızla artan rekabetin uluslararası sistemin geleceğini ve belki de insanlığın kaderini belirleyeceği tahmin edilmektedir. Bu mücadelenin temel unsurlarını ekonomik büyüme ve askeri kapasitenin geliştirilmesi oluşturmaktadır. Eğer ABD, Çin’in hızlı ekonomik büyümesini durduramazsa 2036 yılında küresel ekonomik liderliğini kaybedecektir. Aynı şekilde bu ekonomik büyüme, Çin’in savunma bütçesine daha fazla kaynağın aktarılmasına imkân sağlayacaktır.
Washington, Pekin’le olan küresel rekabetinden galip ayrılabilmek adına tüm stratejisini Asya-Pasifik’e doğru kaydırmaktadır. Çin’in ekonomik ve askeri olarak çevrelenmesi süreci, ABD eski Başkanı Barack Obama döneminde başlatılan Asya-Pivot stratejisiyle hız kazanmıştır. Avustralya, ABD’nin Çin’i çevreleme stratejisinde son 10 yıl içerisinde giderek daha fazla rol oynamaya başlamıştır.
Washington’un Kanberra’ya baskıları sonucunda Çin-Avustralya ilişkilerindeki pozitif ivme zaman içerisinde kaybolmuştur. İkili ilişkilerdeki en büyük kırılmalardan biri Avustralya’nın 2017 yılında Dörtlü Güvenlik Diyaloğu’nda (QUAD) yer almasıyla ortaya çıkmıştır. ABD-Çin rekabetindeki ticaret savaşlarının benzeri bu kez Avustralya-Çin arasında yaşanmaya başlamıştır. Washington’un Çinli telekomünikasyon şirketi Huawei’yi 5G ağlarından yasaklayan hamlesine Kanberra da katılmıştır.
Pekin-Kanberra ilişkilerindeki bir diğer dönüm noktası, 2021 yılında AUKUS savunma ittifakının kurulması olmuştur. Üstelik bu bağlar giderek derinleşmiştir. Zira 14 Mart 2023 tarihinde Avustralya, ABD ve İngiltere liderleri, AUKUS’un yol haritasını belirlemek üzere bir araya gelmiştir. Böylece 2017 yılından beri iniş-çıkışlı bir seyir izleyen Çin-Avustralya ilişkilerindeki olumlu atmosfer de büyük oranda kaybolmuştur.
Pekin Hükümeti, AUKUS’un “bölgesel barış ve istikrara tehdit” oluşturduğunu, silahlanma yarışına ve kutuplaşmaya hizmet ettiğini söyleyerek eleştirmektedir.[1] Pekin’e göre; bu üç ülke, kendi jeopolitik hırsları peşinde koşmaktadır ve uluslararası toplumun endişelerini göz ardı ederek yanlış ve tehlikeli bir yol izlemektedir.[2] Avustralya ise bir yandan askeri gücünü geliştirmeye ve diğer yandan da Çin’le ilişkilerini sürdürmeye çalışmaktadır. ABD’nin Avustralya’ya olan uzun süreli baskılarının da etkisiyle Kanberra, Pekin’i hedef almaya devam etmektedir.
Asya-Pasifik’te Avustralya ve Japonya başta olmak üzere Batılı eksen ülkeleri, yaklaşık son bir yıldır ABD’nin yakın siyasi ve askeri markajı altındadır. Bunun da etkisiyle Çin’in bölgedeki her diplomatik, ekonomik ve güvenlik faaliyetleri, ABD ve müttefikleri tarafından eleştiri konusu olmaktadır. Avustralya’nın yanı sıra Filipinler, Japonya ve hatta Güney Kore’nin bölgede Çin’e karşı bir dayanışma sergiledikleri göze çarpmaktadır. ABD ve müttefiklerinin Çin stratejilerindeki temel fark şudur ki; ABD, Çin’in Tayvan gibi kritik meselelerdeki kırmızı çizgilerini çok daha iyi bilmektedir. Fakat Avustralya gibi bölgesel müttefikler, Çin’in bu hassasiyetlerini göz ardı etmekte veya farkında olmadan bu çizgileri aşmaktadır.
Örneğin Avustralya, son yıllarda Güney ve Doğu Çin Denizi yakınlarındaki Japonya, Filipinler ve ABD’yle olan askeri tatbikatlarını artırmıştır. Bir büyük güç olarak ABD, bu denizlerdeki manevralarını dikkatli bir şekilde gerçekleştirmektedir. Ancak bu, diğer müttefikler için geçerli değildir. En son örnekte Kanada ve Avustralya gibi aktörler, Çin’in bu denizlerdeki hâkim konumunu yeni yeni kabullenmeye başlamışlardır. Çin gibi büyük bir güce karşı askeri ve diplomatik olarak karşı koymakta zorlanan Filipinler, Kanada ve Avustralya gibi aktörler, yapmış oldukları kışkırtıcı hamlelerle bölgede olası bir savaşa sebebiyet verebilirler.
Avustralya Başbakanı Antony Albenese’nin Japonya, Güney Kore ve Yeni Zelanda liderleriyle birlikte son 2 yıldır NATO Liderler Zirvesi’ne misafir olarak katılması, Çin’i provoke etmeye yönelik tehlikeli hamlelerden biridir. Asya-Pasifik’te “Çin karşıtı” eksenin giderek güçlendiği bir ortamda Avustralya, ülkesindeki Amerikan askerlerinin sayısını artırmayı kabul etmiştir. Bir yandan Çin, Avustralya’yla ilişkilerini karşılıklı saygı ve kazan-kazan ilkelerine dayalı olarak geliştirmeye çalışırken, diğer yandan Avustralya, Amerikan hegemonyası uğruna kendi çıkarlarını geri plana iterek Çin’le kutuplaşmayı tercih etmektedir.
Sonuç olarak Avustralya, ABD-Çin rekabetine doğrudan müdahil olmaya başlamıştır. Blok siyaseti, Asya-Pasifik’te hız kazanırken ABD, bölgesel müttefiklerini ve özellikle Avustralya’yı tehlikeli bir oyunun içine doğru sürüklemektedir.
[1] “China’s Reaction to AUKUS Agreement”, America-Times, https://www.america-times.com/chinas-reaction-to-aukus-agreement/, (Erişim Tarihi: 28.03.2023).
[2] Aynı yer.