ABD Gelecek On Yılda Çin’i Geçebilir mi?

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden, 12 Ekim 2022 tarihinde yayımlanan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nin önsözünde, Çin’le rekabette gelecek on yılın belirleyici olacağını söylemiştir.[1] Biden’a göre; eğer ABD, hızlı ve pragmatik hareket etmezse uluslararası düzenin geleceğini şekillendirme fırsatını kaybedecektir.[2] Dolayısıyla Washington yönetimi, gelecek on yıl boyunca “tek stratejik rakip” olarak gördüğü Çin’i küresel rekabette geçebilmek için mücadele edecektir. Peki bunu gerçekleştirmek için ABD’nin izleyeceği strateji nedir? Başarılı olabilecek midir? Çin’in rekabette avantajlı ve dezavantajlı olduğu alanlar nelerdir? Rekabetin en tehlikeli yanları nelerdir?

ABD, Çin’le olan rekabette öne geçebilmek için ilk olarak, yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli yatırımlar yapılmasını savunmaktadır. Bunun dışında Washington’un Hint-Pasifik’te askeri işbirliği çabalarını arttırması ve Pekin’in bölge devletlerinin teknolojik ve siber altyapısına dönük oluşturduğu tehditleri önlemesi hedeflenmektedir. Çünkü Hint-Pasifik’te Washington’un askeri ve ekonomik açıdan Pekin’e üstünlük kurabilmesi için öncelikle Çin’in buradaki varlığını sınırlandırması gerekmektedir. Bunun ilk yolu ise bilgi güvenliğini sağlamak ve siber caydırıcılığı oluşturmaktan geçmektedir. Zira Çin, söz konusu rekabette lider konumuna ulaşabilmek maksadıyla küresel teknoloji kullanımındaki yeteneklerini arttırmaktadır.

ABD ise Çin’i Hint-Pasifik’in siber güvenliğine dönük ciddi bir tehdit olarak görmektedir. Buradaki temel zorluk, Amerikan askeri teçhizatlarının bölgeye ihraç edilmesinden sonra bu askeri teknolojilerin stratejik rakip olarak gördüğü Çin’in eline geçme tehlikesidir. Çünkü Pekin, bölge ülkelerinin siber altyapısına yatırım yapmaktadır. ABD ise Hint-Pasifik devletlerine Çin tarafından sağlanan teknolojik altyapıya güvenmenin içerdiği riskleri anlatmakta ve bu bağlamda “özgür ve açık bir siber ekosistem” geliştirmek amacıyla bölge devletleriyle işbirliğini hızlandırmaktadır.[3] Ancak Çin’in Hint-Pasifik’teki teknolojik yatırımlarının gelecek on yıl içerisinde artarak devam etmesi, ABD’nin buradaki askeri ve ekonomik etkinliğini sınırlandırmaya devam edecektir.

Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde belirtildiği üzere, ABD’nin Çin’i geçebilmek için yüzleşmek zorunda olduğu bir diğer stratejik zorluk, Çin’in demokratik olmayan yönetim tarzını bölgeye ihraç etmeye çalışmasıdır. Bu yönüyle Çin, uluslararası barış ve istikrara meydan okumaktadır. Bunun yanı sıra Pekin’in liberal olmayan bir ekonomi modelini benimsemesi ve bunu bölgeye ihraç etmesi, Washington tarafından “demokratik ve açık Hint-Pasifik stratejisine” dönük bir tehdit olarak görülmektedir.

Küresel liberal ekonomik düzene uyum sağlaması konusunda Pekin’e baskı yapan ABD, Çin’in söz konusu politikalarının bölgeye açılmasına engel oluşturduğunu düşünmektedir. Washington’un Hint-Pasifik devletleriyle serbest ticaret anlaşması imzalamaktan uzak durmasının sebebi de uzun zamandır gündeme getirilen, iddia edilen Pekin’in bu devletleri borç tuzağına sürüklemesi olasılığı olarak ifade edilmektedir.

Bölge devletlerinin Çin yatırımlarıyla beraber teknoloji firmalarını da ülkelerine çekmesi, Washington tarafından bir tehdit olarak görülmektedir. Bunun bir ulusal güvenlik riski oluşturduğu iddia eden Anglosakson devletleri, Çin’in teknoloji firmalarına yaptırım getirirken; Hint-Pasifik devletlerinin halen “bu tehlikeye” açık olması, ABD’nin bölgedeki ekonomik varlığını sınırlandıran en önemli faktörlerden biri olarak görülmektedir.

Gelecek on yılda ABD’nin Çin’le rekabette karşılaşacağı bir diğer önemli zorluk ise Tayvan’la ilgili bir küresel bir krizin patlak verme ihtimalidir. Bu durumda Çin ya da ABD, hızlı bir düşüşe ya da yükselişe geçecektir. Söz konusu krizin doğru bir şekilde yönetilmesi, Washington’un en temel stratejik zorluklarından birisi olacaktır. Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde Tayvan’ın bağımsızlığını desteklemediği açıkça belirten ABD, “tek Çin” politikasına bağlı kalmaya devam edeceğini tekraren vurgulamıştır. Bunun yanı sıra Tayvan’ı askeri açıdan desteklemeyi de sürdüreceğini belirten ABD’nin temel stratejisi, Çin’in yanı başında “donmuş bir kriz” yaratmak ve bu sayede gelecek on yıl içerisinde onu geçebilmektir. Bir diğer ifadeyle ABD’nin Çin’i gelecek on yılda geçebilmesinin önünde birtakım askeri, ekonomik, siyasi zorluklar vardır. Bu engelleri aşabilmenin en kolay ve pragmatik yolu, Pekin’i yanı başında “içinden çıkılması zor bir krizle” baş başa bırakmaktır.

ABD’nin izleyeceği başlıca strateji, küresel rekabetin askeri, ekonomik ve siyasi alanlarında “entegre caydırıcılık” oluşturmak suretiyle Çin’i geri itmektir. Bunun temelinde ise ABD’nin kriz stratejisi yatmaktadır. Tayvan, Myanmar, Sri Lanka ve diğer bölgesel krizler aracılığıyla Çin’in dikkatini başka yöne çekmek, Pekin’in ekonomik ve askeri açıdan yükselişini sınırlandırabilir. Bu bağlamda ABD, Çin’in bu krizlere müdahil olarak stratejik hata yapmasını beklemektedir. Yani Washington’un başarılı olabilmesi, çoğunlukla Çin’in bu rekabette yapacağı hatalara bağlıdır.

Uluslararası düzeni yeniden şekillendirmek için süregelen rekabette Çin’in avantajı; ABD’ye ekonomik, diplomatik, askeri ve teknolojik açıdan meydan okuyabilecek tek rakip olmasıdır. Dezavantajı ise yakın çevresinde ABD tarafından kışkırtılan sosyo-politik, ekonomik ve askeri krizlerin içerisine giderek daha fazla müdahil olmasıdır. Çin, bu krizlere atılmaya devam ettiği sürece ABD küresel rekabette daha hızlı ilerleyecek ve sonunda onu geçebilecektir. Rekabetin en tehlikeli yanı ise Tayvan başta olmak üzere bölgede ortaya çıkabilecek krizlerin tüm dünyayı etki altına alma ihtimalidir.


[1] “National Security Strategy”, The White House, https://www.whitehouse.gov/wp-content/uploads/2022/10/Biden-Harris-Administrations-National-Security-Strategy-10.2022.pdf, (Erişim Tarihi: 19.10.2022).

[2] Aynı yer.

[3] “US Focused On Expanding Security Tie-Ups İn Indo-Pacific: Alejandro Mayorkas”, Livemint, https://www.livemint.com/news/world/us-focused-on-expanding-security-tie-ups-in-indo-pacific-alejandro-mayorkas-11666081402442.html, (Erişim Tarihi: 19.10.2022).

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.

Benzer İçerikler