Analiz

Almanya’nın Siyasi Dengelerinde Parçalanmalar

Bu seçim, Almanya’nın siyasi yapısında kalıcı bir değişimin başlangıcı olabilir.
Mevcut siyasi tablo, Almanya’nın geleneksel istikrarının yerini giderek daha parçalı ve belirsiz bir yapıya bıraktığını göstermekledir.
Almanya, bu seçimle birlikte “İtalyan tarzı parçalanmış” bir siyasete doğru ilerlemektedir.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Almanya, uzun yıllar boyunca istikrar ve öngörülebilirliğiyle anılan bir ülke olmuştur. Ancak 23 Şubat’taki erken seçim süreci, ülkenin siyasi yapısındaki derin fay hatlarını gün yüzüne çıkarmaktadır. Geleneksel merkez sağ ve merkez sol bloklar, yükselen aşırı sağın ve küçük partilerin oyları bölmesiyle birlikte zayıflamaktadır. Analizlere göre Almanya, bu seçimle birlikte “İtalyan tarzı parçalanmış” bir siyasete doğru ilerlemektedir.

Almanya’nın siyasi tarihinde Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) ve onun Bavyera’daki kardeş partisi Hristiyan Sosyal Birliği (CSU), muhafazakâr seçmenin başlıca adresi olmuştur. CDU/CSU, özellikle kırsal, yaşlı ve dindar seçmenler arasında güçlü bir desteğe sahiptir. Son yetmiş yılda Almanya’ya birçok şansölye kazandıran bu ittifak, 2021 seçimlerinde Olaf Scholz’un liderliğinde Sosyal Demokrat Parti’ye (SPD) karşı yenilgiye uğramış ve muhalefete düşmüştü. Ancak Friedrich Merz liderliğinde CDU/CSU’nun yeniden iktidara gelmesi muhtemel görünmektedir. SPD ise geleneksel olarak işçi sınıfının ve kadın seçmenlerin desteğini alarak Kuzey Ren-Vestfalya gibi sanayi bölgelerinde güçlü bir konum elde etmiştir. Ancak son yıllarda bu destek zayıflamış, SPD’nin oy tabanı giderek daralmıştır. İngiltere’nin İşçi Partisi ile sıkça kıyaslanan SPD, köklerini işçi hareketinden almasına rağmen artık geçmişteki kadar güçlü bir işçi desteğine sahip değildir.

2013 yılında kurulan ve 2017 seçimlerinde %12,6 oy alarak ilk kez Bundestag’a giren aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisi, son dönemde yükselişini sürdürmektedir.[1] 2021 seçimlerinde AfD’nin genel oy oranı %10,4’e düşse de özellikle eski Doğu Almanya eyaletlerinde etkisini artırmıştır. Thüringen, Saksonya ve Sakson-Anhalt gibi eyaletlerde güçlü olan AfD, 2024 seçimlerinde %20’nin üzerine çıkabilir.

AfD’nin yükselişi, geleneksel partiler tarafından oluşturulan sabit duvar politikasını tehdit etmektedir. Almanya’daki ana akım partiler, AfD ile herhangi bir koalisyon yapmayı reddetse de partinin oy oranının artması bu tutumu zorlaştırmaktadır. Siyasi analist Martin Elff’e göre, AfD’nin popülaritesi sadece göçmen karşıtı politikalarından değil, aynı zamanda seçmenin geleneksel partilere duyduğu güvensizlikten kaynaklanmaktadır.[2] AfD’nin son dönemdeki yükselişi, yalnızca Almanya’nın iç politikası için değil, Avrupa genelindeki sağ popülist akımlar için de önemli bir dönüm noktası yaratmıştır. 

Merkel’in kendi partisini sağa kaydıran Merz’i eleştirmesi, halkın gözünde AfD’nin meşrulaşmasına yol açma riskini taşımıştır. “AfD’nin göçmen yasasına verdiği destek, radikal milliyetçi liderlere cesaret vermektedir” ifadesi, Almanya’daki bu politikaların Avrupa’daki diğer sağcı partilere nasıl etki edebileceğini gözler önüne sermektedir.[3] Bu durum, Avrupa’daki siyasi yapının da gelecekteki yönelimlerini şekillendirebilecek bir dinamik oluşturmuştur. Merkel’in açıklamaları, Almanya’daki siyasi istikrarın ve Avrupa’daki birlikteliğin ne denli tehdit altında olduğunu ortaya koymuştur. AfD’nin yükselişi, Almanya’nın uzun süreli politik istikrarını sarsarken, aynı zamanda Avrupa’daki diğer sağcı hareketlerin güçlenmesine yol açabilecek bir dinamik oluşturmuştur.

Almanya’daki Yeşiller Partisi, Avrupa’daki en başarılı çevreci partilerden biri olarak dikkat çekmektedir. 1998 yılından bu yana üç kez koalisyon ortağı olan Yeşiller, 2021 seçimlerinde oylarını artırarak ilk kez 16 seçim bölgesinde birinci parti olmayı başarmıştır.[4] Özellikle kadınlar ve gençler arasında popüler olan Yeşiller, büyük şehirlerde güçlü bir konumda bulunmaktadır. Ancak, çevreci politikalarına yönelik tepkiler ve halkın ekonomik endişeleri, partinin 2021 yılındaki başarısını tekrar etmesini zorlaştırabilir.

Hür Demokrat Parti (FDP) ise seçimlerde genellikle %5 barajını geçerek parlamentoya giren, ancak hiçbir seçim bölgesinde doğrudan birinci olamayan bir parti konumundadır. Genç ve erkek seçmenler arasında daha fazla destek gören FDP, 2021 seçimlerinde %11 oy almıştır.[5] Ancak, FDP lideri ve Maliye Bakanı Christian Lindner’in Olaf Scholz tarafından görevden alınması, partinin popülaritesini ciddi şekilde zedelemiştir. FDP’nin bu seçimde %5 barajının altına düşmesi ihtimali, partiyi federal parlamentonun dışına itebilir.

Almanya’daki en büyük sol partilerden biri olan Sol Parti (Die Linke), 2021 seçimlerinde %4,9 oy alarak kritik bir eşikte kalmış, yalnızca üç seçim bölgesinde birinci gelerek parlamentoda temsil hakkı kazanabilmişti. Son yıllarda parti içindeki ideolojik çatışmalar büyümüş ve ünlü siyasetçi Sahra Wagenknecht partiden ayrılarak yeni bir parti olan BSW’yi kurmuştur. BSW’nin ekonomik ve sosyal politikaları geleneksel sol çizgideyken, göç politikalarındaki sert tutumu AfD’ye yakın bir konumda olduğu şeklinde yorumlanmaktadır. Doğu Almanya’daki seçmenler arasında popüler olan bu yeni parti, Die Linke’nin oylarını bölerek sol siyasetin daha da zayıflamasına yol açabilir.

Almanya’nın mevcut siyasi tablosu, hiçbir partinin tek başına hükümet kuramayacağını açıkça göstermektedir. CDU/CSU’nun en güçlü parti olarak çıkması durumunda, Friedrich Merz’in başbakan olması muhtemeldir. Ancak, partinin koalisyon kuracağı ortaklar konusunda seçenekleri kısıtlıdır. AfD ile işbirliği olasılığı mevcut partiler tarafından reddedilirken, FDP’nin %5 barajının altına düşmesi halinde CDU/CSU’nun Yeşiller ile bir koalisyon kurması gerekebilir.[6] SPD’nin yeniden hükümette kalabilmesi için ise Yeşiller ve FDP’nin parlamentoya girmesi yeterli olmayabilir. Özellikle FDP’nin yaşadığı kriz ve Yeşiller’in oy kaybetme ihtimali, mevcut “trafik ışığı koalisyonunun” devam etmesini zorlaştırmaktadır.

Sonuç olarak 23 Şubat seçimleri, Almanya’nın siyasi geleceğini şekillendirecek kritik bir dönemeçtir. Merkez partilerin güç kaybettiği, aşırı sağın yükseldiği ve küçük partilerin dengeleri belirleyici rol oynadığı bu yeni süreç, Almanya’nın istikrarına ve Avrupa’daki lider konumuna yönelik önemli soruları beraberinde getirmektedir.

Mevcut siyasi tablo, Almanya’nın geleneksel istikrarının yerini giderek daha parçalı ve belirsiz bir yapıya bıraktığını göstermekledir. CDU/CSU ve SPD gibi köklü partiler, oy kayıpları yaşarken, AfD ve BSW gibi aşırı sağ ve sol partiler yükseliştedir. Yeşiller ve FDP gibi küçük partiler ise hayatta kalma mücadelesi vermektedir. Bu seçim, Almanya’nın siyasi yapısında kalıcı bir değişimin başlangıcı olabilir. Geleneksel partilerin güç kaybetmesi, yeni ittifak arayışlarını zorunlu kılarken, AfD’nin yükselişi siyasi sistemin temel ilkelerini zorlayabilir. Almanya’nın geleceği, yalnızca bu seçim sonuçlarına değil, aynı zamanda partilerin yeni dönemde nasıl bir yol izleyeceğine de bağlı olacaktır.


[1] Lucia Mackenzie, “How Germany found itself holding an Italian election”, Politicohttps://www.politico.eu/article/germany-italy-elections-federal-cdu-csu-olaf-scholz-spd-vote/, (Erişim Tarihi: 07.02.2025).

[2] Rosie Birchard, “Where do Europe’s far-right parties differ?”, DWhttps://www.dw.com/en/where-do-europes-far-right-parties-differ/video-71506085, (Erişim Tarihi: 07.02.2025).

[3] Tim Ross and Nette Nöstlinger, “Merkel, Musk and the far right: What is going on in Germany’s election?”, Politicohttps://www.politico.eu/article/angela-merkel-elon-musk-far-right-afd-germany-election/, (Erişim Tarihi: 07.02.2025).

[4] Aynı yer.

[5] Aynı yer.

[6] Aynı yer.

Sena BİRİNCİ
Sena BİRİNCİ
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü

Benzer İçerikler