Avrupa’daki Kırılganlığın Yansıması: Fransa Protestoları

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

28 Haziran 2023 tarihinde Paris banliyölerinden Nanterre’de 17 yaşındaki Nahel M’nin polis tarafından öldürülmesi,[1] Fransa’daki protest geleneği uyandırmıştır. Zira Fransa, yakın tarihinde de son derece önemli olaylara tanıklık etmiştir. Özellikle de 2018 senesinde yaşanan “Sarı Yelekliler İsyanı”, söz konusu dönemde Paris yönetimini zor durumda bırakmıştır. Yakın geçmişte de Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Fransa Anayasası’nın 49. maddesinin 3. bendinin verdiği yetkiyi kullanmak suretiyle emeklilik yaşını kademeli olarak 62’den 64’e çıkaran yasayı onaylamasının çeşitli olaylara sebebiyet verdiği hatırlanmaktadır.[2] Fakat Nahel M’nin öldürülmesi hadisesi, daha ziyade 2005 yılında yaşanan ve Mağrib kökenli bir Fransızın öldürülmesinin ardından patlak vererek üç hafta süren hadiselere benzemektedir.

Tüm bu olayların aralarındaki farklılıklara ve benzerliklere rağmen şunu ifade etmek mümkündür ki; Fransa’da kökleri 1789 yılındaki Fransız Devrimi’ne dayanan bir sokak mücadelesi kültürü vardır. Yani Fransızlar, çeşitli hadiseler karşısında tepkilerini sokakta göstermekten çekinmemekte ve sokak hareketlerini de hak arama mücadelesinin alanlarından biri olarak görmektedir.

Mevzubahis durumu yansıtan son örnek ise Nahel M’nin ölümünün akabinde gerçekleşen hadiselerdir. Bu noktada protestoların vandalizme sürüklendiğini ve yağma olaylarının ön plana çıktığını ifade etmek mümkündür. Bununla birlikte sokağa çıkan tüm kesimleri vandalizmle suçlamak da sağlıklı bir yaklaşım sunmamaktadır. Zira gösteriler, özelde Fransa’daki ve genelde ise Avrupa’daki siyasi ve toplumsal kırılganlığı net bir biçimde gözler önüne sermektedir.

Bu çerçevede gösterilere katılan kitlelerin analiz edilmesinde yarar vardır. Nitekim sokağa çıkan kitlelerin iki temel gruptan oluştuğu söylenebilir. Bunlardan ilki, esasen üç ay önceki emeklilik yasasından beri çeşitli biçimlerde tepkisini ortaya koyan ve gelişmelere ağırlıklı olarak ekonomik sorunlar üzerinden yaklaşarak tepkisini gösteren kesimlerdir. Bu grubun hassasiyetinin sınıfsal bir zemininin bulunduğu öne sürülebilir.

İkinci grup ise Fransa’nın yangın yerine dönmesine yol açan ve bir anlamda banliyölerin ateşini yansıtan göçmenlerdir. Bunlara göre, uzun yıllar boyunca Fransa’nın sömürgeci politikaları sebebiyle sömürülen ve daha sonra Fransa’ya göç eden insanlar, burada da ötekileştirilmektedir. Bu kişiler, Nahel M.’nin öldürülmesini de göçmen karşıtlığı ve ırkçılığın yansıması olarak değerlendirmektedirler. Dolayısıyla tepki, özellikle de olayın bir polis cinayeti olması hasebiyle sistematik bir ırkçılık algısına dayanmaktadır.

Öte yandan yaşanan yağma olayları, aşırı sağcı grupların göçmen karşıtlığını da tetiklemektedir. Esasen ekonomik sorun yaşayan pek çok ülkede sınıfsal bazda ortaya çıkan talepler dahi, zaman içerisinde göçmen karşıtlığına dönüşmekte, ekonomik sorunların sebebi olarak göçmenler görülmekte ve siyasi liderler tarafından bir ötekileştirme ya da güvenlikleştirme politikasının bir aracı olarak değerlendirilmektedir. Bilhassa aşırı sağcı liderler, çeşitli sorunlar karşısında göçmen karşıtı söylemlerle oylarını arttırma yoluna gitmektedir. Nitekim 2018 senesinde “Sarı Yelekliler”in eylemlerinin ardından Marine Le Pen’in ve Ulusal Cephe’nin oylarının artması da bunun göstergesidir. Üstelik muhalefetin zemininin sağ-popülist siyasete savrulması, iktidarları da oylarını koruma gayesiyle sağ-popülist kararlar almaya itmektedir. Dolayısıyla Fransa’da aşırı sağın yükselişi, Macron yönetimini de göçmen karşıtı kararlar almaya yönlendirebilir.

Dahası sağ-popülist siyasetin yükselişi, Fransa’yla sınırlı değildir. Fransa, protest geleneğinin etkisiyle bu kırılganlığın sık bir biçimde gözlemlenebildiği bir ülke olsa da İtalya’da faşist İtalya’nın Kardeşleri Partisi iktidardadır. İsveç’te neo-Nazi partisi olarak bilinen İsveç Demokratları, koalisyon ortağı konumundadır. Almanya’da yapılan son anketler, Almanya için Alternatif Partisi’nin (AfD) iktidar olabileceğine işaret etmektedir.[3] İngiltere’de Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) faaliyetlerini sürdürmektedir. Tüm bunlara ek olarak Nahel M.’nin öldürülmesinin ardından yaşanan olayların Belçika ve İsviçre’ye de sıçradığı bilinmektedir. Bu da ilgili ülkelerde de hem göçmenlerin hak talebinin hem de aşırı sağcı bir atmosferin bulunduğunu ortaya koymaktadır.

Sonuç olarak demografik anlamda heterojenleşen toplumlarda göçmenler ötekileştirilmekte ve birtakım ayrımcı fiillere maruz kalmaktadır. Bu durum, bir yandan göçmenlerin politize olarak tepkilerini dile getirmesine kapı aralarken; diğer taraftan da aşırı sağın mobilizasyonunu hızlandırmaktadır. Kuşkusuz bu sürecin varacağı nihai aşama, keskin ulus-devletçi anlayışın; yani Avrupalı devletlerde milliyetçiliklerin yükselişiyle birlikte Avrupalı kimliğinin aşınmasıdır. Bu da bölünmüş ve birbiriyle rekabet halinde bir Avrupa demektir. Dolayısıyla aşırı sağın yükselişini “Eski Avrupa’nın dönüşü” olarak da okumak mümkündür. Fransa merkezli gelişmeler, bunun habercisidir.


[1] “France Ignored Racist Police Violence for Decades. The Latest Uprising is the Price of That”, Irish Examiner, https://www.irishexaminer.com/opinion/commentanalysis/arid-41175340.html, (Erişim Tarihi: 04.07.2023).

[2] “French Left, Labour Unions Stage New Day of Protests Against Pension Reform”, France 24, https://www.france24.com/en/europe/20230606-protesters-prepare-for-14th-day-of-protests-in-bid-to-stop-french-pension-overhaul, (Erişim Tarihi: 04.07.2023).

[3] “German far Right Surges in Polls, Alarming Mainstream Parties”, Euronews, https://www.euronews.com/2023/06/02/german-far-right-surges-in-polls-alarming-mainstream-parties, (Erişim Tarihi: 04.07.2023).

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.

Benzer İçerikler