Amerika Birleşik Devletleri (ABD), kritik mineraller tedarik zincirinde Çin’in küresel hâkimiyetine karşı kapsamlı bir strateji geliştirmektedir. Son dönemde Ukrayna’yla imzalanan kritik mineraller anlaşması ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ne (DKC) yönelik Temsilciler Meclisi oturumunda yapılan tartışmalar, Washington’un bu alandaki önceliklerini gözler önüne sermektedir.[1][2] ABD’nin bu girişimleri, sadece enerji ve teknoloji sektörlerine yönelik ekonomik hamleler değil, aynı zamanda Çin’in madencilik sektöründeki etkisini zayıflatmaya yönelik uzun vadeli jeopolitik hamlelerdir. ABD’nin bu girişimleri, özellikle Çin’in dünya genelinde kritik mineraller üzerindeki tekelini kırma ve ABD’nin bu alandaki stratejik bağımlılığını azaltma çabalarının bir göstergesidir.
ABD, savunma sanayii, yenilenebilir enerji ve teknoloji alanlarında hayati öneme sahip kritik mineraller konusunda ciddi bir tedarik sorunu yaşamaktadır. Ülkedeki madencilik altyapısının yetersiz olması ve çevresel düzenlemelerin getirdiği kısıtlamalar, ABD’yi dış tedarikçilere bağımlı hale getirmiştir. Çin, özellikle kobalt, lityum ve nadir toprak elementleri alanında küresel piyasada hâkim konumda bulunmaktadır. ABD’nin Ukrayna’yla yaptığı anlaşma ve DKC’ye yönelik artan ilgisi, bu bağlamda ele alındığında, kritik mineraller konusunda tedarik zincirinde daha aktif bir rol oynamayı hedeflediğini göstermektedir. Çin’in DKC’deki kobalt madenciliğinde hâkimiyet kurması ve ABD’nin bu kaynaklara erişiminin sınırlanması, Washington’un bölgede daha aktif olma çabalarını tetiklemektedir. Bu çerçevede ABD, DKC yönetimini kendisiyle daha fazla işbirliği yapmaya teşvik ederek Çin’in bu ülkedeki madencilik sektöründeki rolünü zayıflatma çabalarını hızlandırmaktadır.
ABD’nin Ukrayna’yla yaptığı kritik mineraller anlaşması, sadece ekonomik bir işbirliği değil, aynı zamanda Çin’in Avrupa’daki etkisini kırmaya yönelik stratejik bir hamledir. Ukrayna’nın lityum ve nadir toprak elementleri açısından önemli bir potansiyele sahip olduğu göz önüne alındığında, Washington’un bu alandaki yatırımlarını artırma hedefiyle hareket ettiği anlaşılmaktadır. ABD, bu anlaşmayla Çin’in Avrupa’da kritik mineraller üzerindeki etkisini azaltmayı ve Ukrayna’nın savaş sonrası ekonomik yapılanmasına katkı sağlayarak stratejik bağımlılığını artırmayı amaçlamaktadır. ABD’nin Avrupa’daki kritik mineraller tedarik zincirindeki etkisini genişletme hedefiyle hareket ettiği görülmektedir. Bu bağlamda Ukrayna’yla yapılan anlaşma, ABD’nin Çin’e yönelik uzun vadeli bir karşı hamlesi olarak değerlendirilmektedir.
ABD Temsilciler Meclisi’nde düzenlenen bir oturumda Çin’in DKC’deki madencilik faaliyetleri gündeme getirilmiştir.[3]ABD’nin DKC’ye yönelik ilgisinin altında, Çin’in küresel madencilik hâkimiyetine doğrudan meydan okuma hedefi bulunmaktadır. Washington, DKC’deki maden kaynaklarını Batılı şirketlere açmayı ve Çin’in bölgedeki varlığını kırmayı planlamaktadır. Çin ise DKC’deki hâkimiyetini korumak için ekonomik teşvikleri artırarak ve yerel hükümetlerle işbirliğini güçlendirerek ABD’ye karşı koyma stratejisi izlemektedir.
ABD’nin Ukrayna ve DKC üzerinden kritik mineraller konusunda attığı adımların küresel etkileri büyük olacaktır. Bu süreç, ABD-Çin ekonomik savaşını madencilik sektörüne taşıyacak ve DKC’de siyasi istikrarsızlığın artmasına neden olabilecektir. Çin ve ABD arasındaki rekabetin, DKC yönetimi üzerindeki baskıyı artıracağı ve bölgedeki istikrarsızlığı derinleştireceği öngörülmektedir. Yeni ekonomik yaptırımlar ve ticaret engelleri ile Çin’in ABD’nin müdahalelerine karşılık olarak kritik mineraller ihracatına kısıtlama getirme ihtimali de bulunmaktadır. Bu durum, küresel piyasalarda fiyatların yükselmesine ve ABD’nin alternatif tedarik arayışlarının hızlanmasına yol açabilecektir. Washington’un Avustralya, Kanada ve Güney Amerika ülkeleriyle daha fazla işbirliği yaparak Çin’in madencilik sektöründeki hâkimiyetini kırmaya çalışacağı değerlendirilebilir. ABD’nin Ukrayna’daki yatırımlarının, savaş sonrası ülkenin Avrupa’nın kritik mineraller merkezi haline gelmesine katkı sağlayacağı da muhtemeldir.
Sonuç olarak ABD’nin Ukrayna ve DKC’de attığı adımlar, kritik minerallerdeki Çin hâkimiyetine karşı küresel bir karşı hamle niteliğindedir. Bu stratejinin başarıya ulaşıp ulaşmayacağı, ABD’nin alternatif tedarik zincirlerini ne kadar güçlü inşa edebileceğine bağlı olacaktır. Eğer Washington, DKC ve Ukrayna’da etkin bir varlık oluşturabilirse, Çin’in madencilik sektöründeki hâkimiyetini kırma yönünde önemli bir adım atmış olacaktır. Ancak Pekin’in bu hamlelere nasıl bir karşılık vereceği, önümüzdeki yılların en kritik jeopolitik meselelerinden biri olmaya devam edecektir.
ABD ve Çin arasındaki rekabetin kritik mineraller alanında yeni bir Soğuk Savaş dinamiği oluşturacağı öngörülebilir. ABD’nin Ukrayna ve DKC’deki yatırımları, Batılı şirketlerin madencilik sektöründeki etkisini artırabilirken, küresel madencilik piyasalarında fiyat dalgalanmaları yaşanması muhtemeldir. Çin’in kritik mineraller konusunda Rusya ve diğer BRICS ülkeleri ile işbirliğini artırması ve ABD’nin uzun vadeli stratejisinin başarılı olması durumunda küresel teknoloji ve enerji sektörlerindeki tedarik zinciri dengelerinin değişmesi beklenmektedir.
[1] “Zhao Ziwen, “US Lawmakers Urged to Stop China’s Critical Minerals Exploitation in DR Congo”, South China Morning Post, https://www.scmp.com/news/china/diplomacy/article/3303889/us-lawmakers-urged-stop-chinas-critical-minerals-exploitation-dr-congo, (Erişim Tarihi: 26.03.2025).
[2] “Exclusive: The Full Text of the Final US-Ukraine Mineral Agreement”, Kyiv Independent, https://kyivindependent.com/exclusive-the-full-text-of-the-final-us-ukraine-mineral-agreement/, (Erişim Tarihi: 26.03.2025).
[3] Aynı Yer.