Almanya’da 2024 yılı, siyasi krizlerin ve ekonomik zorlukların damgasını vurduğu bir dönemeç haline gelmiştir. Almanya’daki “Trafik Işığı Koalisyonu” olarak bilinen hükümet fiilen düşmüş durumdadır. Koalisyonun çöküşü, Başbakan Olaf Scholz’un Hür Demokrat Parti’den (FDP) Maliye Bakanı Christian Lindner’i görevden alması ve ardından güven oylaması çağrısında bulunmasıyla netleşmiştir.
Hükümet, artık parlamentoda çoğunluğu sağlayamamakta ve Scholz,[1] ocak ayında yapılacak güven oylamasına kadar bir azınlık hükümeti olarak görevine devam edecektir. Eğer güven oylamasını kaybederse Almanya’da erken seçimler yapılacaktır. 2025 yılının Şubat ayında beklenen erken seçim, Alman siyasetinde köklü değişimlerin habercisi olmaktadır.
Şansölye Olaf Scholz’un üç partili koalisyon hükümetinin çöküşü hem ülke içindeki siyasi dinamikleri hem de AB’nin en büyük ekonomisi olarak Almanya’nın uluslararası rolünü yeniden tartışmaya açmıştır. Bu durum, sadece yeni bir lider arayışını değil, aynı zamanda Almanya’nın iç ve dış politika önceliklerini yeniden tanımlama sürecini de beraberinde getirecektir.
Scholz’un Sosyal Demokratları, Yeşiller ve Hür Demokratlar ile kurduğu “Trafik Işığı Koalisyonu”, başlangıçta modernleşme vaadiyle yola çıkmıştır.[2] Fakat ekonomi politikalarında yaşanan derin anlaşmazlıklar, koalisyonun kırılgan halini gözler önüne sermiştir. Özellikle enerji krizine yanıt verme ve sosyal reformlar konusunda elde edilen bazı başarılar olsa bile ekonomik durgunluk, artan borç kısıtlamaları ve sosyal yardımları kesme önerileri ortak bir yol bulunmasını engellemiştir.
Koalisyonun dağılmasında farklı ekonomik yaklaşımların uzlaştırılamaması etkili olmuştur. Scholz, enerji dönüşümü, refah politikaları ve jeopolitik sorumluluklar için borçlanmayı savunurken, Lindner’in Hür Demokrat Partisi mali disiplin ve vergi indirimlerinde ısrar etmiştir. Bu çıkmaz, hükümeti felç ederek kamuoyunda hoşnutsuzluğu arttırmıştır.[3]
Başbakan Olaf Scholz’un Maliye Bakanı Christian Lindner’i görevden alması, bütçe tartışmaları ve koalisyonun temel politika öncelikleri konusundaki anlaşmazlıkların zirveye ulaştığını göstermektedir. Bunun yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) olası tarifeleri ve Çin’le rekabet gibi dış tehditler, Almanya’nın ihracat odaklı ekonomisini daha da zor bir konuma sokmaktadır.[4] Ekonomik durgunluk, yükselen popülizm ve değişen uluslararası dengeler ışığında Almanya’nın yeni liderliği için riskler ve sorumluluklar daha da büyütmektedir.
Scholz’un güvenoyu alması beklenmezken, erken seçimde Hristiyan Demokratlar’ın lideri Friedrich Merz’in Şansölyelik için güçlü bir aday olduğu görülmektedir.[5] Ancak seçim yarışında aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisi de dikkat çekmektedir. Özellikle doğu eyaletlerinde yükselen popülerlik, hükümet karşıtı söylemler ve göçmen karşıtı politikalar, AfD’nin geçmiş seçimlere kıyasla oylarını ciddi şekilde artırabileceğine işaret etmektedir.[6]Bu durum, Almanya’da siyasi merkezin parçalanmasını hızlandırabilir ve ülkenin Avrupa’daki demokratik duruşunu zayıflatabilir.
Almanya’nın siyasi belirsizliği, yalnızca ülke içinde değil, Avrupa genelinde de etkiler yaratabilir. Aşırı sağın yükselişi, AB içindeki dayanışmayı tehdit edebilirken, Almanya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri desteği ve AB politikalarındaki liderliği sorgulanmaya başlanabilir. Ayrıca Scholz Hükümeti’nin dağılması, Yeşiller gibi çevreci partilerin güven kaybına uğramasına ve küresel iklim hedeflerinin daha zayıf bir şekilde ele alınmasına yol açabilir. Bu bağlamda Almanya’nın erken seçim sonrası oluşacak siyasi yapısı, yalnızca ülke içinde değil, tüm Avrupa için bir dönüm noktası olma potansiyeli taşımaktadır.
Anketlerde önde olduğu ve aşırı sağ AfD’nin desteğini artırdığı bu dönemde, seçimler Almanya’nın siyasi yapısını köklü şekilde değiştirebilir. Ancak parçalı bir hükümet yapısı ve karmaşık koalisyon pazarlıkları süreci devam etmektedir. Friedrich Merz liderliğinde bir hükümet, muhtemelen Sosyal Demokrat Parti ile bir büyük koalisyon şeklinde oluşabilir. Ekonomik toparlanma ve Avrupa’nın küresel sahnedeki rolünü belirleme sürecinde bu belirsizlik, kararlı liderlik gerektirmektedir.[7]
Uzmanlara göre, bu durum Almanya için kaçınılmazdı, fakat zamanlama AB için talihsiz olmuştur. Trump’ın yeniden seçilmesi, Avrupa’nın güvenlik ve savunma politikalarını güçlendirmesi gerektiğini göstermektedir. Almanya’daki bu siyasi çalkantı, ABD’de Donald Trump’ın yeniden seçilmesiyle aynı döneme denk gelerek Avrupa’da daha büyük stratejik kaygılar yaratmıştır. ABD’nin muhtemelen daha içe dönük bir politika izleyeceği bu dönemde Almanya’daki liderlik boşluğu, Avrupa’nın güvenlik ve ekonomi politikalarında önemli bir zafiyet doğurabilir. Ayrıca bu kriz, popülist akımların ve aşırı sağ hareketlerin güç kazandığı bir dönemde Avrupa’nın bütünlüğünü ve dayanıklılığını daha fazla tehdit edebilir.
Sonuç olarakAlmanya’nın üçlü koalisyonunun çökmesi hem ülke içinde hem de Avrupa genelinde siyasi ve ekonomik istikrarı etkileyen kritik bir gelişme olmuştur. Almanya’nın “Trafik Işığı Koalisyonu”nun çökmesi, ülkeyi erken seçime doğru iterken, Almanya’nın siyasi yönünü yeniden şekillendirecek önemli bir dönemi göstermektedir. Şansölye Olaf Scholz’un hükümet içindeki güven krizinin ardından maliye bakanını görevden alması, koalisyonun sonunu getirmiş ve ülkede erken seçim ihtimalini gündeme taşımıştır. Bu durum, Almanya’nın liderlik boşluğuyla karşı karşıya kalmasına neden olurken, Avrupa’nın birliği ve dayanıklılığı açısından da ciddi bir belirsizlik yaratmıştır.
Koalisyon içindeki temel çatışma, 2025 bütçesi ve mali disiplinden kaynaklanmıştır. Scholz’un savunduğu borç freni kuralını gevşeterek kamu harcamalarını artırma politikası, FDP Lideri Christian Lindner’in vergi indirimleri ve sosyal harcamalarda kesinti önerileriyle uzlaştırılamamıştır. Bu çatışma, Almanya’nın ekonomik büyümesinin durduğu bir dönemde ülkede sosyal refah politikaları ve savunma harcamaları gibi kritik konuları belirsiz bırakmıştır.
Almanya’daki siyasi krizin çözümü, sadece ülkenin iç politikasını değil, aynı zamanda Avrupa’nın gelecekteki yönünü de şekillendirecektir. Yeni bir hükümetin kurulması ve istikrarlı bir liderlik sağlanması, Almanya’nın Avrupa’daki merkezi rolünü sürdürmesi açısından hayati önem taşımaktadır. Scholz’un azınlık hükümetiyle geçici bir çözüm arayışı, mevcut krizi hafifletebilir ancak uzun vadede yeni bir koalisyonun ya da erken seçimlerin gerekliliğini ortaya koymaktadır.
[1] “Five things to know about Germany’s government crisis”, AP News, https://apnews.com/article/germany-politics-government-collapse-new-elections-a316c7317ae47a3c6320c6902846f574, (Erişim Tarihi: 18.11.2024).
[2] Aynı yer.
[3] Kate Connolly, “Why has Germany’s government collapsed and what happens next?’’, The Guardian, https://www.theguardian.com/world/2024/nov/07/why-germany-government-collapsed-what-happens-next, (Erişim Tarihi: 18.11.2024).
[4] Aynı yer.
[5] Liv Stroud, “How the German government’s collapse impacts the EU”, Euronews, https://www.euronews.com/my-europe/2024/11/07/how-the-german-governments-collapse-impacts-the-eu, (Erişim Tarihi: 18.11.2024).
[6] Ido Vock & Damien McGuinness, “German coalition collapses after Scholz fires key minister”, BBC, https://www.bbc.com/news/articles/c7v3r046pzzo, (Erişim Tarihi: 18.11.2024).
[7] Aynı yer.