Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Soğuk Savaş’tan sonra “dünyanın jandarmalığını” üstlenmiş ve uluslararası sistemin tek kutuplu hale geldiği iddia edilmiştir. Ancak konjonktüre bakıldığında her ne kadar ABD’nin askeri ve siyasi gücü etkinliğini korusa da rakipleri hızla gelişmiş ve ardından uluslararası sistem çok merkezli bir yapıya bürünmüştür. Dolayısıyla söz konusu rekabetin nüfuz yarışı üzerinden şekillendiği ve dondurulmuş ihtilafların gündeme geldiği ileri sürülebilir. Bu çerçevede karşımıza çıkan meselelerden biri de Kosova-Sırbistan gerginliğidir.
Küresel ölçekte rekabet eden aktörlerin, gerek küreselleşme sebebiyle uluslararası toplumda kendileri aleyhine oluşabilecek tepkiler, gerekse uluslararası hukukun bağlayıcılığı hasebiyle doğrudan bir çatışmanın tarafı olmaktan kaçındığından bahsedilebilir. Örneğin Rusya-Ukrayna Savaşı sebebiyle Rusya’nın maruz kaldığı yaptırımlar ve uluslararası hukuka göre alınan kararlar, bu durumu anlaşılır kılmaktadır. Küresel rekabet, tarafların doğrudan müdahalelerinden ziyade ekonomik ve siyasi nüfuz mücadelesi şeklinde ilerlemektedir.
Washington birçok coğrafyada etkisini korumak için mücadele vermekte ve var olan düzeni korumaya öncelik vermektedir. Değişen küresel dinamikler sebebiyle eski sistem korunamadığı için yeni sistemde de etkin rol almayı hedeflediğinden bahsedilebilir. Buradan hareketle ABD’nin Avrupalı müttefiklerinin güvenlik kaygılarının giderilmesi noktasında inisiyatif aldığından bahsedilebilir. Bu sayede bir taraftan Trans Atlantik güvenlik ilişkileri sürdürülecek bir taraftan da ABD’nin rakiplerinin nüfuz elde etmesinin önüne geçilecektir. Söz konusu nüfuz mücadelesinin kendini gösterdiği konulardan biri Kosova-Sırbistan gerginliğidir.
Kosova, tarihsel süreç içerisinde çeşitli girişimlerde bulunmuşsa da 2008 yılında bağımsızlığını ilan etmiştir. Fakat Sırbistan tarafından tanınmaması, iki aktörün dolayısıyla bölgenin normalleşmesinin önüne geçmektedir. Sırp milli kimliğinde Sırp Ortodoks Kilisesi’nin önemi ve Panslavizm çerçevesinde Sırp-Rus ilişkileri düşünüldüğünde bölgede yaşanabilecek bir gerilim, Kremlin’in nüfuz alanını genişletmesi olarak algılanmakta ve engellenmesi hedeflenmektedir. Her ne kadar Avrupa Birliği (AB) arabulucu rolü oynasa da 2022 yılından beri yaşanan gerilimler artan bir ivmeyle devam etmektedir. 24 Eylül 2023 tarihinde yaşanan gelişmelerin ise bölgenin siyaseten istikrarsızlaştırılmasına sebep olduğu ileri sürülmüştür. Bu noktada ABD’nin Balkanlar’a ilgisi artmıştır.
Moskova, Ukrayna’daki savaşla beraber Batı’nın yaptırımlarına maruz kalmış ve ABD’nin etkin olduğu uluslararası sisteme alternatif bir güç merkezi inşası için adımlarını hızlandırmıştır. Tahıl ve enerjiyi koz olarak kullanan Rusya, bölgede yaşanacak olası bir gerilimde Sırbistan’la münasebetlerini derinleştirmek için uygun koşula sahip olacaktır. Nihayetinde bahse konu çatışmanın Avrupa’ya taşınması halinde gerilen ilişkiler, Avrupa’nın güvenlik endişelerinin artmasına sebep olacaktır. Bu noktada Washington söz konusu duruma proaktif bir politikayla yaklaşmaktadır.
Trans Atlantik güvenlik denklemine bakıldığında ABD ve Avrupalı aktörler arasındaki askeri ilişki Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) üzerinden sürdürülmektedir. Bu noktada bölgedeki olası risklerin önlenmesi ve siyasal istikrarın sağlanması için NATO caydırıcı bir aktör olarak görülmektedir. ABD’nin NATO üzerindeki etkisi düşünüldüğünde Washington’un Avrupalı müttefiklerinin güvenlik kaygılarını NATO aracılığıyla gidermeye çalıştığı ileri sürülebilir. 24 Eylül 2023 tarihli gerginliğe binaen NATO tarafından yapılan açıklamada, Kosova Barış Gücü’nün (KFOR) askeri varlığının güçlendirildiği duyurusu,[1] bu durumu kanıtlar niteliktedir. Batı Balkanlar’ın jeopolitik konumu düşünüldüğünde olası bir çatışmanın doğrudan Avrupa’yı etkilemesi, AB’nin siyasi ve ABD’nin de askeri gücünü hatırlatması sonucunu doğurmaktadır.
Üzerinde durulması gereken önemli hususlardan biri Priştine ve Belgrad’ın bu konuya yaklaşımıdır. Zira tarafların söz konusu gerginlikteki tutumu küresel aktörlerle ilişkilerini şekillendirmektedir. Buradaki ilk konu, Kosova’nın Batı’yı nasıl gördüğüdür. Kosova kozmopolit yapısı gereği siyasi istikrara yönelik birtakım sorunlarla uğraşmaktadır. Özellikle Kuzey Mitrovica, Zubin Potok, Leposavic ve Zveçan’ın demografik yapısı Priştine yönetimini siyasi bir sınava tabi tutmaktadır. Ayrıca Kosova’nın siyasi yalnızlıktan kurtularak Batı’ya yönelmek istediği ileri sürülebilir. Ancak AB arabuluculuğunda gerçekleşen normalleşme ilişkisindeki tutumu Priştine’yi bu hedeften uzaklaştırmıştır. Zira Kosova’nın yaklaşımına göre ilişkilerin normalleşmesinin yolu Sırbistan’ın onu tanımasından geçmektedir.
İfade edilmesi gereken bir diğer konu ise Sırbistan’ın Batı’ya karşı tutumudur. Belgrad’ın Kosova’ya kıyasla siyasi yalnızlıktan uzak olduğu ve görece siyasi istikrara sahip olduğundan bahsedilebilir. Bu durumun temel sebebi ise Rusya’yla derin münasebetleri ve Çin’le olan stratejik ortaklığıdır. Dolayısıyla Batı tarafından olası bir yaptırım söz konusu olduğundan Belgrad’ın seçeneksiz olduğundan bahsetmek güçtür. Ancak Sırbistan’ın Batı’ya arkasını dönmek yerine denge politikası izlediği ve Batı’yle entegrasyona önem verdiği özellikle de ekonomik açıdan AB’yi bir fırsat olarak gördüğünden bahsetmek mümkündür. Bu noktada Kosova-Sırbistan sorunu için Belgrad’ın her ne kadar Kosova’yı parçası olarak gördüğüne dair yorumlar olsa da Sırp Belediyeler Birliği’ne ya da benzeri bir yönetim erkine olumlu baktığından bahsedilebilir. Zira Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic’in Kosova’daki Sırp temsilcilerine bahsi geçen 4 belediyede yerel seçimlerin bir an önce düzenlenmesi için çağrıda bulunması,[2] bu durumu kanıtlar niteliktedir.
Kosova-Sırbistan ilişkilerinde NATO’nun oldukça etkili olduğundan bahsetmek mümkündür. NATO’nun sadece Avrupalı müttefikleri için bölgede varlık gösterdiğinden bahsetmek eksik bir yaklaşım olur. Zira Sırbistan, her ne kadar 24 Eylül’de yaşanan çatışma süreci olumsuz etkilese de Rusya ve Çin’le ilişkilerine zarar vermeden Batı’yla münasebetlerini derinleştirmeyi hedeflemektedir. Bu noktada Belgrad’ın yaşanılan gerilimde olası bir aşırılığa karşı Kuzey Kosova’daki Ulusal Emniyet Teşkilatı’nın görevini NATO liderliğindeki bir barış gücünün devralmasını talep etmesi,[3] Sırbistan’ın Batı’ya yaklaşımını ve kendi aleyhine oluşabilecek bir kamuoyunu engellemeye yönelik bir girişim olarak okunabilir.
Belgrad-Priştine hattında tarafların normalleşmeden uzaklaştığını ileri sürülebilir. Bu yüzden Batı’nın bölgedeki varlığını ve aktörler üzerindeki baskısını arttırması muhtemeldir. Bilhassa NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg tarafından yapılan açıklamada eski şiddetin geri dönüşüne izin verilmeyeceğinin vurgulanması,[4] Batı’nın tavrını kanıtlar niteliktedir. Bunun yanı sıra ABD’nin Sırbistan Büyükelçisi Christopher Hill’in yaptığı açıklamada Sırbistan’ın Kosova’yı tanımasını istemesi,[5] Washington’un iki aktör arasındaki ilişkilerle yakından ilgilendiğinin bir göstergesidir.
Tüm bunlardan hareketle Kosova-Sırbistan ilişkileri nezdinde dondurulmuş ihtilafın yeniden ortaya çıktığı ileri sürülebilir. Sorunun önemli unsurlarından biri olarak görülen Kosovalı Sırpların statüsünün ise uzun vadede tartışılacağı ve konunun uluslararası bir gündeme dönüşeceği öngörülebilir. ABD’nin ise küresel ölçekte rekabet ettiği Rusya ve Çin’in nüfuzunu genişletmesine karşı mevzu bahis gerilimdeki rolünü derinleştireceğinden bahsetmek mümkündür. Zira Washington ne bölgede ne de küresel ölçekte rakiplerine manevra alanı kazandırmak ve hegemonyasını kaybetmek istememektedir.
Sonuç olarak küresel siyasetteki güç mücadelesi farklı coğrafyalarda kendini göstermektedir. Kosova-Sırbistan arasındaki gerilim jeopolitik konumu hasebiyle AB ve dolayısıyla ABD tarafından bir risk olarak görülmektedir. Trans Atlantik güvenlik ilişkilerinin NATO üzerinden şekillendiği düşünüldüğünde Washington’un Avrupalı müttefiklerinin güvenlik kaygılarını gidermek ve Rusya’nın nüfuzunu engellemek için bölgede varlığını arttıracağından bahsetmek mümkündür. Gerek Belgrad’ın gerekse Sırbistan’ın tutumunun Batı’nın beklentisini karşılamaması hasebiyle iki aktör arasındaki gerilimin uluslararası alanda gündeme geleceği ve bu durumun Kosovalı Sırpların statüsü üzerinden şekillenebileceği öngörülebilir.
[1] “NATO Beefs Up İts Kosovo Force As The US Worries About A Buildup Of Serb Troops İn The Area”, APnews, https://apnews.com/article/kosovo-serbia-clashes-raid-police-f671bd21560f60bdca72d2daf7ce50ef, (Erişim Tarihi: 29.09.2023).
[2] “Vučić pozvao Srbe sa Kosova da izađu na izbore”, Aljazeera, https://balkans.aljazeera.net/news/balkan/2023/10/13/vucic-pozvao-srbe-sa-kosova-da-izadju-na-izbore, (Erişim Tarihi: 13.10.2023).
[3] “Serbia Demands That NATO Take Over Policing Of Northern Kosovo After A Deadly Shootout”, APnews, https://apnews.com/article/kosovo-serbia-shootout-nato-policing-vui-3d28b4431ffb3a0428899c59cef773e2, (Erişim Tarihi: 26.09.2023).
[4] “Stoltenberg: NATO neće dozvoliti reprizu nasilja iz 1990-ih”, Aljazeera, https://balkans.aljazeera.net/news/balkan/2023/10/9/stoltenberg-nato-nece-dozvoliti-reprizu-nasilja-iz-1990-ih, (Erişim Tarihi: 09.10.2023).
[5] “Хил: Би сакал Србија да сфати и да признае дека Косово е независна држава”, Slobodenpecat, https://www.slobodenpecat.mk/hil-bi-sakal-srbija-da-sfati-i-da-priznae-deka-kosovo-e-nezavisna-drzhava/, (Erişim Tarihi: 12.10.2023).