ABD’de Demokratların Seçim Kampanyasında “Çin Politikası”

Her ne kadar Sullivan, Pekin’deki temasları sırasında “ilişkileri sorumlu şekilde yönetmekten” bahsetse de bu sözlerin Çin nezdinde bir karşılığı olmayabilir.
Aynı Trump döneminde olduğu gibi Demokrat Biden yönetimi da Çin’le rekabeti “sorumlu şekilde yönetmekte” birtakım zorluklar yaşamaktadır.
Demokratların, en azından seçim kampanyası süresince “Trump’ın öngörülemezliğine” dikkat çekerek Çin’le ilişkileri yürütmeye çalışacağı söylenebilir.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

29 Ağustos 2024 tarihinde Pekin’i ziyaret eden Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, seçimleri kazanması halinde Kamala Harris başkanlığındaki Demokratların Çin’le ilişkileri “sorumlu bir şekilde yöneteceği” konusunda güvence vermiştir.[i] Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’le bir araya gelen Sullivan, verdiği mesajda Demokratların Çin’le “çatışma veya yüzleşmeden” kaçınmak istediğini söylemiştir.[ii] Bunu başarmak için Biden yönetimi, Pekin’le üst düzey ve açık iletişim kanallarının sürdürülmesine önem vermektedir. Çünkü karşılıklı görüş verişleri, olası bir gerginliğin çözümü-yatıştırılmasında hayati önemdedir.

Çin açısından bakıldığında, özellikle 2017 sonrası Trump dönemindeki belirsiz ve iniş çıkışlı politikalar, ikili ilişkilerin sağlıklı ve istikrarlı bir zemine oturmasına sürekli mâni olmuştur. Bu yüzden ABD’deki seçimlerden sonra Çin’in yeni Amerikan yönetimiyle bu ilişkileri rayına koyup koyamayacağına dair endişeleri sürmektedir. Çünkü Cumhuriyetçi ya da Demokratların Çin politikaları “aynılaşmaya” başlamıştır. Bunda Amerika’daki karar alıcıların ve kamuoyunun küresel politikalara dair benzeşen tutumları etkili olmuştur.

Demokrat aday Harris’in Çin’e bakış açısına dair de çok az şey bilinmektedir. Demokrat Kongresi’ndeki konuşmasında Harris, “21. yüzyılda rekabeti Çin’in değil, Amerika’nın kazanmasını” sağlayacağı sözü vermişti. Bu da Harris’in Amerikan ulusal çıkarları doğrultusunda selefi Biden’ın yolundan gideceği ve Çin’le rekabeti derinleştireceğinin işareti olarak yorumlanabilir.  

Diğer yandan Çin’in ABD’yle ilişkilerde verdiği mesajlar; istikrar, diyalog ve dünya barışının inşasına odaklanmaktadır. Xinhua’nın aktardığına göre Şi, görüşmeler sırasında Sullivan’a Pekin ve Washington’ın “dünya barışının istikrarlı bir kaynağı” olması gerektiğini söylemiş ve ülkesinin her zaman istikrarlı, sağlıklı ve sürdürülebilir bir Çin-ABD ilişkisi hedeflediğini yinelemiştir.[iii]

Sullivan’ın kullanmış olduğu “ilişkileri sorumlu şekilde yönetmek” ifadesinde ne kadar samimi olduğu tartışmalıdır. Çünkü 2 Ağustos 2022 tarihinde “Tayvan” üzerinden bir provokasyon deneyen ve Çin’le savunma bağlarının kopmasına neden olan da Biden yönetiminin kendisiydi. Bu yüzden Harris yönetiminde de ABD’nin Çin’le ilişkileri “sorumlu şekilde yöneteceğinin” garantisi yoktur. Bu noktada Biden yönetiminin Pekin’e “Trump yönetimine nazaran daha rasyonel ve istikrarlı bir ilişki kurma” sözü vermek istediği anlaşılabilir.

2017 sonrası Trump’ın başkanlığında ABD-Çin ilişkilerinde büyük dalgalanma ve hatta kırılmalar yaşanmıştı. Bunlardan en önemlisi Trump’ın Çin’e karşı ticaret savaşlarını başlatması olmuştur. Ayrıca, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Çin’in iç işleriyle ilgili birçok meselede radikal çıkışlarda bulunmuş ve ilişkilerde sağlıklı bir diyalog kurmak neredeyse imkânsız hale gelmişti. Bu suçlamalar; Sincan-Uygur Özerk Bölgesi, Tayvan, Hong Kong ve Covid-19 pandemisi gibi bir dizi alana yayılmıştı. Trump sonrası Çin’le ilişkilerde büyük bir değişiklik olmamış ve Demokrat Biden yönetimi, Pekin’le rekabeti sürdürmüştü. 

Ticaret savaşları, Trump sonrası ABD-Çin ilişkilerinde kalıcı hale gelmiş ve Amerikan ulusal-küresel çıkarları açısından vazgeçilmez görülmüştür. Çin’in ekonomik olarak ABD’yi geçerek dünyanın yeni süper gücü olmasını engellemek adına Cumhuriyetçi ya da Demokratların ortak misyonu ortaya çıkmıştır: O da Çin’in hızlı yükselişini durdurmaktır.

Aynı Trump döneminde olduğu gibi Demokrat Biden yönetimi da Çin’le rekabeti “sorumlu şekilde yönetmekte” birtakım zorluklar yaşamaktadır. Bunlar; Amerikan kamuoyu, Senato, Beyaz Saray, Pentagon, Merkez Haberalma Teşkilatı (CIA) ve diğer kurumlar arası çıkar farklılıklarından kaynaklanmaktadır.

Çin’le ilişkilerde odaklanılan hususlar Cumhuriyetçi ya da Demokratların iktidarlarında değişiklik göstermiştir. Trump başkanlığında ABD, Çin’in Sincan-Uygur Özerk Bölgesi ve Hong Kong ve Covid-19 gibi konulara odaklanırken, Biden başkanlığında Tayvan ve diğer Asya-Pasifik mevzularında yoğun bir politika izlenmiştir. Çin’i çevreleyen krizlerin arttırılması, son 10-15 yılda ABD’nin takip ettiği temel politika olmuştur. Bunun bir sonraki aşaması, Batı’daki kolektif savunma örgütlerinin Asya-Pasifik’e taşınması ve ABD’nin bölgede kendine bir koruma kalkanı oluşturması olacaktır.

Cumhuriyetçi Trump’ın “Önce Amerika” stratejisi, Asya-Pasifik’teki güvenlik ittifaklarını zayıflatabilir. Japonya ve Güney Kore’yle son dönemde kurulan askeri ortaklıkları bir kenara bırakırsak Tayvan, Cumhuriyetçilerin iktidarında ABD’den yeterli askeri desteği ve tam bir koruma garantisi alamayabilir. Diğer yandan Biden döneminde ABD’nin Tayvan’a yardım etme konusunda daha kararlı olduğu gözlemlenmiştir. Bu yüzden Demokratlar, “olası Trump iktidarını” Asya-Pasifik’teki müttefiklerine birer tehdit olarak gösterme eğilimindedir.  Aynı şekilde Çin’le kurduğu diyalogda Biden yönetimi, Trump’ın irrasyonel politikalarına dikkat çekmektedir.

Fakat Çin’in çıkarları söz konusu olduğunda Trump’ın da tercih edilebilir olduğu söylenebilir. Çünkü Trump, özellikle Tayvan, Güney Kore ve Japonya’yla kurulan askeri ortakların maliyetlerini sorgulayarak bunların karşılığını almak isteyebilir ve gerekirse bu aktörlerle bağları zayıflatma yoluna gidebilir.

Sonuç olarak Çin’in ABD’yle ilişkileri rayına oturtabilmesi noktasında Demokrat ya da Cumhuriyetçi iktidarların kendine özgü zorlukları olacağı söylenebilir. Her ne kadar Sullivan, Pekin’deki temasları sırasında “ilişkileri sorumlu şekilde yönetmekten” bahsetse de bu sözlerin Çin nezdinde bir karşılığı olmayabilir. Demokratların, en azından seçim kampanyası süresince “Trump’ın öngörülemezliğine” dikkat çekerek Çin’le ilişkileri yürütmeye çalışacağı söylenebilir. Bu süreçte Biden yönetimi, dış politikada yeni bir kriz istemeyecektir.


[i] “US assures China that Kamala Harris would ‘responsibly manage’ ties”, Financial Times, https://www.ft.com/content/be95e0fa-f9ca-4c42-9dc3-dc57e5a57c56, (Erişim Tarihi: 30.08.2024).

[ii] Aynı yer.

[iii] Aynı yer.

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.

Benzer İçerikler