ABD’nin INF’den Çekilmesi Ne Anlama Geliyor?

Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü’nün (NATO) en üst politik organı Kuzey Atlantik Konseyi, Trump yönetiminin Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’nı (INF) askıya almasını desteklediğini açıkladı ve Rusya’nın füze denemelerinin Avrupa-Atlantik güvenliğine yönelik tehlike oluşturduğunu ifade etti. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump, ilerleyen süreçte Çin başta olmak üzere diğer ülkelerin de katılımıyla yeni bir anlaşma yapılabileceğine yönelik sinyaller verirken bu suçlama karşısında Rus yetkililer ise 6 ay içerisinde ABD’den uygun bir karşılık alamamaları halinde INF’den ayrılacaklarını bildirerek yeni füze sistemleri geliştireceklerini duyurdu.

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), ABD’nin söz konusu anlaşmayı tek taraflı olarak feshetmesinin uluslararası sistem açısından ne anlama geldiğini tartışmaya açarak alanının önde gelen uzman ve akademisyenlerinin görüşlerini dikkatlerinize sunmaktadır.

Prof. Dr. Tayyar ARI (Uludağ Üniversitesi-Uluslararası İlişkiler)

Prof. Dr. Tayyar Arı, Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’nın (INF) kısa ve orta menzilli füzelerin belli bir kısmının imhasını öngördüğünü ifade ederek 500 ile 5500 km menzilli füzelerin kullanımını yasaklayan bir anlaşma olduğunu söyledi. Şu an NATO’yu dolaylı etkileyen bir sürecin yaşandığını belirten Arı, “ABD’nin tek taraflı olarak bu anlaşmadan çekilmesi şüphesiz silahlanma yarışını tetikleyecek bir süreçtir. Bu da kısa ve orta menzilli balistik füzelerin serbest bırakılması sürecini gündeme getirecek ve silahlanma yarışını teşvik edecektir.” açıklamasında bulundu. Arı, bu gelişmelerin uluslararası ve bölgesel güvenlik adına tehlikeli ve rahatsız edici bir durum meydana getirdiğini ama Türkiye’yi doğrudan etkileyebilecek bir sürecin henüz olgunlaşmadığını ifade etti ve güvenlik ortamının Soğuk Savaş yıllarından oldukça farklı olduğunu vurguladı.

Arı, bu gelişmelerin Soğuk Savaş yıllarından farklı cereyan eden çok katmanlı bir bloklaşmanın unsurları şeklinde değerlendirerek “Soğuk Savaş döneminde ABD ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) başını çektiği iki blok söz konusuydu ancak günümüzde oradan çıktığımızı düşünüyorum. Washington biraz daha dünyayı gerginleştirerek ve tekrar bir silahlanma yarışı başlatarak Rusya’yı köşeye sıkıştırıyor olabilir. Çünkü bu konuda ciddi bir avantaja sahip. ABD silah sistemlerini güncelleyebilecek ve pazarlayabilecek bir güce sahiptir ancak Rusya’nın böyle bir pazar imkânı yoktur. Buna ek olarak ekonomik durumu da böyle bir silahlanma yarışını finanse edebilecek boyutlarda değildir.” sözlerini kaydetti. ABD’nin bir savunma bütçesini arttırırken ki temel amacı ABD’yi karşı konulamaz bir güç haline getirmek olduğunu söyleyen Arı, Beyaz Saray’ın bu noktada elini sınırlayan her türlü unsurdan da kurtulmaya çalıştığını dile getirdi. Öte yandan Arı, Türkiye’nin de sadece savunma sistemlerine odaklanma yerine balistik sistemlere de yönelebileceğine dikkat çekti ve caydırıcılığın savunma ve saldırı şeklinde iki ayağı olduğunu hatırlattı. Türkiye’nin özellikle balistik füze bağlamında saldırı kapasitesini geliştirmesi ve süreci hızlandırması gerektiğini ifade eden Arı, “Türkiye bu süreçte artık orta menzilli füzelere biraz daha yoğunlaşabilir.” diye konuştu.

Prof. Dr. Tarık OĞUZLU (Antalya Bilim Üniversitesi-Uluslararası İlişkiler)

Prof. Dr. Tarık Oğuzlu, ABD’nin söz konusu anlaşmadan çekilmesinin Soğuk Savaş dönemi benzeri bir tırmanma sürecini tetikleyeceği öngörüsünde bulunarak ABD’nin söz konusu dönemde nasıl kazandığını hatırlattı. Bu anlamda ABD’nin stratejik anlamda teknik imkânı daha yüksek füzeler geliştirmesi halinde ne Çin’in ne de Rusya’nın kendisiyle baş edemeyeceğini söyleyen Oğuzlu, Washington’ın bu anlaşmadan çekilerek belki de daha ileri teknolojik kapasiteye sahip hem orta hem de uzun menzilli füze yapma noktasında ivme kazanacağını dile getirdi. Oğuzlu, konvansiyonel silahlardan medet uman bir Rusya’nın olmadığını kaydederek ABD’nin çekilmesine diğer bir neden olarak da Moskova’nın nükleer silah ve balistik füze imkanları üzerinden skor elde etme çabalarına dikkat çekti. Hatta Rusya’nın nükleer silahları kullanma eşiğini düşürdüğünün altını çizen Oğuzlu, “Yani nükleer silahlara herhangi bir krizde başvurma ihtimalini dahi gündeme getirmişti. Ayrıca Washington’ın bu hamlesi Avrupa’nın güvenliğini tehlikeye sokacaktır. ABD bu silahları Avrupa’dan çekmişti. Şimdi bunları tekrardan Avrupa coğrafyasına konuşlandıracak mı? Avrupalı müttefikler buna nasıl bakacak?” diyerek Avrupa Birliği (AB) ve ABD ilişkilerinin de bu bağlamda olumsuz etkileneceğini ifade etti.

Oğuzlu, hem Avrupa’nın hem de Türkiye’nin Rusya ile ABD arasındaki gerilimin odak noktasında kalarak bir oyun sahasına dönüşmek istemediklerini belirterek “Ne her zaman ABD’nin ne de her zaman Rusya’nın yanındayız. Bu süreç, Türkiye’nin denge kurmaya endeksli pratiğini giderek geliştirecektir.” yorumunda bulundu. Bu bağlamda Oğuzlu, Moskova ve Washington ile şu an çok fazla pragmatik ilişkiler geliştiren bir ülke olarak Türkiye’nin şanslı olduğunu söyledi.  Bu durumun küresel aktörler açısından bir gerginliğe neden olsa da devletleri Soğuk Savaş’ın eşiğine getirmediğini dile getiren Oğuzlu, “ABD hem bu füze anlaşmasının sınırlayıcı etkilerinden kurtulmaya çalışıyor hem de füze savuma sistemini geliştirmeye çalışıyor. ABD Yıldız Savaşları projesinden vazgeçmiş değil. Saldırılardan muaf olma kapasitesini geliştirmeye çalışıyor. Ayrıca ABD ve Rusya arasında imzalanan New START Anlaşması’nın da süresi 2021’de dolacak ve ABD’nin INF’den çekilmesi Uzun Menzilli Nükleer Silahların Sınırlandırılması Anlaşması’nı da olumsuz şekilde etkileyecektir. Taraflar bu anlaşmadan da çekilirse 1970’li yıllardaki silahlanma yarışına döneceğiz demektir.” açıklamasında bulundu.

Alev KILIÇ (Emekli Büyükelçi/AVİM Başkanı)

Emekli Büyükelçi Alev Kılıç, 1987 yılında imzalanan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’nın imzalandığı dönemde çok önem taşıyan bir belge olduğunu söyleyerek özellikle ABD’nin Almanya’da konuşlandırdığı güdümlü nükleer füzelere (Cruise Missile) karşı Rusya’nın geliştirdiği sistemlerin yarattığı tehdidin ortadan kaldırılmasının amaçlandığını dile getirdi. Söz konusu anlaşmayla bütün Avrupa’da bir rahatlık olduğunu kaydeden Kılıç, ABD ve Rusya’nın da bu anlaşmadan memnun olduğunu ifade etti. Bu bağlamda Kılıç, o halde ABD’nin neden şimdi anlaşmadan çekilme yönünde bir karar verdiğine dikkat çekerek “Orta menzilli nükleer silah yapmaması ABD’yi çok fazla etkilememektedir çünkü ABD’yi zaten orta menzilli silahlar vuramıyor uzun menzilli silahlar vuruyor. Orta menzilliler Avrupa’nın çıkarına olan bir şeydir. Washington’ın bunu yapmasındaki ikinci neden ise o zaman gündemde olmayan yeni bir uluslararası gücün yani Çin’in piyasada olmasıdır.” değerlendirmesinde bulundu.

ABD’nin Rusya ile yaptığı INF anlaşmasıyla kendi elini Çin’e karşı bağlamış olduğu ihtimalini de düşünebileceğini kaydeden Kılıç, “Dolayısıyla ABD’nin INF’den ayrılmasındaki neden Rusya ile ilişkilerden duyulan memnuniyetsizlikten ziyade değişen dünya şartlarında kendi elini biraz daha serbestleştirmektir. Ama bu hiç kuşkusuz tekrar en başa dönmek ve nükleer tehdidin altında yaşamak olacaktır.” dedi. Kılıç, bundan başta Avrupa olmak üzere Türkiye’nin de etkileneceğini dile getirerek söz konusu anlaşmadaki asıl hedefin Batı Avrupa olduğunu Türkiye’nin de bir NATO üyesi olduğunu ancak doğrudan bir hedef olmadığını vurgulayan Emekli Büyükelçi, “ABD’nin gözünde Batı Avrupa’nın konumu biraz daha farklıdır. Trump’ın NATO ile ilgili söylediği sözler Batı Avrupa’da NATO’nun Avrupalı müttefikleri tarafından yarattığı belirsizlik endişeyi daha da katmerleştirerek arttıracak bir girişimdir.” ifadesinde bulundu.

Dr. Levent Ersin ORALLI (ANKASAM Uluslararası Hukuk Danışmanı)

Dr. Levent Ersin Orallı, Soğuk Savaş’ın son döneminin bir ürünü olarak ortaya konulan 1987 tarihli “Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması”nın temelde Avrupa kıtasının güvenliğine hizmet eden ve bölgedeki olası nükleer tehdit algısını sonlandırmayı hedefleyen bir metin olarak ön plana çıktığını belirtti. Sözlerinin devamında Orallı, “Ancak Varşova Paktı’nın yıkılmasıyla antlaşma, silahsızlanma noktasında önem arz eder hale gelmiş ve kıta Avrupası’nın savunma doktrinine doğrudan etki etmiştir.” diye konuştu. Rusya’nın ABD’nin silahlanma girişimlerine ilişkin iddiaları ve NATO’nun Rusya’yı hedef alan açıklamalarıyla birlikte uluslararası camianın güvenlik doktrinlerinin çatırdayabileceği bir döneme evrildiğini savunan Orallı, “ABD’nin önümüzdeki birkaç ay içerisinde NATO müttefiklerini zorlayacağı ve füzelerini yeniden Avrupa topraklarına konuşlandıracağı ihtimali konuşulurken, Rusya’nın Belarus, Kırım ve Moldova gibi bölgelerde benzer faaliyetler yürütme ihtimali ve gerginliğin tırmanma olasılığından bahsetmek yanlış olmayacaktır.” sözlerini kaydetti.

Orallı, öncelikle barışın ilerletilmesi, küresel stratejik denge ve istikrarın korunması için önem arz eden bu anlaşmanın, karşılıklı ithamlar çerçevesinde hükümsüzlük noktasına gitmesi karşısında Türkiye’nin bir denge politikası izleyerek sürecin yapıcı bir diyalog çerçevesinde değerlendireceğini dile getirdi. Türkiye’nin NATO müttefiki olmanın yanı sıra Rusya’nın komşusu olduğunu ve geçmiş yıllarda Jupiter füzeleri ve Küba Füze Krizi tecrübelerini yaşadığını hatırlatan Orallı, “Avrupa kıtasındaki silahlanma girişimlerinde en yoğun şekilde zarara uğrayan ya da zarar görme ihtimali olan ülke Türkiye’dir.” diye konuştu. Son olarak Orallı, “Günümüzde Avrupa-Atlantik güvenliği parametresi anlamını büyük oranda yitirmiş, çok kutuplu yapıda küresel güvenlik anlayışı ve güvenliğin her boyutuyla bir bütün olduğu realitesi öne çıkmıştır. Güvenlik algısının salt silahlanma sürecinin dışına kaydığı bir dönemde NATO’nun Soğuk Savaş döneminden kalma bir tavırla Rusya’ya karşı bir cephe oluşturması telaşı, aradan geçen 30 yıl sonrasında Türkiye için akılcı yaklaşımlarla yapıcı bir bekle-gör dönemini ön plana çıkaracaktır.” diye konuştu.

Celal KAZDAĞLI (Gazeteci-Yazar)

Gazeteci Celal Kazdağlı, “ABD’nin INF Anlaşması’ndan çekilmesi demek dünyanın yüzünü yeniden Soğuk Savaş şartlarına çevirmesi anlamına gelmektedir.” ifadesiyle söz konusu gelişmenin kritik önemini ortaya koydu. Ülkelerin silahlanma noktasında kendilerini serbest hissetmeye başladıklarını belirten Kazdağlı, “Bu aslında daha önce yaşadığımız iki kutuplu dünyanın yeniden şekillendirilme çabasının ilk adımı gibi duruyor. Dolayısıyla Türkiye’nin hangi tarafta yer alacağı oldukça önemlidir. Doğal olarak ABD ve NATO, Ankara’nın kendi yanında yer almasını istiyor. Rusya ise bunun aksi şekilde Türkiye’nin hem ABD’den hem de NATO’dan giderek uzaklaşmasını ve kendisiyle işbirliği yapmasını istiyor.” sözlerini kaydetti. Kazdağlı, yeniden kutuplaşma sürecine son verecek şeyin “Rusya ve ABD’nin silahsızlanma konusunda yeni bir konsept oluşturması ve anlaşmaya varması” olduğunu dile getirerek eğer böyle bir anlaşma olmazsa dünyanın yeniden iki kampa ayrılacağı öngörüsünde bulundu.

NATO ve Batı’nın dolayısıyla da ABD’nin etkinliğini arttırdığını belirten deneyimli gazeteci, “Türkiye’nin tavrı son derece tayin edici olacaktır. Ankara, son dönemde yaşadığımız pek çok görüşmeyi çok iyi gözlemlemiş durumda ve dengeli bir siyaset götürerek Soğuk Savaş dönemindeki konseptine dönmüş oluyor.” dedi. Kazdağlı, Türkiye’nin Rusya ve ABD ile gerçekleştirdiği son görüşmelerin de bunun bir adımı olarak görülebileceğinin altını çizerek Türkiye’nin bu tavrını ne kadar devam ettirebileceğinin dünyadaki diğer gelişmelere bağlı olarak değişebileceğini söyledi.