2020 Karabağ Savaşı Bağlamında Donmuş Çatışma Alanlarını Yeniden Okumak

Paylaş

Sovyetler Birliği’nin dağılmasının Sovyet coğrafyasında neden olduğu güç boşluğu, pek çok çatışmanın fitilini ateşlemiştir. Balkanlardan Kafkasya’ya tarihsel temeli bulunan birçok anlaşmazlık, 1990’lı yılların başında birer birer sıcak savaşa dönüşmüştür. Söz konusu savaşların sonunda imzalanan ateşkes anlaşmaları ise ne savaşın ne de barışın olduğu bir ortam yaratarak, bahsi geçen çatışmaların donmuş çatışmalar olarak nitelendirilmesine sebebiyet vermiştir. Söz konusu çatışmaların üzerinden yaklaşık 20 yıla yakın bir süre geçse de bu durumda herhangi bir değişiklik olmamıştır. Ancak 27 Eylül 2020 tarihinde Azerbaycan ile Ermenistan arasında yeniden alevlenen çatışmaların donmuş çatışma gerçekliğini de önemli ölçüde etkilediği söylenebilir. Bu kapsamda diğerleri gibi kısa ve orta vadede çözümlenmesi çok da muhtemel gözükmeyen Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Karabağ Sorunu, 10 Kasım 2020 tarihinde Ermenistan Devlet Başkanı Nikol Paşinyan’ın yenilgiyi kabul eden anlaşmanın imzalandığını tüm dünyaya duyurmasıyla farklı bir aşamaya taşınmıştır.

Karabağ Sorunu’nun bu şekilde sonuçlanmasına neden olan çeşitli faktörler olduğu görülmektedir. Bunlardan ilki, diğer çatışma bölgelerinde de olduğu gibi, 1994 yılının Mayıs ayında iki ülke arasında imzalanan ateşkesi takiben sorunun diyalog yoluyla çözülmesi için tesis edilen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) çerçevesindeki çatışma çözüm sürecinin başarısızlığıdır. Çatışmanın iç dinamiklerinden ziyade, süreç içerisindeki küresel aktörlerin şahsi çıkarlarının ön plana çıktığı AGİT merkezli müzakere süreci, her iki tarafı da ve özellikle de Bakü yönetimini, tatmin etmekten son derece uzaktır. Bunun da söz konusu sürecin toprakları işgal altında olan Azerbaycan’da, umulanın aksine, topraklarını müzakerelerle elde edemeyeceği yönünde bir kanaatin oluşmasını ve yerleşmesini sağladığı söylenebilir. Bu ise Azerbaycan’da “kendi gücüne dayanma” söylemlerinin artmasına neden olarak ülkenin 2000’li yılların ortasından itibaren önemli bir askeri inşa faaliyetine girişmesine sebep olmuş ve askeri yüzleşmenin önünü açmıştır.

Azerbaycan’ın süreç içerisinde askeri inşa hususunda ikna olmasının yanı sıra bu adımı atmasını kolaylaştıran bir faktör olan zengin enerji kaynaklarına dayanan ekonomik gücünün de Karabağ Sorunu’nun bu şekilde çözümlenmesini etkileyen bir diğer etken olduğu söylenebilir. Özellikle Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Petrol Boru Hattı ile Bakü-Tiflis-Erzurum (BTE) Doğalgaz Boru Hattı gibi projelerle kendi kaynaklarını Rusya’nın kontrolünde olmayan yollardan doğrudan uluslararası pazarlara satma imkanına kavuşması, süreç içerisinde Azerbaycan ekonomisine önemli bir kaynak yaratarak ülkenin askeri anlamda Ermenistan’ın önüne geçmesini sağlamıştır.[1]

Ayrıca enerji kaynaklarının uluslararası pazarlara taşınması hususunda BTC ve BTE hatlarıyla önemli bir özerklik ve kaynak elde eden Azerbaycan’ın bu durumu hem uluslararası enerji piyasalarında önemli bir aktör olarak belirmesinde hem de Rusya karşısında elinin güçlenmesinde önemli avantajlar sağlamıştır. Böylelikle Karabağ hususunda uluslararası hukuka göre de haklı konumda bulunan Azerbaycan, uluslararası enerji piyasasında etkin bir oyunca olmanın kendisine sağladığı prestijle haklılığını tüm dünyaya anlatma imkanına kavuşmuştur. Dahası Azerbaycan bir yandan bağımsız enerji nakil hatlarıyla Rusya’ya karşı eline güçlendirirken; diğer yandan da önemli bir enerji üreticisi ve bölgesel ekonomik güç olarak Rusya’nın kendini ciddiye almasını sağlamıştır.[2] Bu durum, özellikle 2020 yılındaki savaşta Rusya’nın sürece doğrudan Ermenistan’ın yanında müdahil olmasını engelleyen bir faktör olarak da değerlendirilmektedir.

Karabağ Sorunu’nun mevcut haline etki eden bir diğer unsurun ise Azerbaycan’ın özellikle Haydar Aliyev’in iktidara gelmesiyle birlikte uyguladığı dengeli dış politika olduğu söylenebilir.[3] Sovyetler Birliği Bakanlar Kurulu Başkan Yardımcılığı gibi üst düzey görevlerde bulunması nedeniyle Sovyet sistemini ve takiben de yerine kurulan Rusya’nın devlet yapısını yakından tanıyan Aliyev, Azerbaycan’da iktidara gelmesinin ardından söz konusu tecrübeyle ülkedeki Batı ve Rus etkisini dengeleyen çok taraflı bir politika uygulamıştır. Böylelikle bir taraftan BTC ve BTE gibi Batı destekli projelerle Rusya’nın ülke üzerindeki etkisini kırmaya çalışırken; diğer taraftan da Moskova’nın bölgedeki çıkarlarını da göz önünde bulunduran bir politika takip ederek onu tedirgin etmekten kaçınmıştır. Vefatı üzerine yerine geçen oğlu İlham Aliyev de mevzubahis dengeli politikayı sürdürmüştür. Oğul Aliyev, ülkenin artan ekonomik gücüne paralel olarak diğer dünya devletleriyle de olumlu ilişkiler kurmuş ve Karabağ hususunda Azerbaycan’ın haklılığını tüm dünyaya duyurmaya çalışmıştır. Söz konusu dengeli dış politikanın 2020 yılındaki yüzleşmede, Rusya’nın en azından tarafsız kalmasını sağlayan önemli bir etken olduğu söylenebilir.

Sonuç olarak süreç içerisinde müzakerelerden istediği sonucu alamayan Azerbaycan’ın enerji kaynakları zenginliğine dayanan askeri inşa faaliyetlerini, çok taraflı dış politikasıyla destekleyerek sorunun kendi lehine çözümlenmesini sağladığı görülmektedir. Karabağ Sorunu’nun bu şekilde çözülmesi, müzakereler hususunda benzer sorunlar yaşanan diğer donmuş çatışma taraflarını da her ne kadar Azerbaycan’la benzer koşullara sahip olmasalar da sorunun çözümünde şiddet kullanılması hususunda cesaretlendirebilir. Bu da gelecekte donmuş çatışma noktalarında şiddetin artması yönünde bir sonuç doğurabilir.


[1] 1990’lı yılların başındaki askeri yüzleşmeyi takiben her iki tarafın da özellikle de Azerbaycan’ın önemli bir askeri gelişim gösterdiği görülmektedir. 1997 senesinde her iki ülkenin askeri harcamaları yaklaşık olarak aynı seviyedeyken; 1997 yılından itibaren Azerbaycan tarafından önemli bir kapasite inşası gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede Azerbaycan’ın askeri harcamaları 2007 senesine kadar Ermenistan’ın yıllık harcamalarından üç kat daha fazladır. 2002 yılından 2007 senesine kadar Ermenistan, savunma bütçesini iki kat artırırken; Azerbaycan, üç kattan fazla artırmıştır. Konu hakkında detaylı bilgi için bkz. Özgür Özdamar, “Security and Military Balance in the Black Sea Region”, Southeast European and Black Sea Studies, 10(3), 2010, s. 356; Esasen 2003 yılındaki 130 milyon dolarlık nispeten düşük savunma bütçesiyle karşılaştırıldığında Azerbaycan, 2011 yılında dünyada askeri harcamalar hususunda en büyük oransal artışı gerçekleştiren ülke olmuş ve aynı yıl, 3 milyar dolara ulaşan askeri harcamaları Ermenistan’ın tüm bütçesini aşmıştır. Konu hakkında detaylı bilgi için bkz. Akhmed Gumbatov, “Track Two Diplomacy in the Nagorno-Karabakh Conflict: An Infrastructure for Peace”, Kornely Kakachia, ed., Reinvegorating Cross Border Cooperation in Black Sea Region: Vision for Future, Universal, Tiflis 2012, s. 88; Diğer taraftan silahlarının yüzde 94’ünü Rusya’dan sağlayan Ermenistan’ın silah ithalatı 2010 ile 2019 yılları arasında %415 artmıştır. Ancak aynı dönemde Azerbaycan’ın silah ithalatı yüzde 40’lık azalışa rağmen 2015-2019 yılları arasında Ermenistan’ın silah alımının yaklaşık 3 katına ulaşmıştır. Konu hakkında detaylı bilgi için bkz.  “Azerbaycan ve Ermenistan’ın Savunma Kapasiteleri ve Bütçeleri Ne Durumda?”, Euronews, https://tr.euronews.com/2020/10/05/azerbaycan-ve-ermenistan-n-savunma-kapasiteleri-ve-butceleri-ne-durumda, (Erişim Tarihi: 17.12.2020).

[2] Ayrıca Azerbaycan, artan ekonomik gelirleriyle Rusya için silah ticaretinde mühim bir ihracat kalemidir. Son beş yılda silahlarının %60’ını İsrail’den temin eden Bakü yönetimi, yaptığı silah alımlarının %31’ini ise Rusya’dan gerçekleştirmiştir. Konu hakkında detaylı bilgi için bkz. Euronews, a.g.m.

[3] Haydar Aliyev, 13 Temmuz 1993 tarihinde Azerbaycan Parlamentosu Başkanı seçildikten sonra, yabancı ülke temsilcileriyle yaptığı ilk görüşmesini 16 Haziran 1993 tarihinde Rusya’nın Azerbaycan’daki Büyükelçisi Valter Şonia’yla gerçekleştirmiştir. Elçibey döneminde Batı yanlısı politikalardan uzaklaşıldığının en önemli göstergesi ise 22 Haziran 1993 tarihinde Azerbaycan’daki Batılı petrol şirketlerinin faaliyetlerinin durdurulmasıdır. Bunu takiben 24 Eylül 1993 tarihinde Aliyev, Kremlin’de Rusya’nın post-Sovyet coğrafyadaki denetimini sürdürmek için kurguladığı Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) anlaşmasına imza atmıştır. BDT örneğinden de tahmin edileceği gibi, Aliyev’in bu adımlarının temel amacı Rusya’nın memnuniyetsizliği ve tepkilerini mümkün olduğunca azaltmaktır. Nitekim ilk aşamada atılan bu tarz adımlardan sonra Azerbaycan, bugüne kadar da devam eden dengeli bir dış politika anlayışını tercih etmiştir. Konu hakkında detaylı bilgi için bkz. Araz Aslanlı, “Azerbaycan’ın BDT’ye Üyelik Sürecinde Temel Dinamikler”, Yüzüncü Yıl Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 3, Kış 2017, s. 93-97.

Doç. Dr. Selim KURT
Doç. Dr. Selim KURT
1 Ocak 1981 tarihinde Giresun’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Giresun’da tamamladı. 1997 yılında kazandığı İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 2001 yılında mezun oldu. 2003 yılında askerlik vazifesini tamamladı ve aynı yıl Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda başladığı Yüksek Lisans eğitimini 2006 yılında bitirdi. 2013 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda başladığı Doktora eğitimini ise 2017 yılında tamamladı. Halen Giresun Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Doktor Öğretim Üyesi olarak görev yapmakta olup; Karadeniz, Uluslararası Terörizm, Radikal Dini Terörizm, Ekonomi-Politik ve Uluslararası Güvenlik gibi alanlarda çalışmaları bulunmaktadır. Ayrıca biri editörlü olmak üzere iki kitabı, dört uluslararası kitap bölümü, ikisi ESCI indeksinde taranan toplam on dört ulusal ve uluslararası hakemli dergide yayınlanmış makalesi ile uluslararası sempozyumlarda sunulan dokuz bildirisi bulunan Kurt, iyi derecede İngilizce bilmektedir.

Benzer İçerikler