Almanya’nın Çin Politikasındaki Stratejik Tavrı

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Batılı ülkeler, Çin’in güçlenen ekonomisi ve artan etkisinden dolayı Pekin yönetimine karşı sert bir tavır takınırken; Almanya, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden farklı bir tutum benimsemiş ve Çin’i eleştirmekten kaçınmıştır. Çin’in teknoloji ve altyapı sektörlerinde gerçekleştirdiği başarılı yatırımlar, bu yatırım ağlarının Avrupa’da ve özellikle de Almanya’da etkili olması, AB ülkeleri olmak üzere Avustralya, Kanada ve ABD’yi endişelendirmeye başlamıştır. Avrupa’nın en güçlü ekonomilerinden biri olan Almanya ise Çin’le ilişkilerinde stratejik davranarak ekonomisini siyasetin önünde tutmaktadır.

Berlin-Pekin hattındaki ilişkiler, tarihsel bağlamda ele alındığında, AB ülkeleri arasında hem ekonomik hem de siyasi anlamda güçlü bir konuma sahip olan Almanya, Çin’in uluslararası alanda artan gücünden bir taraftan yararlanmak; diğer taraftan da bu gücü dengelemek istemiştir. Bu bağlamda Berlin yönetimi, Pekin’i hem rakip hem de ortak olarak gören bir dış politika anlayışını benimsemiştir. Yani Almanya, Çin’le olan ilişkilerinde ekonomiyi siyasetin üzerinde tutmaktadır.

2005 senesinde başlayan ve 16 yıl boyunca aralıksız devam eden Angela Merkel yönetimi döneminde Çin’e ilişkin eleştiriler zaman zaman gündeme gelse de esas öncelik ekonomik işbirliğine verilmiştir. Özellikle de 2008 yılındaki küresel ekonomik kriz ve devam eden süreçte Merkel’in Almanya-Çin ilişkilerinde ekonominin güçlendirilmesi vurgusu yapması, bunu teyit eder niteliktedir. Merkel döneminin ardından 2021 yılında Sosyal Demokratlar, Hür Demokratik Parti ve Yeşiller Partisi’nin koalisyonuyla kurulan yeni hükümetin Çin’le ilişkileri ve izleyeceği yol haritası ise merak konusu olmuştur. Esasen Olaf Scholz yönetimi, Merkel dönemine kıyasla daha sert bir politika benimsemiştir.

Bahse konu durum, küçük çaplı gerginliklere neden olsa da yeni hükümet, Çin’in gücünü yok saymamış ve dış politikasında ulusal çıkarları her şeyden üstün tuttuğu için pragmatik bir anlayışı benimsemiştir. Bu da Almanya’nın Çin’le olan ekonomik işbirliğini sürdürmek istediğini gözler önüne sermiştir.

Buna rağmen koalisyon ortaklarının Çin’le ilişkiler konusunda farklı görüşleri savunması, iki ülke arasındaki münasebetlerin istikrarlı yapısını olumsuz etkilemiştir. Koalisyon ortaklarından Sosyal Demokratlar ve Hür Demokratik Parti, Çin dış politikasında ekonomik ilişkilerini göz önünde tutmasına rağmen koalisyonun en küçük ortağı olan Yeşiller Partisi üyesi Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un zaman zaman Çin’i eleştirdiği ve ilişkilerdeki olumlu atmosfere gölge düşürdüğü görülmektedir.

Almanya Dışişleri Bakanı Baerbock, AB’nin Çin’e karşı yürüttüğü sert siyaseti sürdürmek istese de Başbakan Olaf Scholz ve kabinesi, Merkel döneminde olduğu gibi ekonomiyi politikadan üstün tutan bir anlayışı benimsemiştir. Bu anlamda Berlin yönetimi, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’le gerçekleştirdiği görüşmelerde de sık sık istikrara dair güvence veren açıklamalarda bulunmuştur.

Almanya’yla müttefik olarak görülen ABD’nin Berlin’i Pekin’den uzak tutma çabaları, Çin- Almanya ilişkilerinde kabul görmemiş ve geçersiz kalmıştır. İnsan hakları konusunda Çin’e karşı ABD’yle aynı politik anlayışa ve tutuma sahip olan Berlin, ekonomik münasebetler söz konusu olduğunda kendi dış politikasında Washington’laortak hareket etmekten kaçınmıştır.

Son yıllarda Çin’in Avrupa siyasetinde özellikle de Almanya’yla yürüttüğü ilişkilerde ekonomik faaliyetler belirleyici olmuş ve her iki ülke de kendi dış politikalarında pragmatik anlayışı benimsemiştir.

Son altı yıldır Almanya’nın en büyük ticari işbirliğini gerçekleştirdiği Çin, Almanya’nın AB üyesi ülkelerle ilişkilerini de etkilemektedir. AB ülkelerinin Çin’le ilgili aldığı kararlarda Belin’in çekimser bir tavır sergilemesi ve Çin’e karşı AB üyesi ülkelerden farklı bir strateji benimsemesi, AB ülkeleri ile Almanya’yı karşı karşıya getirmektedir. Söz konusu durum karşısında AB ülkeleri, her fırsatta Almanya’ya Çin’e karşı ortak politikalar yürütmeleri gerektiği konusunda baskı yapmaktadır.

AB’nin baskılarına rağmen Çin; enerji, telekomünikasyon, altyapı ve elektronik gibi ekonomik anlamda kritik öneme sahip yatırımlarına Almanya’da devam etmekte ve satın alma yoluyla da bu etkinliğini arttırmaktadır. Çin’in Almanya’daki yatırımları, AB Komisyonu tarafından ticari ortaklıktan öte bir tehdit olarak algılanmaktadır. Çin, Almanya’nın en büyük ticaret ortağı olmakla birlikte 2021 senesine ait verilere göre, iki ülke arasında gerçekleşen ticaret hacmi 246 milyar doları aşmıştır.[1]

Neticede Almanya, AB’nin güçlü bir üyesi olmakla birlikte Çin’le ilişkilerini AB üyesi olarak değil; kendi dış politikasına odaklanarak istikrarlı bir şekilde yürütmekte ve aralarındaki güç rekabetlerine, diplomatik gerilimlere ve anlaşmazlıklara rağmen her zaman ekonomik ilişkilerini politikanın üstünde tutarak Batılı ülkelerden farklı bir strateji benimsemektedir.


[1]“Almanya ile Çin Arasındaki Ticaret Hacmi Geçen Yıl 245 Milyar Euroyu Aştı”, Euronews, https://tr.euronews.com/2022/11/04/cine-olan-ekonomik-bagimlilik-almanlari-endiselendiriyor-analiz,(Erişim Tarihi: 28.05.2023).

Ayşe Süreyya PEKÇETİN
Ayşe Süreyya PEKÇETİN
Ayşe Süreyya PEKÇETİN, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü mezunudur. Aynı zamanda PEKÇETİN, çift anadal kapsamında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü de tamamlamıştır. Yüksek lisans derecesini 2011 yılında Marmara Üniversitesi İşletmecilik Anabilim Dalı’nda hazırladığı “hazırladığı “Serbest Bölgeler ve Nitelikli Sanayi Bölgelerinin İhracata Olan Katkılarının İncelenmesi” başlıklı teziyle almıştır. PEKÇETİN, doktora eğitimine İstanbul Gedik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı’nda devam etmektedir. PEKÇETİN, iyi derecede İngilizce bilmektedir.

Benzer İçerikler