Abbas’ın Merceğinden Arapların Yemen Üzerinden Birlik Teşebbüsü

Paylaş

Mart sonunda gerçekleşen Arap Ligi’nin 26. zirvesinde, Yemen’de Hutsilere karşı düzenlenmekte olan askerî operasyon ve aşırı unsurlarla mücadele için ortak Arap gücünün oluşturulmasının prensipte kabul edilmesi öne çıkmıştır. Arap yönetimlerinin arasında ortak hedefin ve ortak aracın belirlendiği izlenimi verilmiştir. Birleştirici unsurlar Yemen’de “önceki siyasi dengeye geri dönülmesi” hedefi ve bölgedeki IŞİD tehdidi ile mücadele olarak ifade edilebilir.

Filistin’den ziyade yukarıda bahsedilen bu unsurların birleştirici öğe olarak algılanması ve kamuoyu ile paylaşılması Arap devletlerinin Filistin-İsrail sorununa ve Filistin’in iç siyasetine yönelik niyetleri ve politikaları açısından düşündürücüdür. Filistin sorunu Arap yönetimleri ve kamuoyu için önemli gündem maddesi olmuş ve değişen hedeflerine göre kendi çıkarları için kullanılmıştır. Bu bağlamda Arap birliği mesajının verildiği zirvede Filistin Otoritesi lideri Mahmud Abbas’ın konuşmasına değinilmesi gerekmektedir. Bu yazıda Abbas’ın konuşması Filistin’in Arapları birleştirici unsur olduğu tezi bağlamında değerlendirilecektir.

Arap ülkelerinin desteği Filistin sorunu tarihi boyunca önemli olagelmiştir. Filistin Kurtuluş Örgütü’nün kurulması örnek olarak verilebilir. Öte yandan Arap yönetimlerinin Filistin politikaları, ulusal kurtuluş hareketi için sorun da teşkil etmiştir. Özellikle Soğuk Savaş döneminde Filistinli örgütler; İsrail, ABD’nin yanında Arap ülkelerine karşı da siyasi mücadele vermiştir. Başka bir deyişle Arap ülkelerinin Filistin’e “destek olduğu” ifadesi bugün dahi tartışmalı bir konuyu oluşturmaktadır. Ayrıca Filistin’deki açmaz, siyasal İslam’ın Orta Doğu’da ortaya çıkışında ve taraftar bulabilmesinde etkili olmuştur.

Arap ülkeleri arasında birliğin Yemen operasyonu ve ortak askerî gücün oluşturulması ile sağlanacağına dair ifadelerin sorgulanması için El-Fetih liderinin konuşmasının kullanılabileceği düşünülmektedir. Genel itibariyle Abbas, Filistin’in Araplar için birleştirici unsur olmaya devam edebileceğini çeşitli etmenlere başvurarak göstermiş ve Arap yönetimlerinin bu yöndeki politikalarını hatırlatmıştır. Arap Ligi zirvesinde öne çıkan iç karışıklıklara, şiddet olaylarına karşı siyasi birliğin sağlanması hedefine Abbas konuşması bütününde destek vermiştir. Yemen’de siyasi diyaloga şans verilmesi gerektiğini de eklemiştir. Gerek barış süreci çerçevesinde gerekse ulusal uzlaşma temelinde Filistin’de de “birlik sorununun” bulunduğuna dikkat çekmiştir. Filistin-İsrail sorununun çözümüne ilişkin Arap yönetimlerinin öne sürdüğü barış planlarına ve ilgili kararlara değinmiştir. İki devletli çözümün hâlâ masada olduğunu, Arap planlarının uygulanacağını kaydetmiştir. Başka bir deyişle Arap devletlerinin sorumluluğu olduğunu hatırlatmıştır. Abbas’ın değindiği Arap Barış İnisiyatifi, 2000’li yılların başında Suudi Arabistan’ın öncülüğünde hazırlanmıştır, İsrail’in Arap devletlerince tanınması için çeşitli şartlar öne sürmektedir. Abbas, Gazze’de ve Batı Şeria’da ayrı özerk yapıların oluşturulmak istendiğini İsrail’den isim vererek kamuoyu ile paylaşmış, Arap dünyasına birlik içerisinde mücadele edebilecek bir alan daha sunmuştur.

Mahmud Abbas’ın bir başka dile getirdiği konu da Filistin idari sisteminin işleyişine dair Arap yönetimlerinin aldığı bazı kararların uygulanmaması olmuştur. Filistin Otoritesi’ne mali desteğin verilmesi yönündeki 2012 tarihli kararı hatırlatmış ve uygulamaya geçilmesini istemiş, maddi yardım sözünün tutulması çağrısında bulunmuştur. Başka bir deyişle ortak siyasi askerî gücün oluşturulması gibi büyük hedefler benimsenirken Filistin sorununun çözümünün veyahut Filistinlilere günlük hizmetlerin sunulabilmesinin önündeki engellerin kaldırılmasına dair adımların atılmadığının altını çizmiştir.

Gerek barış sürecinin başlatılmasında gerekse Filistinlilerin günlük yaşantılarında karşılaştıkları sorunların giderilmesine ilişkin mesajlarına Abbas, Kudüs gibi önemli ve sembolik değeri yüksek bir konuyla devam etmiştir. Netanyahu hükümetinin, kent üzerindeki politikalarını hatırlatmıştır. Abbas, Yahudi yerleşimleri ve dini alanlardaki düzenlemeler gibi politikalarla Filistin-İsrail sorununun niteliğinin değiştirilip dini boyuta taşınmasının amaçlandığına dikkat çekmiştir. Başka bir deyişle, Filistin’de salt Arap dünyasını değil tüm Müslümanların dikkatini çekebilecek, birlik oluşturabilecek Kudüs gibi bir öğenin mevcudiyetini hatırlatmıştır. Arapları, Kudüs’ü ziyaret etmeye çağırmış ve böylelikle destek olunmasını, birliğin sağlanmasını hedeflemiştir.

Abbas, Kudüs gibi Müslümanların ortak endişesi olan/olabilecek bir konunun yanında Hamas’a da değinerek Filistin’de birlik sorunsalının altını çizmiştir. Yemen’in, Suriye’nin, Irak’ın ve Libya’nın yanı sıra Filistin’de de ulusal birliğin sorunlu olduğunu, istikrarsızlığa ve şiddet olaylarının çıkmasına neden olabildiğini hatırlatmıştır. Ulusal uzlaşmanın ve Filistin’de birliğin sağlanması adına Gazze’de taraflar arasında çeşitli görüşmelerin yapıldığını fakat İsrail gibi Hamas’ın da ilerlemeler karşısında engel çıkardığını savunmuştur. Örgüte yönelik ifadeleri hem Arap ülkeleri içerisinde hem de Arap ülkeleri arasında birliğin sağlanması başlıkları altında değerlendirilebilir. Burada önemli olan nokta Abbas’ın ülkelerin içişlerine karışılmadığını vurgulaması olmuştur. Bu tarz bir açıklama Filistin diplomasinin her devletle mesafeyi koruma politikasına örnek teşkil edebilir çünkü her kesimden destek almayı hedeflemektedir.

Sonuç olarak, Arap devletlerini ve halkını birleştirici unsur olarak Filistin en azından söylemde kullanılmaya, her zirvede görüşülmeye devam edilmektedir. Nitekim Mısır lideri El-Sisi, Filistin sorununun bölgesel istikrarın güçlenmesinde kilit faktör olduğunu Arap Ligi’nin 26. zirvesinde dile getirmiştir. Diğer taraftan Filistin ulusal mücadelesi tarihi boyunca Arap yönetimlerinin izlediği siyasetin ne kadar yararlı ve etkili olduğu tartışmalıdır. Ayrıca hafta sonu düzenlenen zirvede Yemen operasyonuna desteğin ve ortak askerî güç hedefinin nispeten daha yüksek sesle dile getirilmesi Filistin’e verilen önemin söylemde kaldığını düşündürtmektedir. Hizbullah ve Yemen’deki Hutsiler; zirvede değinilen konuları, alınan kararları Arap devletlerinin Gazze’ye yönelik faaliyetlerine göndermede bulunarak eleştirmiştir. İsrail’in Gazze saldırıları karşısında Arap yönetimlerinin neden ortak gücün oluşturulması fikri ile gelmedikleri sorgulanmıştır. İsrail’e karşı silahlı mücadeleye girişilmesi ise Filistin’in meşru temsilcisinin silahı bırakmış olması ve müzakere yoluyla sorunun çözülmesini kabul etmesiyle yakından ilintilidir.

Doç. Dr. Ceren GÜRSELER SOLAK
Doç. Dr. Ceren GÜRSELER SOLAK
ANKASAM Uluslararası Hukuk Danışmanı

Benzer İçerikler