Analiz

Avrupa Parlamentosu Seçimleri ve Olası Etkileri

Avrupa Parlamentosu seçimleri, AB’nin siyasi yapısında önemli değişikliklere işaret etmektedir.
Sağ partilerin yükselişi, AB’nin politikalarında önemli değişiklikler yaratacak ve Afrika’yla olan ilişkilerde yeni bir dönem başlatacaktır.
Bu yeni siyasi atmosfer, Avrupa’nın uluslararası arenadaki yerini ve iç politikalarını yeniden şekillendirecektir.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

6-9 Haziran 2024 tarihleri arasında gerçekleştirilen Avrupa Parlamentosu seçimleri, AB’nin siyasi yapısında önemli değişikliklere işaret etmektedir. Fransa’nın aşırı sağcı partisi Rassemblement National (RN) %32 oy oranıyla en yüksek oyu alarak 31 sandalye kazanmış ve seçimlerin galibi olmuştur. İkinci sırada %15 oy oranı ve 14 sandalye ile Renaissance yer almıştır. Böylece Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un partisi aşırı sağcı RN’nin yarısından daha az sandalye kazanabilmiştir.

PS-Place Publique, %14 oyla 13 sandalye, La France Insoumise (LFI) ise %8,4 oyla 8 sandalye kazanmıştır. Bu sonuçlar, Fransa’nın sağa kayışını ve popülist partilerin yükselişini göstermektedir.[1] Tehlikeyi gören Macron da bu duruma tepki çekerek meclisi feshetmiş ve ülkeyi 30 Haziran 2024 tarihinde erken seçime götürme kararı almıştır.[2]

Seçimlerde sağ ve aşırı sağ partilerin güç kazanması, Avrupa genelinde benzer bir eğilimin işareti niteliğindedir. İspanya’da Partido Popular 22 sandalye kazanarak birinci olurken, İtalya’da Giorgia Meloni’nin partisi en yüksek oyu almıştır. Bu sonuçlar, Avrupa genelinde sağ partilerin etkisini artırdığını ve merkez sağ ile sağ popülist partilerin güçlendiğini ortaya koymaktadır. Bu durum, Avrupa Birliği’nin politikalarını ve iç dinamiklerini ciddi şekilde etkileyebilir. Zira artan aşırı sağcı partiler genel seçimlerde de önemli başarı gösterirse ve hükümetlerde yer bulursa; bu durum, Avrupa’nın geleceği açısından olumsuz bir durum arz edebilir.

Katılım oranları, geçmiş yıllara göre artış gösterse de genç seçmenlerin katılımı hala istenen seviyede olmadığı görülmektedir. Brexit sürecinde olduğu gibi, genç seçmenlerin düşük katılımı, seçim sonuçlarını etkilemektedir. Gençler, AB’nin sunduğu fırsatlar ve hareket özgürlüğü gibi avantajlardan faydalanmalarına rağmen, seçimlerde daha az aktif rol oynamaktadır. Bu durum, gelecekteki seçimlerde de benzer sonuçlar doğurabilir ve AB’nin politikalarının genç seçmenler tarafından daha fazla desteklenmesi için çaba sarf edilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Avrupa’nın Fransa, Almanya, İtalya ve İspanya gibi önemli ülkelerinde gençlere yönelik bir politika uygulanması veya buna yönelik söylemler onları sandığa taşıyabilir.

Seçim sonuçları, Avrupa Birliği içindeki siyasi partilerin güç dağılımını da yeniden şekillendirmiştir. Özellikle sağ ve merkez sağ partilerin güçlenmesi, Avrupa Parlamentosu’ndaki dengeleri değiştirmiştir. Bu durum, AB’nin gelecekteki politikalarının belirlenmesinde etkili olacak ve yeni politikaların uygulanmasında belirleyici rol oynayacaktır. AB’nin iç politikalarındaki bu değişim, üye ülkeler arasındaki işbirliği dinamiklerini de etkileyebilir.

Diğer yandan Avrupa’nın ekonomik politikaları da seçim sonuçlarından etkilenecektir. Sağ partilerin güçlenmesi, ekonomik politikaların daha korumacı ve ulusal çıkarları ön plana alan bir şekilde şekillenmesine yol açabilir. Bu durum, AB’nin ticaret politikalarını ve uluslararası anlaşmalarını etkileyebilir. Ayrıca ekonomik reformların ve sosyal politikaların uygulanmasında değişiklikler görülebilir.

Seçimlerin ardından Avrupa Komisyonu ve diğer AB kurumlarının politikaları da farklı şekilde değişebilir. Yeni siyasi denge, Komisyon’un önceliklerini ve çalışma programını etkileyebilir. Bu durum, AB’nin iç ve dış politikalarında önemli değişikliklere yol açabilir. Özellikle çevre politikaları, ekonomi ve göç konularında yeni stratejiler geliştirilmesi gerekebilir.

Bir diğer husus ise Avrupa Birliği’nin Afrika politikaları ve göç politikalarındaki olası değişikliklerdir. Avrupa Parlamentosu seçimlerinin sonuçları, AB’nin Afrika politikalarını ve mülteci politikalarını da köklü bir şekilde etkileyebilir. Yeni siyasi dengeler, AB’nin bu alanlardaki stratejilerini ve önceliklerini yeniden belirleyebilir. Bu durum, Avrupa’nın uluslararası ilişkilerinde ve iç dinamiklerinde önemli değişikliklere yol açabilir.

Seçim sonuçlarının Avrupa’nın Afrika politikalarına etkisi büyük olabilir. Sağ partilerin güç kazanması, AB’nin Afrika’yla olan ilişkilerinde daha katı ve korumacı politikalar benimsemesine yol açabilir. Göç politikaları, Afrika’dan Avrupa’ya olan göç akışını kontrol etmek amacıyla daha sert tedbirlerle şekillendirilebilir. Bu durum Afrika ülkeleri ile AB arasındaki ilişkileri zorlaştırabilir ve işbirliği alanında gerginliklere yol açabilir. Zira Fransa’da aşırı sağcı Le Pen’in verdiği röportajlara bakılacak olursa; ülkedeki bütün mültecilerin tamamen geri gönderilmesi şeklinde bir politika arzusu karşımıza çıkmaktadır. Bu husus, diğer ülkeleri de etkileyerek benzer durumların ortaya çıkmasına yol açabilir.

Göç politikalarında yaşanacak değişiklikler, Avrupa’nın mülteci kabulünde daha sıkı bir tutum benimsemesine neden olabilir. Sağ partilerin yükselişi, göçmen karşıtı politikaların uygulanmasını hızlandırabilir ve mevcut göçmenlerin entegrasyon süreçlerini zorlaştırabilir. Bu durum, mülteci hakları ve insan hakları savunucuları tarafından ciddi eleştiriler alabilir ve Avrupa’nın insan hakları konusundaki duruşunu zayıflatabilir.

Avrupa’nın Afrika’ya yönelik kalkınma yardımları ve işbirliği projelerinde değişiklikler görülebilir. Sağ partilerin etkisiyle AB’nin Afrika’ya yönelik kalkınma yardımları ve işbirliği projelerinde kesintiler yaşanabilir. Bu husus, Afrika ülkelerindeki ekonomik ve sosyal kalkınma projelerini de olumsuz yönde etkileyebilir. Ayrıca AB’nin Afrika’yla ticaret anlaşmalarında daha katı koşullar getirmesi beklenebilir.

Öte yandan Avrupa’da artan bu aşırı sağ ve popülizme karşılık Amerika Birleşik Devletleri (ABD) de mevcut iktidardaki partilere destek verebilir. Ancak bu da ABD’nin bu ülkelere vereceği destek karşılığında geri istekleri olacaktır. Böylece ABD’nin Avrupa’da kendine yakın olan hükümetleri daha çok kontrol edebileceği iddia edilebilir. Bununla birlikte artan aşırı sağa karşılık bazı önemli ülkelerdeki hükümetlere olası Amerikan desteği bu ülkelerdeki aşırı sağı bir yere kadar baskılayabilir. Ayrıca ABD’de 2024 yılı sonunda yapılması planlanan seçimlerde Trump’ın seçilmesi halinde ise böyle bir durumun söz konusu olması oldukça zor bir ihtimaldir.

Sonuç olarak Avrupa Parlamentosu Seçimleri, AB’nin gelecekteki politikalarını ve uluslararası rolünü belirleyecek önemli bir dönüm noktasıdır. Ayrıca sağ ve popülist partilerin güç kazanması, AB’nin gelecekteki politikalarını şekillendirirken, göç ve Afrika politikaları üzerinde belirgin etkiler yaratacaktır. Yeni siyasi atmosfer, Avrupa’nın uluslararası arenadaki yerini ve iç politikalarını yeniden tanımlayacaktır. Sağ partilerin yükselişi, AB’nin politikalarında önemli değişiklikler yaratacak ve Afrika’yla olan ilişkilerde yeni bir dönem başlatacaktır. Göç politikalarında ise daha katı önlemler alınması ve mülteci haklarının kısıtlanması gündeme gelebilir. Bu yeni siyasi atmosfer, Avrupa’nın uluslararası arenadaki yerini ve iç politikalarını yeniden şekillendirecektir.


[1] François Blanchard, “Résultats Européennes 2024: Allemagne, Espagne, Pologne… Ce Qu’ont Voté Les Autres Pays De L’UE”, BFM TV, 9 Haziran 2024, https://www.bfmtv.com/politique/elections/europeennes/resultats-europeennes-2024-allemagne-espagne-pologne-ce-qu-ont-vote-les-autres-pays-de-l-ue_AN-202406090488.html#:~:text=Les%20conservateurs%20espagnols%20arrivent%20légèrement,10%2C4%25%20des%20voix, (Erişim Tarihi: 10.06.2024).

[2] Ariel Guez, “Dissolution De L’assemblée, Bardella En Tête”, BFM TV, 9 Haziran 2024, https://www.bfmtv.com/politique/elections/europeennes/dissolution-de-l-assemblee-bardella-en-tete-ce-qu-il-faut-retenir-des-elections-europeennes_AV-202406090510.html, (Erişim Tarihi: 10.06.2024).

Göktuğ ÇALIŞKAN
Göktuğ ÇALIŞKAN
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde lisans eğitimi alan Göktuğ ÇALIŞKAN, aynı süreçte çift anadal programı kapsamında üniversitenin Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yer alan Uluslararası İlişkiler bölümünde de eğitim görmüştür. 2017 yılında lisans mezuniyetini tamamladıktan sonra Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde yüksek lisans programına başlayan Çalışkan, bu programı 2020 yılında "Hindistan Şiiliği ve İran’ın Hindistan Politikasının Yumuşak Güç Çerçevesinde Değerlendirmesi: Kontrüktivist Bir Bakış" adlı teziyle başarı ile tamamlamıştır. 2018 yılında ise çift ana dal programı kapsamında eğitim gördüğü Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun olmuştur. Millî Eğitim Bakanlığı Yurtdışı Seçme ve Yerleştirme (YLSY) programı kapsamında Fransa’da dil eğitimi alan Göktuğ Çalışkan, ardından Fas’ta bulunan Uluslararası Rabat Üniversitesinde 2. yüksek lisansını "La Présence Chinoise En Afrique Et L’évaluation De La Politique Africaine De La Chine Dans Le Contexte Du Projet « La Ceinture Et La Route » : Les Cas du Kenya et de l’Ouganda" (Çin'in Afrika'daki Varlığı ve Çin'in Afrika Politikasının Kuşak ve Yol Projesi Bağlamında Değerlendirilmesi: Kenya ve Uganda Örnekleri) teziyle 2022 yılında tamamlamıştır. Aynı zamanda Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi olan Çalışkan, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde de doktorasına devam etmektedir. Çalışkan, ayrıca YLSY kapsamında Fas’ta yine Uluslararası Rabat Üniversitesi’nde doktoraya başlamıştır. Ankasam Uluslararası İlişkiler uzmanı olarak çeşitli konularda röportajları ve analizleri bulunan Çalışkan, kitap bölümleri, makaleler ve kitap incelemelerine de devam etmektedir. Çalışkan, iyi derecede İngilizce ve Fransızca bilmekte olup, Çin-Afrika İlişkileri, Sahel, Sahel’de Din ve Güvenlik, İran, Şiilik, Hindistan, Gıda Güvenliği, Afrika'da İklim, İsyanlar ve Terörizm, Afrika Jeopolitiği, Kuşak ve Yol Projesi, Orta Asya üzerine akademik çalışmalarını sürdürmektedir.

Benzer İçerikler