“Astana İttifakı” ya da “Ön Asya Bloku”nun Doğuşu

Paylaş

Astana ’da, Suriye’deki iç savaşı sonlandırmak ve ülkede barışı tesis etmek için 2017 Ocak ayından bu yana sürdürülen görüşmelerin yedincisi iki gün önce, 30 Ekim’de başladı. Heyetler arasında ikili ve üçlü görüşmelerin söz konusu olduğu toplantıya üç garantör devlet olarak Türkiye, Rusya ve İran üçlüsünün yanında muhalif gruplardan ve Birleşmiş Milletler’den temsilciler de katılıyor.

Taraflar arasında Suriye›de dört çatışmasızlık bölgesinin kurulması sonrası gerçekleştirilen bu ilk görüşmede ön plana çıkan gündem maddeleri şöyle: 1) 30 Aralık›ta yürürlüğe giren ateşkesin güçlendirilmesi, 2) Tutsakların ve rehinelerin salıverilmesi, 3) Suriye›nin kuzeyinin önemli bir kısmını elinde bulunduran PYD/YPG terör örgütü.

Bu son madde oldukça önemli. Zira taraflar aralarında bir mutabakata varırsa, ibre İdlib sonrası Afrin ve Münbiç’e dönecek. Hatırlatmak gerekirse, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Suriye Milli Ordusu (SMO)’nun (eski adıyla Özgür Suriye Ordusu-ÖSO) sahada, Rusya ve İran’ın dışarıdan destek vermek suretiyle gerçekleştirdikleri Müşterek İdlib Operasyonu’na “6. Astana Görüşmeleri”nde (14-15 Eylül 2017) karar verilmişti.

Dolayısıyla, bu son zirvede Suriye-Irak ekseninde bir terör koridoruna müsaade edilmeyeceği ve bu bağlamda tarafların PYD/YPG- PKK terör örgütü ve diğer bölücü/ayrılıkçı hareketlere karşı ortak bir tutum geliştirmeye devam edecekleri, Türkiye’nin Cerablus’ta başlattığı, Erbil ve İdlib ile devam eden terörle mücadele ve sınırlarını güvenli hale getirme operasyonunun devam edeceği ve buna Rusya ve İran’ın açık, Suriye’deki mevcut rejimin ise örtülü destek vereceği söylenebilir.

Teröre ve Tek Kutupluluğa Karşı Koordinasyon Merkezi

Tarafların DEAŞ ve El Kaide ile ilişkili terör örgütleriyle mücadeleye etmeye devam edeceğinin vurgulandığı 6. Görüşmede üzerinde anlaşmaya varılan bir diğer husus ise, dört çatışmasızlık bölgesindeki aktiviteleri düzenlemek için “Türk-Rus-İran Koordinasyon Merkezi”nin kurulmasıydı.

Bu son husus da oldukça mühim. Zira Türkiye-Rusya-İran üçlüsünün kendi yakın çevreleri ve bu bağlamda bekalarını tehdit eden mevcut (Büyük Ortadoğu Projesi-BOP gibi) ve olası gelişmelere karşı uzun soluklu, etkin-caydırıcı bir işbirliği mekanizmasını hedefledikleri görülüyor. Daha kısa vadede üç ülkenin kırmızıçizgiler noktasında daha ihtiyatlı bir siyaset izleme ve beklenmedik kriz durumlarına karşı birebir iletişim kanalı açmayı kaçınılmaz gördükleri anlaşılıyor. Ne de olsa önlerinde bir 24 Kasım 2015 deneyimi söz konusu.

Sonuçta, taraflar her ne kadar süreçte bir yol kazasına uğramamak için daha sistematik bir şekilde hareket edeceklerini ortaya koysalar da, gelişmeler daha uzun soluklu, kalıcı bir işbirliği mekanizmasına, örgüte işaret ediyor. Burada, Astana bu arayışın bir sonucu olarak değerlendirilebilir.

İki Kilit Ülke: Türkiye ve Rusya

Nitekim Astana’ya giden süreç önce Türkiye ve Rusya arasındaki görüşmelerle Moskova’da gerçekleşti. Daha temelinde ise iki önemli tarih yatmakta: 16 Kasım 2001- Avrasya’da İşbirliği Eylem Planı ve 27 Haziran 2016-Normalleşme.

Söz konusu iki tarihe ve üzerinde mutabakata varılan hususlara dikkatlice bakıldığında Türkiye ve Rusya arasındaki mutabakat noktalarının ihtilaflara göre çok daha fazla olduğu görülecektir. Üzerinde anlaşılan en temel husus ise tarafların çok kutuplu bir dünyadan yana olmalarıdır. Bunun açılımı ise: 1) Taraflar ABD /Batı hegemonyasına dayanan tek kutupluluğa kesinlikle karşıdır, 2) Türkiye ve Rusya çok kutuplu dünyada birer kutup olarak yer alacaktır, 3) Bunun için “Genişletilmiş Avrasya”da işbirliği esastır.

Türkiye ve Rusya yukarıda ortaya koydukları temel hedefi gerçekleştirmek için öncelikle “Yeni Ortadoğu”nun inşası noktasında Suriye ve Irak merkezli olarak işbirliği içinde olacaklarını 27 Haziran 2016’da deklare etmişlerdir ve bu hususta da adım adım da mesafe kat etmektedirler.

Nitekim her iki ülke arasında genel bir mutabakat söz konusu ve bu husus Astana süreci için de geçerli. Suriye’de iç savaşın bitirilmesi ve bu ülkenin toprak bütünlüğü noktasında birlikte hareket ediyorlar. Bunun için Suriye’deki tüm ayrılıkçı hareketlere, terörizme karşı mücadele halindeler ve bu konuda “Üçlü Garantör Devletler” olarak Astana’da alınan kararları, aralarındaki işbölümüne göre adım adım gerçekleştiriyorlar.

Dolayısıyla bazı kesimlerin iddia ettiği gibi Türkiye ve Rusya arasında PYD/YPG noktasında bir ayrışma söz konusu değil. İhtilaf gibi görünen noktaya gelince; Türkiye hiçbir şekilde bu terör örgütünü muhatap kabul etmez iken, Rusya’nın bu örgütü tamamen ABD tekeline bırakmak istememesinden kaynaklı sınırlı bir ilişki söz konusu. Ve bu ilişki, ABD’nin mevcut uygulamaları ve izlediği politika ile karşılaştırıldığında şu an için Ankara açısından bir kriz nedeni oluşturmuyor.

Diğer taraftan, bununla ilgili önemli sınav İdlib sonrası TSK’nın ve SMO’nun istikameti Afrin ve Münbiç’e çevirdiği anda yaşanacağa benziyor. Dolayısıyla Astana Zirvesi’nin önemli gündem maddesi İdlib ile ilgili genel bir değerlendirme ve İdlib sonrasına yönelik yeni askeri/operasyonel hedefler olacaktır. Türkiye’nin Astana gündemini büyük ölçüde bu oluşturuyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan da bununla ilgili mesajları verdi, vermeye de devam ediyor.

“De Facto İttifak” Genişleme Eğiliminde…

Bugün, gelinen aşama itibarıyla “de facto Astana İttifakı” sahaya büyük ölçüde hakim. Bu bağlamda Astana bir istişare merkezi olarak da karşımıza çıkıyor. Taraflar aralarında yeni bir kriz asla istemiyor. Nitekim daha önce gündeme gelen ve ihtilaf mevzuu olarak ön plana çıkan Suriye’de siyasi geçiş süreci noktasında yaşanan ihtilaflar da yerini derin bir sükûnete bırakmış görünüyor. Bu konuda taraflar arasında sessiz/örtülü bir mutabakat var gibi. ABD’nin ESAD ile ilgili son açıklaması karşısında takınılan tavır bunun bir göstergesi olarak kabul edilebilir.

Astana’daki Zirve devam eden bir silsilenin parçası. Sonuçları ve etkileri ise sadece Suriye ile sınırlı değil. Nitekim Irak’taki son krizde Astana sürecinin dolaylı varlığı kendisini gösteriyor. Türkiye ve İran arasında Astana’da ortak bir anlayış gerçekleştirilmemiş olsa ve bu noktada Rusya’nın desteği sağlanmasaydı, Irak’taki referandum krizinin sonuçları çok farklı olabilirdi.

Evet, Suriye-Irak merkezli BOP’ta son aşamaya girilmiş durumda ve ABD bölgede kaybediyor. Irak’ta kaybetmeye başlayan ABD’nin Suriye’de de kaybetmesi önemli. Tüm bölgenin istediği bu! Onun için bölgesel işbirliği şart. Suriye’de devam eden iç savaşın bir an önce bitirilmesi için saha hakimiyetini hedef alan operasyonların genişletilerek devam edileceğini şimdiden ilan edebiliriz.

Bu arada Kazakistan Dışişleri Bakanı Kayrat Abdrahmanov’un “7. Astana Görüşmeleri”ne yeni aktörlerin de katılabileceğini açıklamış olması, göz ardı edilmemesi gereken küçük ama önemli bir detay!

Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
1969 Dörtyol-Hatay doğumlu olan Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1993 yılında mezun oldu. BÜ’de 1995 yılında Yüksek Lisans çalışmasını tamamlayan Erol, aynı yıl BÜ’de doktora programına kabul edildi. Ankara Üniversitesi’nde doktorasını 2005’de tamamlayan Erol, 2009 yılında “Uluslararası İlişkiler” alanında doçent ve 2014 yılında da Profesörlük unvanlarını aldı. 2000-2006 tarihleri arasında Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi (ASAM)’nde görev yapan Erol, ASAM’ın Genel Koordinatörlük görevini de bir dönemliğine yürütmüştür. 2009 yılında Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün (SDE) Kurucu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM)’nin de kurucu başkanı olan Prof. Erol, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (YTSAM) Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanlığını da yürütmektedir. Prof. Erol, Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (GAZİSAM) Müdürlüğü görevinde de bulunmuştur. 2007 yılında Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı (TÜRKSAV) “Türk Dünyası Hizmet Ödülü”nü alan Prof. Erol, akademik anlamdaki çalışmaları ve medyadaki faaliyetlerinden dolayı çok sayıda ödüle layık görülmüştür. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: 2013 yılında Çağdaş Demokratlar Birliği Derneği tarafından “Yılın Yazılı Medya Ödülü”, 2015 yılında “APM 10. Yıl Hizmet Ödülü”, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) tarafından “2015 Yılın Basın-Fikir Ödülü”, Anadolu Köy Korucuları ve Şehit Aileleri “2016 Gönül Elçileri Medya Onur Ödülü”, Yörük Türkmen Federasyonları tarafından verilen “2016 Türkiye Onur Ödülü”. Prof. Erol’un 15 kitap çalışması bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının isimleri şu şekildedir: “Hayalden Gerçeğe Türk Birleşik Devletleri”, “Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları”, “Avrasya’da Yeni Büyük Oyun”, “Türk Dış Politikasında Strateji Arayışları”, “Türk Dış Politikasında Güvenlik Arayışları”, “Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri”, “Sıcak Barışın Soğuk Örgütü Yeni NATO”, “Dış Politika Analizinde Teorik Yaklaşımlar: Türk Dış Politikası Örneği”, “Krizler ve Kriz Yönetimi: Aktörler ve Örnek Olaylar”, “Kazakistan” ve “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”. 2002’den bu yana TRT Türkiye’nin sesi ve TRT Radyo 1 (Ankara Radyosu) “Avrasya Gündemi”, “Stratejik Bakış”, “Küresel Bakış”, “Analiz”, “Dosya”, “Haber Masası”, “Gündemin Öteki Yüzü” gibi radyo programlarını gerçekleştirmiş olan Prof. Erol, TRT INT televizyonunda 2004-2007 yılları arasında “Arayış”, 2007-2010 yılları arasında Kanal A televizyonunda “Sınır Ötesi” ve 2020-2021’de de BBN TÜRK televizyonunda “Dış Politika Gündemi” programlarını yapmıştır. 2012-2018 yılları arasında Millî Gazete’de “Arayış” adlı köşesinde dış politika yazıları yayımlanan Prof. Erol’un ulusal-uluslararası medyada çok sayıda televizyon, radyo, gazete, haber siteleri ve dergide uzmanlığı dahilinde görüşlerine de başvurulmaktadır. 2006-2018 yılları arasında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ve Ankara Üniversitesi Latin Amerika Araştırmaları Merkezi’nde (LAMER) de dersler veren Prof. Erol, 2018’den bu yana Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak akademik kariyerini devam ettirmektedir. Prof. Erol, 2006 yılından itibaren Ufuk Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde de dersler vermiştir. Prof. Erol’un başlıca ilgi ve uzmanlık alanları ve bu kapsamda lisans, master ve doktora seviyesinde verdiği derslerin başlıcaları şu şekilde sıralanabilir: “Jeopolitik”, “Güvenlik”, “İstihbarat”, “Kriz Yönetimi”, “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”, “Türk Dış Politikası”, “Rus Dış Politikası”, “ABD Dış Politikası”, “Orta Asya ve Güney Asya”. Çok sayıda dergi ve gazetede yazıları-değerlendirmeleri yayımlanan Prof. Erol’un; “Avrasya Dosyası”, “Stratejik Analiz”, “Stratejik Düşünce”, “Gazi Bölgesel Çalışmalar”, “The Journal of SSPS”, “Karadeniz Araştırmaları gibi” akademik dergilerde editörlük faaliyetlerinde bulunan Prof. Erol, “Bölgesel Araştırmalar”, “Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları”, “Gazi Akademik Bakış”, “Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri”, “Ankara Uluslararası Sosyal Bilimler”, “Demokrasi Platformu” dergilerinin editörlüklerini hali hazırda yürütmekte, editör kurullarında yer almaktadır. 2016’dan bu yana Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Kurucu Başkanı olarak çalışmalarını devam ettiren Prof. Erol, evli ve üç çocuk babasıdır.

Benzer İçerikler