Analiz

Avrupa Birliği, Ortak Dış ve Güvenlik Politikası Geliştirebilir mi?

Sadece dış ve güvenlik politikası nezdinde olmasa da genel olarak Avrupa Birliği’nde fikir ayrılıklarına yönelik yaptırımlar hafiftir.
İsrail ve Filistin İhtilafı’nda da AB ülkelerinin söylemleri değişkenlik göstermektedir.
Avrupa Birliği’nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikası’nın beklenildiği seviyede işlevli olduğu iddia edilemez.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından gelecekte meydana gelebilecek ihtilafların oluşmasını pratik olarak imkansız kılmak amacıyla “Avrupa Projesi” adı altında aşamalar halinde kurulan bir uluslarüstü organizasyon olan Avrupa Birliği, söz konusu federal yapı kurma hedefi yolunda önemli bir adım atarak 1993 yılında yürürlüğe giren Maastricht Antlaşması ile Ortak Dış ve Güvenlik Politikası’nı oluşturmuştur. Organizasyon, 1999 yılında Amsterdam Anlaşması ile Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliği’ni kurmuştur ve 2009 yılında Lizbon Anlaşması ile bu makam Komisyon Başkan Yardımcılığı’na genişletilmiş ve güçlendirilmiştir. 2004 yılında imzalanan Anayasal Anlaşma, organizasyona Dışişleri Bakanlığı makamı önermiştir, fakat anlaşmanın 2005 yılında Fransa ve Hollanda’da reddedilmesinden ötürü bu makam oluşturulamamıştır.[1]

AB’yi yurt dışında temsil eden makam Komisyon olarak görülür. Buna ek olarak Konsey Başkanı’nın da bu açıdan önemli sorumlulukları mevcuttur. Komisyon, Ortak Dış ve Güvenlik Politikası Bütçesi de Avrupa Dış Eylem Servisi danışmanlığında Dış Politika Servisi’nin büyük rolüyle Komisyon içinde gerektiği yerlerde sivil meseleler ve silahsızlanma süreçleri için kullanılır. Yüksek Temsilci de AB’nin dış politikasının tutarlılığı ve işlevini yönetmekte ve dış ve iç dengelerde bir köprü görevi görmektedir. Makam henüz yeni sayılmakta ve birçok araştırmacı makamın başına atanan yetkilileri düşük profilli olarak eleştirmektedir. Makam yeni olmasından ötürü eleştirilere elbette açıktır. Fakat adı Ortak Dış ve Güvenlik Politikası olarak nitelendirilen hususun ortak olmadığı ortadadır. Tüm AB devletlerinin benzer politikalar beslediği meseleler üzerinde bazı ortak söylemler ve görevler olsa da güncel durumun kendisini uluslarüstü olarak nitelendiren bir organizasyonun itibarını lekeme potansiyeli vardır.

Bu görevlere en büyük örnek Atalanta Operasyonu’dur. Bu görev, Avrupa Birliği Deniz Gücü (EU NAVFOR) Somali olarak adlandırılır ve Afrika Boynuzu açıklarında Hint Okyanusu’ndaki deniz korsanlığıyla mücadele için oluşturulmuştur.[2] Bu herhangi bir güvenlik organizasyonu tarafından ortak paydada buluşulduğu takdirde gerçekleştirilebilecek bir örnektir. Dolayısıyla bu tür örneklerle Avrupa Birliği’nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikası’nın beklenildiği seviyede işlevli olduğu iddia edilemez.

Bu argümana en büyük örnek Avrupa Birliği ülkelerinin Rusya-Ukrayna Savaşı’ndaki tavrı olmuştur. Savaşın başından beri Rusya’ya yaptırım uygulayan Avrupa Birliği enerji ihtiyacı konusunda Rusya’ya olan bağlılığından ötürü kendi içinde zıtlıklar ve ikilemler yaşamaktadır. Buna ek olarak söylemde Rusya’ya karşı bir duruş alınsa da başta Macaristan olmak üzere Slovakya gibi slav çoğunluklu ülkeler organizasyonda vurgulanmak istenen seviyelerde yaptırımları desteklediklerini belirtmemişlerdir. Özellikle Macaristan, bu senenin başlarında Ukrayna’ya sağlanmak istenen 50 milyon euroluk yardımı veto ederek diğer ülkelerdan farklı hareket etmiştir.[3] Nihayetinde Brüksel’de Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ı ikna etmek adına bir zirve düzenlenmiş ve bu yardım sağlanabilmiştir. Bu örnek organizasyonun özellikle dış politika açısından ortak olmaktan ne kadar uzak olduğunu göstermektedir.

Buna ek olarak İsrail ve Filistin İhtilafı’nda da AB ülkelerinin söylemleri değişkenlik göstermektedir. İnsani görevler ve haydutluğa, dezenformasyona, organize suçlara karşı gösterilen ortak söylemler önemli olsa da Rusya-Ukrayna Savaşı ve İsrail-Filistin İhtilafı gibi tüm dünyayı ilgilendiren önemli olaylarda organizasyonun söylemde kalan ortak bir duruş sergileyememesi, Avrupa Birliği’nin bu meselede herhangi bir organizasyondan farklı bir yapı olmadığını ima eden bir durumdur.

Böyle bir durum içinde güvenlik ve dış meselelerini ilgilendiren önemli konularda kararların oy birliğiyle kabul edilmesi ortak dış ve güvenlik politikasını aksatan bir diğer konudur. Dış politikada ülkelerin farklı çıkarları, politik kültürleri ve görüşlerinin olması oy birliğini büyük oranda imkansız kılmaktadır. Bunun en büyük sebebi ülkelerin milli egemenlik kaygıları olarak görülmektedir. Avrupa Birliği Entegrasyonu süreci boyunca bir sorun olarak görülen milli egemenlik kavramı hala federal bir yapı kurma hedefi yolunda AB’nin bir engel niteliğinde önüne çıkmaktadır.[4]

Sadece dış ve güvenlik politikası nezdinde olmasa da genel olarak Avrupa Birliği’nde fikir ayrılıklarına yönelik yaptırımlar hafiftir. Bunlar kendi değerlerine uymayan aksiyonlar alan ülkelere karşı para cezaları ve davalar şeklinde olmaktadır. Fakat daha kesin ve kararlı yaptırımlar bu açıdan önem arz etmektedir. Üye devletler içerisinde bulunan orta ve küçük devletler ekonomik kalkınma ve uluslararası arenada söz sahibi olmaları açısından Avrupa Birliği’ni kullanır hale gelmiş denebilir. Buradaki çıkarlar karşılıklıdır fakat Avrupa Birliği üst seviyede tavizleri halihazırda vermektedir. Macaristan, bundan önceki hükümette Polonya ve Slovakya bu ülkeler arasında gelmektedir. Sürekli farklı söylemlerle fikir ayrılıklarını belirten ve AB’yi kalkınmaya ve itibara yönelik bir araç olarak kullanmak istediği düşünülen devletlere karşı halihazırda bir üyelikten çıkarma uygulaması, üyeliğin ciddi ihlallerde askıya  alınması durumu haricinde bulunmamaktadır. Bu askıya alma uygulaması da çoğunluk oyunu gerektirmektedir ve bu da durumu belirsiz hale getirmeye yetmektedir. Dolayısıyla İngiltere örnek olarak verildiğinde, bir ülkenin Avrupa Birliği’nden çıkması için bu ayrılma prosedürlerini ülkenin kendisinin başlatması gerekmektedir.

Günün sonunda federal bir yapı arzulayan Avrupa Birliği için bu büyük bir problemdir. Nihayetinde federal bir yapı oluşturulabilmesi adına değerlere ve politikalara uyulmaması durumunda üyelikten çıkartma gibi sert ve caydırıcı yaptırımların bulunmaması bu süreci sekteye uğratmaktadır. Fakat Avrupa Birliği “Avrupa Projesi”ni yavaş ve adım adım inşa etmektedir. Organizasyonun tüzel bir yapı haline gelmesi 50 senenin ardından 2009 yılında Lizbon Anlaşması ile gerçekleşmiştir. Bu ise sürecin ne kadar yavaş ve rıza adı altında işlendiğini belirtir niteliktedir. Fakat, caydırıcı yaptırımların oluşması rıza adı altında AB ilkelerine karşı olma potansiyeli taşımakta, ama bu sürecin yavaş işlenmesi de organizasyon içindeki anlaşmazlıkların derinleşmesine ve muhtemel bir parçalanmaya yol açabilmesine sebebiyet verebilecek ihtilafların oluşmasına neden olabilmektedir. Almanya’nın yakın zamanda sınır kontrolüne tekrardan başlaması da buna bir örnektir. Dolayısıyla federal yapı hedefinde ortak dış ve güvenlik politikası oluşturmak uzun ve meşakkatlidir. Fakat hükümet değişimleri gibi ihtimaller olsa bile bu süreç umuttan yoksun olmakta ve yavaşladıkça organizasyon içindeki parçalanmaları artırmaktadır. Avrupa Birliği’nin bunlara dayanabilip dayanamayacağı ise dolayısıyla meçhuldür.


[1] “European Union Border Assistance Mission in Rafah, What is EU Foreign Policy”, European Union External Action, https://eubam-rafah.eu/en/node/5063, (Erişim Tarihi: 17.12.2024).

[2] “EU Naval Force Operation ATALANTA”, European Union External Action, https://eunavfor.eu, (Erişim Tarihi: 17.12.2024).

[3] Liboreiro, Jorge (2024), “It has gone very far: ‘EU countries voice exasperation over Hungary’s vetoes on Ukraine aid, euronews., https://www.euronews.com/my-europe/2024/05/27/it-has-gone-very-far-eu-countries-voice-exasperation-over-hungarys-vetoes-on-ukraine-aid, (Erişim Tarihi: 17.12.2024).

[4] Taechau, Jan, “The Fiva Structural Problems of EU Foreign Policy”, Security Politics in Asia and Europe, s. 73-86, https://www.kas.de/c/document_library/get_file?uuid=d69ffdb0-3aa3-a7b2-2e8d-67bd2f5868a0&groupId=252038, (Erişim Tarihi: 17.12.2024).

Erdem Baran ALKAN
Erdem Baran ALKAN
Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü

Benzer İçerikler