Alman Sağının Hedefi: Eski Avrupa’ya Dönüş

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Son yıllarda uluslararası politikada en sık tartışılan konulardan biri, popülist milliyetçi söylemlerin toplumlarda yarattığı etki ve bu bağlamda aşırı sağın yükselişidir. Bu kapsamda Almanya, aşırı sağın yükseliş trendinde olduğu ülkelerin başında gelmektedir. Nitekim söz konusu ülkede 2021 senesinde yapılan seçimlerde %10,3 oy alan aşırı sağcı parti Almanya için Alternatif’in (AfD) oylarının 2023 yılının Haziran ayında yayınlanan anketlerde %18 seviyesine ulaştığı görülmektedir.[1] Bu da AfD’nin 2025 yılındaki seçimlerin ardından iktidara gelebileceğine dair tartışmaların yaşanmasına yol açmaktadır.

Her ne kadar Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, AfD’nin oylarındaki yükselişin konjonktürel olduğunu dile getirerek partiye olan halk desteğinin 2025 yılında yapılacak seçimlere kadar eriyeceğinden emin olduğunu dile getirse[2] de Almanya’da aşırı sağın yükselişi için uygun toplumsal zeminin bulunduğunu ifade etmek gerekmektedir.

Nitekim yakın geçmişte Almanya, Frankfurt’ta emlakçılık yapan Prens 13. Heinrich’i imparator ilan etmeyi planlayan ve kendilerine “İmparatorluk Vatandaşları (Reichsbürger)” adını veren cuntacı grubun tasfiyesine tanıklık etmiştir. Söz konusu grubun özelliği ise aşırı sağ şeklinde tanımlanabilecek değerleri içselleştirmiş olmasıdır. Dahası PEGIDA gibi radikal örgütlerin Almanya’daki varlığı da devam etmektedir. Ülkenin Nazi geçmişi de göz önünde bulundurulduğunda, AfD vb. neo-Nazi yapılanmaların belirli bir toplumsal desteğe ulaşması şaşırtıcı değildir.

Kuşkusuz diğer Avrupa ülkelerinde de olduğu gibi, Almanya’da da aşırı sağın yükselişini tetikleyen çeşitli etkenler vardır. Bunların başında 1973 yılında yaşanan Petrol Krizi’ne dayanan ve 11 Eylül 2001 tarihli terör saldırılarıyla birlikte zirve noktasına ulaşan İslamofobi gelmektedir. İslam karşıtlığının Arap Baharı’ndan; bilhassa da Suriye İç Savaşı’ndan sonra göçmen karşıtlığını tetiklediği de bilinmektedir. Bu noktada ülkelerinde yaşadıkları ekonomik problemlerin ve sosyolojik değişimlerin nedeninin göçmenler olduğunun düşünen çeşitli kesimlerin zenofobiye sürüklendikleri görülmektedir.

Almanya’da aşırı sağın son dönemde yükseliş trendinde olmasında 24 Şubat 2022 tarihinde başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı’nın da kritik rol oynadığı ifade edilebilir. Zira savaşın ardından Kıta Avrupası, Amerika Birleşik Devletleri’yle (ABD) dayanışma içerisinde konumlanmış ve Rusya’ya ağır yaptırımlar uygulamıştır. Bu süreçte Moskova yönetiminin enerjiyi bir koz olarak kullanmasına karşılık Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, bir yandan Rus doğalgazına olan bağımlılığı azaltmak maksadıyla alternatif tedarikçi arayışlarına yönelmiş; diğer taraftan da petrolde tavan fiyat uygulamasını Rusya’ya karşı hayata geçirmiştir.

Bahse konu olan durum ise Avrupa’nın enerji kriziyle yüzleşmesini beraberinde getirmiştir. Bu da enerji fiyatlarının artmasına ve enerji ihtiyacı belirgin olan sanayi gibi sektörlerin sekteye uğramasına sebebiyet vermiştir. Böylelikle sıradan vatandaşların yaşam maliyetleri de artmıştır. Elbette Avrupa’nın endüstri devi olan ve AB’nin ekonomik anlamda itici gücü konumunda bulunan Almanya’nın da mevzubahis süreçten olumsuz etkilendiğini söylemek mümkündür. Nitekim aşırı sağcı gruplar da fakirleşmelerinin sorumluluğunu Kıta Avrupası’nın ABD’nin çıkarlarını merkeze alan kolektif tutumundan kaynaklandığını düşünmekte ve ülkelerinin kendi ulusal çıkarlarını merkeze alan politikalar yürütmesi gerektiğini savunmaktadır. Dolayısıyla aşırı sağın yükselişi Trans-Atlantik ilişkilerdeki çatlakların belirginleşmesi ve “Bölünmüş Batı” demektir.

Tahmin edileceği üzere, ülkelerin kendi ulusal çıkarlarını merkeze almasını savunan milliyetçi yaklaşım, sağ-popülist liderlerin aşırı sağ söylemleriyle birlikte keskin ulus-devletçi anlayışın yükselişi anlamına gelmektedir. Bu da aktörlerin kendi ulusal çıkarlarını AB’nin çıkarlarının üzerinde tutması gerektiğini dile getiren bir perspektife işaret etmektedir.

Böyle bir atmosferde AfD’nin lideri Tino Chrupella’nın AB’nin kontrollü biçimde dağıtılmasını savunan görüşlerinin gündeme gelmesi ise hiçbir şekilde tesadüf olarak nitelendirilemeyecek önemli bir hadisedir. Zaten AfD’nin 29 Temmuz 2023 tarihindeki parti kongresinde onaylanması beklenen seçim beyannamesinde de “Zorba AB’nin kontrollü bir şekilde dağıtılması” gibi bir vaadin bulunacağı bilinmektedir. Bu konuda Euractiv’e verdiği demeçte Chrupella, “Ulus-devletlerin potansiyelini kullanabilmek ve doğudaki köprüyü yeniden inşa edebilmek için Avrupa için bir sıfırlama talep ediyoruz.” açıklamasında bulunmuştur.[3]

Anlaşılacağı gibi AfD liderinin sözleri, aşırı sağın yükselişinin Avrupa entegrasyonunun önündeki en ciddi zorluk olduğunu ortaya koyması bakımından oldukça mühimdir. Çünkü aşırı sağın halihazırda İtalya’da iktidarda olduğu, İsveç’te koalisyonun bir parçasını teşkil ettiği, İspanya’da iktidara gelme ihtimalinin bulunduğu ve Fransa’da her geçen gün daha geniş toplumsal kesimlere ulaştığı realitesi, Almanya’da AfD’nin artan oylarıyla birlikte ele alındığında, AB projesinin geleceğinin tehlikede olduğu öne sürülebilir. Bu da parçalanmış ve çıkarları birbiriyle çatışan devletlerden oluşan bir Avrupa’nın habercisi olarak yorumlanabilir. Yani süreç, yalnızca “Bölünmüş Bir Batı”nın değil; aynı zamanda “Parçalanmış Bir Avrupa”nın ayak sesleirnin duyulmasına sebebiyet vermektedir. Buna “Eski Avrupa’nın Dönüşü” de denilebilir. Nitekim Chrupella’nın sözleri ve AfD’nin kongresinde seçim beyannamesine eklemeye hazırlandığı ifadeler de Alman sağının nihai hedefinin bu yönde olduğuna işaret etmektedir.


[1] “German far Right Surges in Polls, Alarming Mainstream Parties”, Euronews, https://www.euronews.com/2023/06/02/german-far-right-surges-in-polls-alarming-mainstream-parties, (Erişim Tarihi: 17.07.2023).

[2] “German Leader Confident That a Surging Far-Right Party Will Shrink Again Before the Next Election”, ABC News, https://abcnews.go.com/International/wireStory/german-leader-confident-surging-party-shrink-election-101268949, (Erişim Tarihi: 17.07.2023).

[3] “German Far-Right Works for EU’s ‘Controlled Dissolution’”, Euractiv, https://www.euractiv.com/section/politics/news/german-far-right-works-for-eus-controlled-dissolution/, (Erişim Tarihi: 17.07.2023).

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.

Benzer İçerikler