AB’nin “Genişleme Çıkmazı”

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Hiçbir devlet çatışma gölgesinde diğer devletlerle işbirliği yapmak istemeyecektir. Devletlerin sürekli tehditlere maruz kaldığı dünyada güvenliğin sağlanması büyük bir önem taşımaktadır. Nitekim Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesini Brüksel “varoluşsal bir tehdit” olarak algılamıştır. Avrupa Birliği’nin (AB) ortak güvenlik ve savunma politikasıyla ilgili yaşadığı zorluklar genişleme politikasını tekrardan gündeme getirmiştir.

1993 yılından önce Avrupa Topluluğu’nun siyasi gündeminde genişleme politikası yer almazken, komşu ülkelerle olan ilişkileri ticari ve yardım anlaşmaları üzerine kurulmuştur. Yugoslavya Savaşı’yla birlikte Avrupa, bölgesel güvenliğini sağlamak adına genişleme politikasına yönelme kararı almıştır. Avrupa Konseyi, 1993 yılındaki Kopenhag Zirvesi’nde yeni üyeler kabul etmenin güvenlik sorununa bir çözüm olabileceğini onaylamıştır. Böylelikle “Kopenhag Kriterleri” olarak adlandırılan AB üyeliğine ilişkin siyasi, ekonomik, idari ve yasal ölçütler belirlenmiştir.[1]

Genişleme politikası, Avrupa’nın iç ve dış güvenliğini tehdit eden devletlerin Birliğin normlarına, değerlerine ve yasalarına göre reform edilip entegre edilerek Avrupa’nın güvenlik tamponunu oluşturduğu bir yapıya dönüşmüştür. Avrupa Komisyonu, 1999 yılındaki Kosova Krizi’ndeyse bu sefer devletlerin Kopenhag Kriterleri’ne sadece siyasi açıdan uymalarının bile katılım müzakerelerine dahil olmak için yeterli bir sebep oluşturduğunu beyan etmiştir.

2004 yılında, bugüne kadar ki en büyük genişlemesini gerçekleştirdikten sonra Komisyon genişlemeye farklı bir yaklaşım benimsemiştir. Artık potansiyel bir genişlemenin beraberinde getirebileceği risklere ve dengesizliklere daha fazla dikkat etmeye başlamıştır. 2005 yılında Brüksel, gelecekteki genişleme müzakerelerinin “sonucu önceden garanti edilemeyen açık uçlu bir süreç” olacağını da belirtilmiştir. [2]

2004 yılındaki genişleme, Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından kıtayı yeniden birleştirmeyi amaçlamış olsa da[3] zaman içerisinde AB üye devletlerle yaşadığı entegrasyon sorunlarını ihmal etmiştir. Avrupa’da etnik milliyetçilik ve sivil milliyetçilik olmak üzere iki milliyetçilik türü vardır. Bu iki tür de egemenlik için yarışmaktadır. Post komünist Avrupa üye devletleri etnik ve kültürel çeşitliliği hedeflerken, Batı Avrupa ülkeleri ulusal kimlikleri ve liberal ilkeleri korumak istemektedir.

Post komünist üye devletlerin Birlik içinde yaşadığı entegrasyon sorununun bir nedeni ise her Avrupa ulusunun tarihsel deneyimlere ilişkin farklı bir algısı olabilir. Habermas’a göre; İkinci Dünya Savaşı’nın ışığında Avrupa, ulusal seferberliğin tehlikelerini anlamıştır. Bu nedenle uluslar üstü işbirliği biçimleri onlar tarafından kabul edilmektedir.[4] Başka bir deyişle Batı Avrupalılar, milliyetçiliğin yıkıcı karakterini algılamıştır. Orta ve Doğu Avrupa’da, aksine, Birliğe dahil olmak ve tanınmak için çabalayan geçiş toplumları, hızlı bir modernleşmenin getirdiği krize karşı tepkileri, ulus-devlete belirgin bir geri dönüş olmuştur.[5]

AB’nin verimliliği ve kalkınmasını korumak niyetiyle 2004 yılından sonra Brüksel genişleme politikasını çevresindeki ülkelerle farklı entegrasyon seviyeleriyle sürdürürken, Haziran 2022 tarihinde Ukrayna’ya “aday ülke” statüsü vermesi ve Ukrayna’nın AB üyelik müzakerelerini bu senenin aralık ayında başlatmak istemesi, tartışmalara neden olmuştur.

Ukrayna’nın bugünkü üye devletlere nazaran finansal anlamda zor durumda olması ve uyum fonlarından daha fazla faydalanma ihtimali bir sorun teşkil etmektedir. Buna ek olarak, üye devletlerin kendi çıkarlarını korumak adına uyguladığı veto haklarını kullanmasından dolayı Brüksel fikir birliği bulmakta zorlanmaktadır. Budapeşte, Ukrayna’nın AB’ye katılmasına karşı olduğunu açıkça ilan etmiştir.[6]

Ukrayna, demokrasi açığı ve yolsuzluk iddialarıyla AB’ye katılmak için sahip olması gereken Kopenhag Kriterleri’nden çok uzaktadır. Birliğin yeni üyeleri hazmetme kapasitesi de global olayların etkisiyle eskiye göre daha savunmasız bir hal almıştır. Bu riske rağmen Komisyon’un Ukrayna’nın üyeliği konusunda hızlı hareket etme çabası ve yaklaşık nerdeyse 20 yıldır Blok’a katılmak için bekleyen ülkeler, genişleme politikasının yeni doğasını gözler önüne sermektedir.

Geçmişte güvenlik tehditleri katalizör bir görev görüp Avrupa’yı genişletme politikasına teşvik etmiştir. Zamanla genişleme politikası, “Avrupa kıtasındaki güvenlik ve istikrara olumlu katkı sağlamanın” bir yolu olmaktan çıkmıştır.[7] Avrupa’nın hegemonya alanını büyütmek üzerine kurulu iç ve dış güvenliğini tehdit eden komşu ülkelerine tam entegrasyon için açık bir umut vermeyen bir politikaya dönüşmüştür.

Günümüzde ise Polonya, Macaristan ve Slovakya gibi üye devletler, AB’nin tek pazar isleyişini ve Avrupa anlaşmalarından doğan yasaların bütünlüğünü tehlikeye atmaktadır. Bu ülkelerde hukukun üstünlüğü erozyona uğramıştır. Komisyon, Ukrayna tahılına olan ihracat yasağını kaldırmasına rağmen Slovakya, Macaristan ve Polonya’nın tek taraflı bu yasağı sürdürmeye devam etmeleri,[8] üye devletlere karşı ciddi bir güç kaybı yaşadığını gözler önüne sermiştir. Ayrıca Slovakya’da Rusya yanlısı ve Ukrayna karşıtı yaklaşımıyla Roberto Fico’nun seçimleri kazanması,[9] halihazırda üye devletlerin AB’nin çizdiği yoldan giderek uzaklaştığının başka bir göstergesidir.

Bu olayların karşısında, birliğin Ukrayna’yla olan potansiyel genişlemesi Avrupa’nın arzuladığı güvenliği sağlamanın ve uluslararası alanda daha güçlü bir figür haline gelmesinin tam aksine Brüksel’i daha da zayıflatması muhtemeldir. AB’nin verimliliğini ve kalkınmasını daha fazla tehlikeye atmadan ilk kendi üye devletleriyle içinde yaşadığı uyuşmazlığı çözmesi gerekmektedir. Birlik içindeki üyelerin eşit haklara ve yükümlülüklere sahip olmalarından daha çok Avrupa’da üyeler arasında ayrım yapan asimetrik bir ilişki yapısı mevcuttur. Dahası Komisyon, Ukrayna’nın Birliğe katılımıyla ilgili aceleci yaklaşımıyla Avrupa çevresinde güvenliği sağlamak yerine itibarsızlaşma ve güven eksikliği yaratma riskiyle karşı karşıyadır.


[1] “Accession criteria (Copenhagen Criteria)”, Access to European Union law, https://eur-lex.europa.eu/EN/legal-content/glossary/accession-criteria-copenhagen-criteria.html, (Erişim Tarihi: 15.10.2023).

[2] “Conclusions of the Presidency, Brussels European Council, 16-17 December, 2004”, Council of the European Union 2005, https://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/ec/83201.pdf, (Erişim Tarihi: 15.10.2023).

[3] “The Enlargement of the Union”, European parliament,  https://www.europarl.europa.eu/factsheets/en/sheet/167/the-enlargement-of-the-union, (Erişim Tarihi: 15.10.2023).

[4] Verovšek, P. J. (2020). Integration after totalitarianism: Arendt and Habermas on the postwar imperatives of memory. Journal of International Political Theory16(1), 2-24.

[5] Habermas, J. (2001). Why Europe Needs a Constitution. New Left Review, 11(Sept/ Oct), pp. 5-26

[6] “Tough Issues To Clear Before EU Membership Talks With Ukraine, Hungray’s Orban Says”, Reuters, https://www.reuters.com/world/europe/tough-issues-clear-start-eu-membership-talks-with-ukraine-pm-orban-2023-09-29/, (Erişim Tarihi: 29.09.2023).

[7] “Conclusions of the Presidency, Helsinki European Council, 10-11 December, 1999’ Council of the European Union 1999, https://www.europarl.europa.eu/summits/hel1_en.htm, (Erişim Tarihi: 15.10.2023).

[8] “Poland, Hungary, Slovakia To Introduce Bans On Ukraine Grains”, Reuters, https://www.reuters.com/world/europe/eu-does-not-extend-ban-ukraine-grains-imports-neighbouring-eu-countries-2023-09-15/, (Erişim Tarihi: 15.09.2023).

[9] “Slovakia’s Fico Strikes Deal On Coalition After Election Win”, Reuters, https://www.reuters.com/world/europe/slovak-election-winner-sign-memorandum-with-prospective-government-partners-2023-10-11/, (Erişim Tarihi: 11.10.2023).

Lal İLHAN
Lal İLHAN
Lal İlhan, 2020 yılında Bologna Üniversitesi Siyasi Bilimler ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden "The Limits of Cosmopolitanism in the Era of Globalization" başlıklı bitirme teziyle mezun olmuştur. 2022 yılında Sapienza Roma Üniversitesi Kalkınma ve Uluslararası İşbirliği Bölümü'ndeki yüksek lisansını "Capitalism and Democracy; Undeniable Contradiction or Constructible Harmony" başlıklı teziyle tamamlamıştır. İleri derecede İngilizce ve İtalyanca bilen Lal’in başlıca ilgi alanları; Avrupa Birliği, uluslararası örgütler ve uluslararası kalkınmadır.

Benzer İçerikler