Avrupa Birliği Kalesi Çatırdarken

Paylaş

Almanya federal seçimlerinde aşırı sağ politikalara savunan Almanya için Alternatif (AfD) partisinin %13 oy alarak meclise girmesi sadece Avrupa Birliği (AB)’nde değil dünyada da şok etkisi yaratmıştır. Böyle bir sonuç çıkması seçim anketlerine yansımamış olmasına rağmen genel siyasal atmosferden beklenen bir sonuçtur. Mevcut Başbakan Angela Merkel’in liderliğindeki Hristiyan Demokratik Birlik (CDU/CSU) seçimlerden %33 oy olmasına rağmen 2013 yılı seçimlerine göre %8 ve seçimlerde ikinci parti olan Sosyal Demokrat Parti %20 oy oranıyla 2. Dünya Savaşından beri en düşük desteği alarak 2013 seçimlerine göre %6 oranında kayıp yaşamıştır. Bu partilerin kayıplarının Yeşiller gibi alternatif politika üreten partilere gitmesi tahmin edilirken AfD gibi Nazi hayranı olarak damgalanan bir partiye kayması şüphesiz gelecek dönemde sadece Almanya’yı değil Avrupa’yı da derinden etkileyecektir.

2008 Global Krizi sonrasında Alman ekonomisinin her ne kadar toparlandığı ve eskisinden güçlü olduğu bazı istatistiklere yansımış olsa da aslında madalyonun diğer yüzü çok farklıdır.  Devletin altyapı yatırımlarına yatırım yapmaması ve sosyal politikaları büyük oranda terk etmesi özellikle dar gelirlilerin tepsini çekmiştir. Bunun yanı sıra hızlı internet altyapısı (fiber optik) Japonya ve Güney Kore’de yüzde 75’i bulurken Almanya’da sadece %1,6 oranında kalması bir diğer olumsuz göstergedir. Eğitime yapılan yatırımlar diğer gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında Almanya’da çok gerilerde kalmaktadır. Böyle bir durumun Almanya’nın sürdürülebilir kalkınmasına katkı sağlaması beklenemez. Yaşlı bir nüfusa sahip ve gittikçe artan oranda nitelikli iş gücü bulmakta zorlanan Alman ekonomisinin gelecek umutlarının karanlık olmasına neden olmaktadır.

Ekonomik kriz sonrasında uygulamaya sokulan kemer sıkma politikaları kapsamında ülkedeki gelir dağılımı büyük bozulmalar yaşamıştır. Böyle bir durumun üstüne göç dalgalarının yeterince iyi yönetilememesi memnuniyetsiz kesimin daha da öfkelenmesine neden olmuştur. Başlarda sürdürülen “hoş geldiniz” politikası eyaletlerden ve halktan gelen tepkiler neticesinde yavaş yavaş sıkıştırılmışmış en nihayetinde ise Türkiye ile anlaşılarak sonlandırılmıştır. Krizler birleşmesi şeklinde seçimlere giren Alman partilerinin en güçlüleri söylemlerini sağ politik argümanlara çevirerek zaman zaman yabancı düşmanlığına varan çıkışlar yapmışlardır. Çoğu ülke tarafından seçim yatırımı olarak gözüken bu söylem değişiklikleri tepkiyle karşılanmıştır. Ancak tüm bu sert politik söylemlere rağmen AfD’nin yükselişi önlenememiştir.

Alman ekonomik mucizesinin arkasında yatan itici güç düşük ücretler ve uzun çalışma saatleridir. Ekonomik kriz sonrasında dar gelirli sayısının artmasıyla ekonominin motoru konumundaki orta direk olarak tabir edilen vatandaşlar da büyük zarar görmüştür. Ayrıca enflasyon oranının altında kalan zamlar gelir dağılımındaki uçurumun daha da artmasına neden olmuştur. Son yıllarda çoğu gelişmiş ülkede reel ücretler %15 seviyelerinde artış göstermesine rağmen Almanya’da böyle bir durum gerçekleşmemiştir. Örneğin, Alman işçiler geçen yıllarda ortalama 1,8 zam almasına rağmen bu oran reel enflasyonun altında kalmıştır. Asgari ücretle çalışan oranı açısından bir karşılaştırma yapıldığında benzer sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Almanya’da asgari ücretle çalışanların oranı %23 seviyelerindeyken çoğu Avrupa ülkesinde bu oran %10’un altında hatta bazılarında %5’in de altında kalmaktadır. Her ne kadar işsizlik oranı son yılların en düşük seviyelerinde olmasına rağmen sosyal yardım alan sayısındaki muazzam artış bu durumun gerçeği yansıtmadığını göstermektedir.

Berlin Duvarının yıkılmasından sonra birleşen Batı ve Doğu Almanya arasında ekonomik farklılıklar hala devam etmekteyken buna alternatif arayışlarının da etkisini dahil etmek gerekmektedir. AfD’nin eski Doğu Almanya’dan %21 oy almasına rağmen bu oranın eski Batı Almanya’da %11’e kadar düşmesi ekonomik durumun farklılıklarını net bir şekilde yansıtmaktadır. Ülke genelinde her ne kadar işsizlik tarihin en düşük seviyelerine kadar inmiş olsa da bölgeler arası büyük uçurumlar vardır. Birleşmeden sonra eski Doğu Almanya’da işsizlik oranı eski Batı Almanya’nın iki katından fazla olmustur. Böyle bir durum ise vatandaşların alternatif politikalar üreten partilerden medet ummasına neden olmaktadır. Bu durum sadece ekonomik değil yabancı düşmanlığı veya AB karşıtlığı gibi sosyal tepkilerde de kendini göstermektedir.

Ekonomik ve sosyal koşulların neden olduğu seçim sonuçları sonrasında Alman politik yaşamını uzun yıllar etkileyecektir. Bu politik ve ekonomik değişim sadece seçimlerde büyük başarı gösteren AfD’nin söylem ve faaliyetlerinde değil aynı zamanda seçimlerde birinci ve ikinci çıkan partilerde de görülecektir. Merkel’in seçimlerin hemen ardından AfD’ye oy veren vatandaşların kaygılarına karşılık vereceğini ve onları yeniden geri kazanmak için her şeyi yapacağını söylemesi bu değişim dalgasının ilk işaretleridir. Bunun yanı sıra Merkel’in içerisinde yabancı düşmanlığı barındıran yasadışı göçle mücadele etme vaatleri değişen sürecin bir diğer önemli noktasıdır. Daha önce bahsedildiği gibi ülkedeki gelir dağılımı eşitsizliğiyle mücadele sözü veren Merkel’in politik duruşundaki değişimleri yansıtmaktadır.

Alman seçimlerinin etkisi Avrupa’da başlayarak diğer dünya ülkelerine yansıyan değişim dalgasının en son örneğidir. Bu değişim dalgası daha korumacı ve sağ politikaların birleşiminden oluşmaktadır. İçerisinde yabancı düşmanlığı, otoriterlik, merkezileşme gibi sosyal politikalar barındıran politik söylemler aynı zamanda ekonomide devletçi politikaları da savunmaktadır. Böyle bir durum AB’nin ekonomik ve sosyal gelişmesine darbe vurmanın yanı sıra komşu ülkelerin ihracatlarını ve doğrudan büyümelerini de olumsuz etkileyecektir. Değişen uygulamalar ve söylemler AB’nin de kökten sarsılmasına, gücünün azalmasına ve bütünleşme politikalarına büyük darbe vuracaktır. Tüm bu dönüşüm ilk başlarda federal seçim öncesinde söylevler olarak kendisini göstermiştir. Gelecek dönemde ise dönüşüm dalgasının uygulama aşamasına geçmesi beklenmektedir.

Hakan UZUN
Hakan UZUN
1987 Düzce doğumlu olan Hakan UZUN, 2009 yılında Gazi Üniversitesi İşletme Eğitimi Bölümünden mezun olmuştur. 2013 yılında Yüksek Lisans derecesini Gazi Üniversitesi İşletme Eğitimi Bölümünden “Kargo Taşımacılık Sektöründe Hizmet Kalitesinin Değerlendirilmesi: AHS ve TOPSIS Yöntemi” başlıklı teziyle almıştır. Doktora çalışmalarına ise Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümünde devam etmektedir. Akademik düzeyde çeşitli makaleleri, raporları ve diğer çalışmaları bulunan Hakan UZUN’un özellikle İran ve Suriye üzerine olmak üzere ekonomi-politik analizleri devam etmektedir. İş hayatıyla ilgili olarak sermaye piyasaları mevzuatı, Türkiye-AB ilişkileri ile hibe programları, İslami finans piyasası araçları, stratejik planlama, Latin Amerika siyaseti, Türkiye ekonomisi, özelleştirme uygulamaları ve daha birçok konuda çalışmaları ve uzmanlık sertifikaları vardır. İyi derecede İngilizce bilen Hakan UZUN evlidir.

Benzer İçerikler