2024 yılı, enerji alanında dönüşümsel etkilerin yaşandığı, değişimlerin arttığı ve enerji jeopolitiğinin yeniden şekillendiği kritik bir dönem olarak tarihe geçmiştir. Yenilenebilir enerjiye yönelik yatırımlar yoğunlaşmış, nükleer enerjinin yeniden kullanımı yükselmiş ve yapay zekaya olan ilgi artmıştır. Küresel jeopolitik gerilimler, enerji dinamiklerini şekillendirirken bununla beraber enerji teknolojilerinin de öncüsü ve tetikleyicisi haline gelmiştir.
Yenilenebilir enerjinin rolünün tartışılmaya devam ettiği bu dönemde öne çıkan en büyük ülkelerden birisinin Çin olduğu saptanmaktadır. 680 milyar dolarla temiz enerji yatırımlarında açık ara en büyük payın Çin’den geldiği ve onu Avrupa Birliği (AB) ile Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) izlediği görülmektedir. Küresel temiz enerji dönüşümde bu üç bileşenin toplam küresel kapasitenin %60’ını oluşturulduğu görülmektedir.[1]
Enerjide yapılacak her türlü ar-ge gelişimi ve teknolojik çalışmaların enerji güvenliği üzerinde jeopolitikten daha kilit bir rol oynadığı söylenebilir. Özellikle hammadde alanında Çin’in süper emtia döngüsü üzerine ekonomik paradigmaları küresel talep yönünün güçlenmesi, arzı ve daha önemlisi öngörüleri belirlemektedir. Lakin dünyanın küreselleşme çabaları artan göç krizleriyle başarısızlıklara sürüklenirken, akademik çalışmaların da ulusal sınırlara çekilmesi teknolojik gelişimin küresele yayılmasının önüne geçebilir.
Öte yandan enerji depolamanın giderek artması ülkeler için yeni enerji ekonomisi modellemelerine başladığını ve önümüzdeki yıllarda kalkınma ekonomisinin baş aktörü olacağının sinyallerini vermektedir. Lityum-iyon piller ve ağ ölçeğinde enerji depolama çözümleri gibi gelişmiş enerji depolama sistemlerinin geliştirilmesi ve kullanıma sunulması, enerji sistemlerinin dayanıklılığını artıracaktır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kesintili doğasını dengeleyerek enerji arzı kesintisi riskini azaltarak daha istikrarlı bir ekonomik ortam yaratılmasına yardımcı olacaktır.
Bir diğer alanın hidrojen konunda açılması ise yeni alternatiflerle beraber arz güvenliğine katkı sunmaktadır. Yeşil hidrojen üretimine odaklanmak, özellikle Avrupa, Japonya ve Orta Doğu gibi bölgelerde yeni sanayi sektörlerinin açılmasına yol açacaktır. Bu, yeni tedarik zincirleri, iş yaratımı ve ekonomik çeşitlenme sağlayacaktır. Hidrojenin, çelik, çimento ve ağır taşımacılık gibi endüstriler için temiz bir enerji taşıyıcı olarak potansiyeli, karbon ayak izlerini azaltacak ve küresel sanayi ekonomilerinin büyümesini destekleyecektir.
Petrol ve gaz sektöründeki dev şirketler, enerji geçişine uyum sağlamak amacıyla temiz enerji yatırımlarını artırmaya yönelik önemli adımlar atmıştır. 2024 yılında bu yatırımlar 30 milyar dolara ulaşmış, bu miktarın yaklaşık %50’si birleşme ve satın almalara yönlendirilmiştir. Bu, sektörde dönüşüm çabalarının yalnızca finansal destekle sınırlı olmadığını, aynı zamanda stratejik işbirlikleri ve şirket varlıklarının yeniden düzenlenmesini de içerdiğini göstermektedir. Mutlak değerlerdeki bu artışa rağmen temiz enerji yatırımları toplam sermaye harcamalarının yalnızca %4’ünü oluşturmaktadır. Bu oran, sektörün henüz enerji dönüşümünü önceliklendirme konusunda istenen düzeye ulaşmadığını ortaya koymaktadır.
Gerçek rakamlarla beraber dünyanın hala 2050 hedeflerine uzak olduğu görülmektedir. Petrol ve gazın liderliğinin devam edeceği özellikle doğalgaz altyapılarının dönüştürülmesiyle doğalgazın küresel talebinin artması içten bile değildir. Bununla beraber 2030 yılında beklenen fosil yakıtların pik tüketimi ilerleyen dönemlerde ülkelerin bu kaynaklara bağımlılığını arttırarak fosil yakıtlara olan talebi betonlaştıracaktır. Burada doğalgazın en önemli bileşenlerinden birisi olan sıvılaştırılmış doğalgazın (LNG) enerji sektöründeki dominasyonu, 2024 yılı itibariyle çoğu yakıtın önünde görülmektedir.
Uluslararası Enerji Ajansı (UEA), bu durumu analiz ederek aşırı yatırım riskinin sektöre gölge düşürdüğünü belirtmektedir. Dünya, 2050 yılına kadar net sıfır emisyon hedeflerini gerçekleştirmek ve iklim değişikliğiyle mücadele etmek için hızla hareket etmek zorundadır. Enerji geçişi, yalnızca iklim hedeflerini gerçekleştirme amacıyla değil, aynı zamanda sektördeki ekonomik verimliliğin korunması ve finansal kayıpların önlenmesi açısından da kritik öneme sahiptir. Enerji geçişi, yalnızca iklim hedeflerini gerçekleştirme amacıyla değil, aynı zamanda sektördeki ekonomik verimliliğin korunması ve finansal kayıpların önlenmesi açısından da kritik öneme sahiptir. Bunun dışında 2024 yılında yaşanan jeopolitik gerilimler çerçevesinde ülkelerin refah ekonomilerini geride bırakarak güvenlik ekonomilerine geçtiklerini de göstermektedir. Örnek olarak Münih Güvelik Konferansı’nın maddeleri arasında artık “enerji arz güvenliği” dosyasının da işlenmesi kanıt olarak gösterilmektedir.[2]
Öte yandan reel bir politika olarak nükleer enerjinin kapasite artışına ülkelerin geri dönüş yaptığı da görülmektedir. 2024 yılında 31 ülke, 2050 yılına kadar küresel nükleer enerji kapasitesini üç katına çıkarma taahhüdünde bulunmuştur. ABD, mevcut nükleer kapasitesini en az üç katına çıkarma hedefi doğrultusunda 2050 yılına kadar 200 GW kapasite artırımı planlamaktadır.[3] Önümüzdeki günlerde gelişmekte olan ülkeler üzerinde büyük nükleer enerji projelerinin başlaması beklenmektedir. Hatta ve hatta yeni nesil reaktörlerin söz konusu ülkelere kurulumunun gerçekleştirilmesi modern nükleer enerjinin gelişmekte olan ülkelerin üzerinden yükseleceğinin işareti olabilir. Özellikle SMR (Küçük Modüler Reaktör) kurulumu konusunda Türkiye’nin beyanlarının olması verilen değerlendirme açısından kanıt niteliğindedir.[4]
2024 yılı, enerji güvenliği açısından küresel ölçekte büyük zorlukların devam ettiği bir dönem olarak öne çıkmaktadır. Orta Doğu’daki artan çatışmalar ve Rusya-Ukrayna Savaşı, enerji arzını tehdit eden başlıca faktörler arasında yer alırken; bu durum, dünya genelinde enerji güvenliği risklerini daha da belirgin hale getirmiştir. Küresel enerji krizinin anlık etkileri 2023 yılında kısmen azalmış olsa da enerji arzındaki kesinti riski hala yüksek ve giderek artmaktadır.
Son yıllarda edinilen deneyimler, enerji arzına yönelik bağımlılıkların hızla kırılgan hale gelebileceğini göstermektedir. Bu ders, yalnızca geleneksel fosil yakıtlar için değil, aynı zamanda temiz enerji teknolojileri için de geçerlidir. 2020 yılından itibaren, temiz enerji teknolojilerini etkileyen 200’den fazla ticaret önlemi (çoğunluğu kısıtlayıcı) dünya çapında devreye alınmışken, önceki beş yılda bu sayı yalnızca 40’tı. Bu durum, temiz enerji pazarlarının giderek daha parçalı hale geldiğini ve tedarik zincirlerinin kırılganlığını artırdığını ortaya koymaktadır.
Enerji güvenliği, UEA’nın temel misyonu olarak her geçen yıl daha fazla önem kazanmaktadır. İklim değişikliğinin etkileri, temiz enerji geçişlerinin gerekliliğini bir kez daha gözler önüne sererken, bu geçişlerin enerji güvenliğini nasıl şekillendireceği de netlik kazanmaktadır. Daha verimli ve temiz enerji sistemlerinin, enerji güvenliği risklerini azaltma potansiyeli bulunmaktadır. Ancak bu, yalnızca geleneksel enerji kaynaklarından bağımsızlaşmayı değil, aynı zamanda temiz enerji tedarik zincirlerinin de dayanıklı hale getirilmesini gerektirmektedir.
Son olarak ABD seçimleri sonrasında Trump’ın ikinci başkanlık döneminde oluşturulan kabinenin özellikle Enerji Bakanı olmasına kesin gözüyle bakılan Chris Wright’ın fosil yakıtlar konusunda Trump’ın enerji dominasyonu doktrinini uygulayacağı beklenmekledir. Daha fazla LNG’nin arz yönünde oluşması, petrol üretiminde ABD’nin liderliğinin korunması politikalarının devam ettirileceği yönünde güçlü sinyallerin verildiği gözlemlenmektedir. Özellikle AB’nin artan ABD LNG ihtiyacı bu alanda pazarın genişletilerek Türkiye üzerinden Asya’ya açılmasının da önünü açabilir. Lakin ABD’nin bu alanda atacağı enerji adımlarının karşılığında Biden döneminde petrol ve gaz konusunda güçlenen Çin’le rekabetin olacağı kaçınılmaz olarak görülmektedir.
[1] “Clean energy soars but IEA warns of ‘fault line’ in World Energy Investment 2024”, IIGCC, https://shorturl.at/ibUIg, (Erişim Tarihi: 30.12.2024).
[2] “Munich Security Report 2024”, MSC, https://securityconference.org/en/publications/munich-security-report-2024/?utm_source=chatgpt.com, (Erişim Tarihi: 30.12.2024).
[3] World Energy Outlook 2024: The IEA predicts continued nuclear growth until 2050”, Foro Nuclear, https://shorturl.at/jdlVc, (Erişim Tarihi: 30.12.2024).
[4] “Modular Reactor Technologies: The Future of Nuclear in Türkiye”, NBP, https://shorturl.at/mXM0T, (Erişim Tarihi: 30.12.2024).