Astana Süreci’nin Yeni Ortağı “Suriye” mi?

Paylaş

16 Eylül 2019 tarihinde Ankara’da Astana Süreci’nin bir parçası olarak düzenlenen Liderler Zirvesi’nde Türkiye, Rusya ve İran, Suriye’nin toprak bütünlüğünü desteklediklerini bir kez daha teyit ederken; Suriye Hükümeti, BM’ye gönderdiği mektupta terör örgütü PYD-PKK’nın başını çektiği SDG yapılanması için ilk kez “terörist bölücü örgüt” nitelendirmesini yapmıştır. Bu gelişmelerden Türkiye ve Rusya arasındaki diplomasinin sonuç verdiği ve Moskova’nın Şam rejimini PYD-PKK’ya karşı mücadele konusunda ikna ettiği anlaşılmaktadır. Daha önceleri Suriye Ordusu, Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlarına karşı terör örgütü PYD-PKK ile işbirliği yaparken; ortaya çıkan son tabloda, bahsi geçen terör örgütüne karşı Türkiye, Rusya, İran’ın da Suriye’de yer aldığı görülmektedir. Dolayısıyla Ankara Zirvesi’ndeki en büyük başarı Suriye ve İran’ın PYD-PKK’yı açık bir şekilde terör örgütü kategorisine koymaya başlamasıdır. Bu anlamda Türkiye’nin sınır güvenliğiyle ilgili kaygıları, artık Astana ortakları ve Suriye rejimi tarafından daha iyi anlaşılmaktadır. Yani Fırat’ın doğusundaki terör varlığını temizleme konusunda Türkiye, Rusya ve İran arasında açık ve Suriye yönetimiyle ise zımni bir işbirliğinin oluşmaya başladığı ifade edilebilir.

Hatırlanacağı gibi, Soçi’deki Üçlü Zirve’de Rus lider Vladimir Putin, Türkiye ile Suriye arasındaki Adana Mutabakatı’na vurgu yapmıştı. Ankara’daki son zirvede ise bu vurguyu İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani yapmıştır. Anlaşılan o ki; PYD-PKK terör örgütüyle mücadelede, Rusya’nın getirdiği teklifi İran da desteklemeye başlamıştır. İran, en başından beri Türkiye’nin sınır güvenliğinde Ankara-Şam işbirliğini önermektedir; fakat bunu yaparken PYD-PKK’yı terör örgütü kategorisine sokacak Adana Mutabakatı’na vurgu yapmaktan imtina etmiştir. Bunun en önemli sebebi ise yukarıda da belirtildiği gibi, İran ve onun desteklediği Suriye rejiminin Türkiye’ye karşı zaman zaman PYD-PKK ile işbirliği yapabilmesiydi. Diğer bir ifadeyle Suriye rejimi ve İran, PYD-PKK’yı yeniden kazanabilmek ve ABD’yi bölgeden çıkartabilmek için uzun süredir pazarlık yürütmekteydi. Hatta ABD’yi bölgeden çıkartmanın en önemli yolunun bu olduğunu düşünüyorlardı. Ancak Türkiye’nin güvenli bölge konusunda ABD’yle yaşadığı son uyuşmazlıklar, Washington’un bölgede bir terör devleti kurma konusundaki niyetlerini bir kez daha açık bir şekilde gözler önüne serdi.

Daha da önemlisi artık Suriye rejimi ve İran da Türkiye’nin tezlerini kabullenme noktasına geldi. Bir diğer ifadeyle, Ankara’ya göre PYD-PKK’yı buradan temizlemenin en iyi yolu, Astana Süreci kapsamındaki işbirliğini Fırat’ın doğusuna genişletmekti. Türkiye’nin bu çabalarına ilk destek Moskova’dan geldi; lakin Afrin ve Fırat Kalkanı güvenli bölgeleri, Suriye ve İran’ı ikna etmek için uzun bir süre yeterli olmadı. Söz konusu süreçte bu ikili, Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğüne yönelik açıklamalar yaparak Türkiye’ye mesaj vermeye çalıştı. Her ne kadar Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yapmaya devam etmişse de İran ve Suriye rejimini bu konuda ikna etmekte zorlandı. Ancak Fırat’ın doğusundaki gelişmeler, ABD’nin terör devleti planlarını net bir şekilde ortaya koymaya başlayınca İran, asıl eleştirilerini ABD’ye yöneltti.

Ankara’daki Astana Üçlü Zirvesi’nde Ruhani’nin yapmış olduğu Adana Mutabakatı vurgusu da İran’ın Fırat’ın doğusuyla ilgili endişelerinin hiç olmadığı kadar yükseldiğini gösterdi. Çünkü Adana Mutabakatı, sınırdaki terör örgütleriyle mücadele konusunda Ankara ve Şam’ın işbirliğini öngörmekteydi. Adana Mutabakatı vurgusu yapan Ruhani, “Fırat’ın doğusu ABD’nin hakimiyetinde ve burada da teröristler bulunmaktadır”[1] şeklinde açıklamada da bulundu. Bu sözlerle İran Cumhurbaşkanı, Astana Süreci’nde işbirliğini Fırat’ın doğusuna kaydırma konusunda çok önemli mesajlar verdi. Astana Süreci’nde Fırat’ın doğusuyla ilgili kendisini yalnız bırakılmış hisseden Türkiye, son zirveyle birlikte Suriye’deki barış sürecine ve toprak bütünlüğünün korunduğu istikrarlı bir Suriye’ye daha fazla inanmaya başladı.

Ankara Zirvesi’nden çıkan en önemli mesaj, şüphesiz Suriye’nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğüne yapılan vurgu olmuştur. Bu aynı zamanda, terör örgütü PYD-PKK ile mücadele konusunda Türkiye, Rusya, İran ve Suriye’nin kararlılığına işaret etmekte ve ABD’nin bölgedeki projeleri karşısında ortak bir tepki oluştuğu anlamına gelmektedir. Bu durum, Türkiye’nin yakın gelecekte güvenli bölgeyle ilgili girişimlerinde elini kuvvetlendirici bir gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır.


[1] “Son Dakika… Önemli Açıklamalar: ‘ABD ile Anlaşamazsak Kendi Planımızı Uygulayacağız’”, Hürriyet, http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-onemli-aciklamalar-abd-ile-anlasamazsak-kendi-planimizi-uygulayacagiz-41331634, (Erişim Tarihi: 18.09.2019).

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.

Benzer İçerikler