AUKUS Paktı, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Avustralya ve Birleşik Krallık arasında gerçekleştirilen ve teknolojik girişimleri içerisinde barındıran bir güvenlik anlaşmasıdır. Bu üç ülkenin bir araya gelerek ortaya koyduğu tasarı, Çin kaynaklı “tehditlerden” korunmak amacıyla ortaya konulmuştur. İlk etapta 2021 yılında gündeme gelen AUKUS Paktı’nın nükleer denizaltı üretimine dair anlaşması ve Avustralya’ya üç adet nükleer denizaltının ABD’den temin edilmesine dair açıklamalar, paktın güvenlik boyutunu gözler önüne sermiştir.
Hatırlanacağı üzere AUKUS Paktı, ilk gündeme geldiği dönemde birçok tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Söz konusu dönemde, 2016 yılından itibaren Avustralya’yla dizel yakıta sahip bir denizaltı üretimine dair anlaşmaya sahip olan Fransa, ABD ve Avustralya’nın habersiz anlaşması nedeniyle büyükelçiliklerini ülkelerden geri çektirmiştir. Bunun altında yatan neden ise müttefiklerin gizli anlaşmalar yapmasının doğru bulunmamasıdır. Bu anlaşmaya da en büyük tepkiyi beklendiği üzere Çin vermiştir.
Pekin yönetimi yaptığı açıklamalarda bu durumun bir düşüncesizlik ve ayrımcılık olduğunu ve ABD’nin müttefikleriyle birlikte Soğuk Savaş zihniyetini sürdürdüğünü belirtmiştir. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi Pekin, ABD’nin ittifaklar aracılığıyla yürüttüğü stratejinin farkındadır. Bu süreçten etkilenen bir diğer oluşum ise Fransa’nın da içerisinde yer aldığı Avrupa Birliği’dir (AB). AB, bu anlaşmanın taraflarından gizli yapıldığını ve durumun AB’nin kendi başının çaresine bakması gerektiği çıkarımıyla eşleştiğini dile getirmiştir.
Öte yandan dünyada denizcilik ve denizlerde hakimiyet devletlerin konumunu belirleyen en önemli unsurlardan biri olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla Hint-Pasifik Bölgesi’nde Çin’in artan nüfuzu, ABD’yi böyle bir anlaşmaya yönlendirmiş görünmektedir. En azından tarafların yaklaşımı, bunu ortaya koymaktadır.
Belirtmek gerekir ki; anlaşma, yalnızca nükleer denizaltılarının Avustralya limanlarında konuşlandırılmasıyla sınırlı değilidr. Anlaşmanın içeriği incelendiğinde; yapay zekâ, siber güvenlik ve kuantum endüstrisinin de ön plana çıktığı söylenebilir. Bu çalışmaların arkasında başta yapay zeka konusunda Çin’in kat ettiği yol olmak üzere çeşitli faktörler etkili olmuştur. Çin’in gelişen teknolojisi, uzay yarışında kendine bir yol çizmesi ve demografik potansiyeli, ABD tarafından tehdit olarak algılanmaktadır. Bu yüzden de Washington yönetimi, ittifaklar aracılığıyla Çin’i sınırlandırma arzusu içerisindedir.
Pekin yönetimi ise ABD’nin uyguladığı çevreleme stratejisinden rahatsızlık duymaktadır. Zira Çin, artan ekonomik gücü ve denizlerdeki etkinliğiyle jeopolitik kazanımlar elde etme arzusundadır. Çin’in diyalog geliştirmeye özen gösterdiği Afrika, Ortadoğu ve Avrupa gibi bölgelerin güvenliği de genellikle ABD tarafından sağlanmaktadır. Fakat son dönemde gerek Rusya-Ukrayna Savaşı’nda gerekse de Suudi Arabistan-İran normalleşme sürecinde Çin, barış yapıcı aktör olarak konumlanmaktadır. Bu da ABD ve NATO müttefiklerini rahatsız edebilecek bir durumdur. Buna rağmen AUKUS Paktı, AB’ye karar mekanizması konusunda daha özerk hareket etmesi gerektiğini göstermiştir.
Bahse konu olan durum, Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un Çin’e gerçekleştireceği ziyaretten sonra daha somut mesajlar halini alabilir. AB’nin en güçlü ülkelerinden olan Fransa’nın Çin’le teknolojik alanlarda işbirliği geliştirmesi, diğer AB ülkelerini de bu sürece dahil edebilir. Yani AUKUS’tan zararlı çıkan Fransa, Çin’le ilişkilerini geliştirmek suretiyle AB’yi de Hint-Pasifik ekseninde ABD’den daha özerk politikalar üreten bir aktöre dönüştürebilir.
Neticede AUKUS; ABD, Avustralya ve Birleşik Krallık arasındaki ilişkileri güçlendirmiştir. Bu ittifak, ABD’nin bölgede müttefikler aracılığıyla Çin’i çevreleme stratejisinin bir çıktısıdır. Fakat gelişmeler, Fransa başta olmak üzere AB’yi devre dışı bırakabilir. Bu da Avrupalı aktörleri Çin’e yakınlaştırabilir.