Afganistan, yaklaşık 40 yıldır savaşlar, rejim değişiklikleri ve işgallerle anılan bir ülkedir. Bu süreçte çeşitli devletler, emperyalist ve sömürgeci politikalarla Afganistan siyasetinde etkili olmaya çalışmıştır. Söz konusu amaçların ve çıkarların neticesinde ülke, bölgesel ve küresel sorunlarıyla anılmaya başlamış ve savaşın değişen doğasına paralel olarak vekâlet savaşlarının da etkisiyle bir terör havzası haline gelmiştir. Zira Irak ve Suriye’de savaş tecrübesi edinen terör örgütü Devletü’l Irak ve’ş Şam (DEAŞ) bile, Afganistan merkezli istikrarsızlıktan istifade ederek sözde Horasan Emirliği (ISKP) üzerinden kendisine yeni bir etki ve yaşam alanı oluşturmaya çalışmıştır. Özellikle de Afganistan’daki güç boşluğunu fırsata çevirmeye çalışan terör örgütü DEAŞ, bölgedeki en önemli tehdit kaynaklarından birine dönüşmüştür. Çünkü söz konusu terör örgütü tarafından Afganistan, önemli imkânları ve fırsatları barındıran coğrafya şeklinde değerlendirilmiştir.
Bu süreçte çeşitli devletlerin Afganistan’a yönelik politikaları, ülkedeki krizin derinleşmesine ve tehditlerin artmasına sebebiyet vermiştir. Bu duruma Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) hem işgali hem de geride kendi ayakları üzerinde durması mümkün olmayan bir yönetim bırakarak ülkeden çekilmesi örnek gösterilebilir.
Afganistan’a yönelik yürütülen politikaların yalnızca bu ülkeyi değil; bölge devletlerini de tehdit ettiği bilinmektedir. Ancak Şiiler/Hazaralar üzerinden politika izleyen İran, olası bir sorun karşısında kendi vekil aktörünü hazırlamış gözükmektedir. Çünkü İran’ın desteğiyle Suriye’de savaş tecrübesi kazanan Şii Afganların oluşturduğu Fatimiyyun Tugayı, ilerleyen dönemlerde ihtiyaç hasıl olması halinde Tahran tarafından Afganistan’da da kullanılabilir.
Öte yandan Pakistan’ın Taliban’la yakın ve köklü ilişkilerinin bulunduğu bilinmektedir. Başta Fransa olmak üzere Batılı aktörlerin genel olarak Penşir Hareketi’ni desteklediği söylenebilir. Rusya ve Çin de kendi çıkarları çerçevesinde çeşitli dönemlerde Taliban’la yakınlaşmaktadır.Zira ABD, Afganistan’dan çekilmeden önce Rusya ve Çin’in Taliban’ı desteklediğine dair güçlü iddialar vardır.
Bu noktada dikkatleri çeken en önemli aktörler ise Orta Asya’daki Türk devletleridir. Afganistan’a komşu olan Özbekistan ve Türkmenistan’ın herhangi bir aktörü desteklemek gibi bir politika izlemedikleri söylenebilir. Zira iki devlet de güney sınırlarının istikrarlı olmasını ve Orta Asya ile Güney Asya arasında güçlü bir bağ kurulabilmesini istemektedir. Bu yüzden de gerek Taşkent gerekse de Aşkabat, Kabil’deki karar alıcılar kim olursa olsun istikrarlı bir Afganistan ve bölge için işbirliği yapmayı seçmektedir. Bunun en önemli kanıtlarından biri de Türkmenistan’ın Taliban öncesi ve sonrası dönemde Afganistan’a yönelik insani yardım faaliyetlerini sürdürmesidir. Benzer bir şekilde Özbekistan da Trans-Afgan Ulaştırma Koridoru’nun inşası için yürüttüğü görüşmeleri Taliban döneminde de sürdürmüştür.
Anlaşılacağı üzere,söz konusu aktörlerin Afganistan’a dair emperyal hedefleri yoktur. Özellikle de Özbekistan, Afganistan’la ortak projeler gerçekleştirebileceğini ve böylece bahse konu olan ülkenin kalkınmasına destek sağlayabileceğini düşünmektedir. Bu yüzden de Taşkent yönetimi, Afganistan’ın istikrara kavuşmasına hizmet edecek şekilde kazan-kazana mantığına dayalı pragmatist ilişkiler geliştirmeye odaklanmıştır.
Özbekistan, mevzubahis tutumunun yanı sıra Afganistan’ın sorunlarının dünyaya duyurulması; gerçekçi, mantıklı ve bölge dinamiklerine uygun çözüm yollarının bulunması ve Afganistan’a dair uluslararası kamuoyunda bir bilinç oluşturması konusunda çalışmaktadır. Bunun için de Taşkent, uluslararası konferansları bir araç olarak kullanmaktadır.
Tarihsel olarak bakıldığında 1999 yılında Afgan Sorunu’nun barışçıl çözümüne dair Taşkent Deklarasyonu, 2017 yılının Aralık ayında “Orta Asya+Afganistan” mekanizması, 26-27 Mart 2018 tarihlerinde “Afganistan Hakkında Taşkent Konferansı” ve 15-16 Temmuz 2021 tarihlerinde “Orta ve Güney Asya: Bölgesel Bağlantısallık. Sınamalar ve Fırsatlar” başlıklı konferans, Özbekistan’ın yapıcı çabalarını ortaya koyan mühim örneklerdir.[1] Son olarak da Taşkent yönetimi, 26 Temmuz 2022 tarihinde “Afganistan: Güvenlik ve Ekonomik Kalkınma” başlıklı uluslararası konferansı düzenlemiştir. Taşkent’te gerçekleşen konferansa Türkiye, Orta Asya ülkeleri, ABD, Hindistan, Rusya, Çin, İran ve Pakistan gibi devletlerin yanı sıra Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, İslam İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası örgütlerden de temsilciler katılmıştır.
Taliban Dışişleri Bakanı Emir Han Muttaki’nin de katıldığı konferans, Afganistan’daki sorunların ve olası çözüm yollarının dile getirildiği önemli bir etkinlik olmuştur. Diğer ülkelerle resmi ilişkiler kurmak istediklerini belirten Muttaki’nin konuşmasında ve basına yaptığı açıklamalarda yer alan en önemli vurgunun ülkedeki ekonomik kriz olduğu söylenebilir. Zira her ne kadar mevcut durumda yaz mevsimi yaşansa da kış ayları yaklaşmaktadır. Günümüzde büyük bir insani krizle boğuşan Afganistan, dış yardımlarla ayakta kalmaya çalışırken; ekonomik çöküş, sosyal çöküşü de beraberinde getirmektedir.
Sonuç olarak Özbekistan, gerçekleştirdiği konferans diplomasisiyle resmen Afganistan’ın dünyaya açılan kapısına dönüşmüş durumdadır. Özellikle de birbirine rakip olan devletleri bir konferansta buluşturması, Taşkent yönetiminin diplomatik başarısını ortaya koymaktadır. Bunun yanı sıra söz konusu konferans, Özbekistan’ın Afganistan’daki sorunlara ne kadar önem verdiğini de gözler önüne sermektedir. Hiç şüphe yok ki; bölgesel istikrarın sağlanması ve kendi ayakları üzerinde durabilen bir Kabil yönetiminin tesis edilmesi, sadece Afganistan’ı, Orta Asya’yı ve Güney Asya’yı ilgilendirmemektedir. Zira DEAŞ gibi aktörlerin faaliyetleri düşünüldüğünde, radikal terörizmin hala en büyük küresel tehditlerden biri olduğu söylenebilir. Dolayısıyla Afganistan’ı ekonomik ve sosyal sorunlara mahkûm etmek, terör tehdidini çözmek yerine daha da derinleştirecektir.
[1] Mehmet Seyfettin Erol-Emrah Kaya, “Afganistan Barış Süreci: Küresel ve Bölgesel Aktörler”, Uluslararası Kriz ve Siyaset araştırmaları Dergisi, 2021, 5(2), s. 432-434.