Tarih:

Paylaş:

ABD-Almanya: Tokalaşma Krizi mi, Yarım Kalmış Hesaplaşma mı?

Benzer İçerikler

Meselenin sadece “tokalaşma” olmadığı net.  ABD, Almanya’nın süreç içerisinde kendisini nasıl kullandığını daha yeni yeni anlamaya başlamış durumda. Bir diğer ifadeyle, İkinci Dünya Savaşı’nın mağlubu Almanya’nın zamana yayılmış; ABD üzerinden yeniden toparlanma, güç olma ve Anglo-Sakson dünya ile yarım kalmış hesaplaşma politikası deşifre edilmiş durumda.

ABD, Soğuk Savaş sürecinde “Almanya-Fransa-İngiltere Üçlüsü” üzerinden Sovyet Rusya ile arasında inşa etmeye çalıştığı tampon bölgenin/gücün Soğuk Savaş sonrasında sistematik ve hızlı bir şekilde kendisine karşı kullanılmaya başlandığından artık emin. Bundan dolayı da artık hiç kıvırmadan net bir şekilde tavrını ortaya koyuyor.

Dolayısıyla, Başkan Donald Trump’ın asık suratı ve milyarlar önünde Alman Şansölye Angela Merkel’i içine soktuğu durum, aslında Alman derin devletinin yüzüne doğrudan doğruya verilen bir mesaj olarak da kabul edilebilir.

Aslında ilk somut mesaj, önceki başkan Obama tarafından 2016’da AB-Almanya ziyaretlerinde bizzat yine Şansölye Merkel’in yüzüne karşı verilmişti. Obama, AB’yi ve Almanya’yı; artan yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve İslamofobia üzerinden eleştirerek, demokrasiden ve insan haklarından daha fazla uzaklaşmamaları, Batı değerlerini korumaları gerektiği hususunda uyarmıştı.

Anlaşılan o ki, bu giderayak yapılan uyarıların temelinde çok daha farklı şeyler yatıyormuş. Obama sadece yaklaşan fırtına ile ilgili ilk işaret fişeğini çakmış. Nitekim ilk geldiğinde fincancı dükkânına giren filden farksız bir şekilde sağa sola saldıran, her şeyi döküp kıran Trump’ın hedeflerinden biri de AB üzerinden Almanya olmuştu.

Şöyle ki… 20 Ocak’ta göreve gelen Trump, seçim sürecinde NATO’nun Avrupalı müttefiklerinin savunma harcamalarını artırması gerektiğini belirtmiş ve ABD ile AB arasında serbest ticaret anlaşması yapılmasına karşı olduğunu ifade etmişti. Bu kapsamda, bir kararlılık göstergesi olarak, 2016 Aralık ayındaki AB Liderler Zirvesine davet edilmesine rağmen gitmemiş ve AB’yi ise “Almanya’nın bir aracı” olarak nitelemişti.

Daha da ötesi, Trump; İngiltere’nin AB’den ayrılma kararıyla son derece zekice davrandığını belirterek bu ülke ile serbest ticaret anlaşması yapmak istediğinin de sinyalini vermişti. AB Liderler Zirvesi’ne katılmayan Trump’ın Avrupa içindeki aşırı sağcı liderlerle olan temasları da dikkatlerden kaçmamıştı.

ABD-Almanya Derinleri Arasında Kılıçlar Çekildi

İsterseniz buna Tweetler de çekildi diyebilirsiniz. Çünkü Trump’ın son hareketi, açıkçası Almanya’ya onlarca atom bombası atmaktan daha ağır. Alman Şansölye Merkel ile Beyaz Saray’daki görüşmelerinin ardından sosyal medyada görüşmeyle ilgili sıra dışı bir açıklamada bulunan Trump, tokalaşma krizinin etkileri henüz sıcaklığını korurken, Almanya’nın karizmasını bir kez daha yerle bir etmiş durumda.

Geçmiş yıllarda harcanan büyük meblağlardaki paranın ABD’nin müttefiklerince geri ödenmesi talebinde bulunan Trump, Twitter üzerinden yaptığı açıklamada aynen şu ifadelere yer vermekte: “Yalan haberlerden duymuş olduklarınıza rağmen,  Almanya Şansölyesi Angela Merkel ile harika bir toplantı yaptım. Bununla birlikte,  Almanya’ya sağladığı güçlü ve oldukça pahalı savunma için NATO ve ABD’ye büyük meblağlarda para ödenmek zorunda!”

Almanya’yı adeta “adam yerine koymamakla” eşdeğer kabul edilebilecek bu durum, muhtemelen Almanya’nın ve AB’nin kimyasını fazlasıyla bozmuş olmalı. Eminim hiç bir ülke böyle bir duruma düşmek istemez ve Almanya İkinci Dünya Savaş sonrası bugüne kadar hiç bu şekilde aşağılanmamıştı, en azından ABD tarafından…

İşin tuhaf tarafı; bu tepkinin niçin bugüne kaldığı, geciktiği? Oysa ABD-AB/Almanya arasında işlerin hiç de iyi gitmediği, Almanya’nın ABD politikalarına bazen sinsice bazen de açıktan takoz olduğu birçok kesim tarafından biliniyordu. Bununla ilgili birçok örnek var; Afganistan’dan, Irak’a, oradan Gürcistan, Ukrayna krizleri ve buradaki NATO boyutlarına kadar. Yeri geldiğinde bunları da yazarız…

Bundan sonraki süreç; ABD-İngiliz-Almanya derin devletleri arasında daha yoğun bir güç çatışmasına sahne olabilir. Bu ise, AB üzerinden Batı dünyasının kendi içerisinde en az üç kutuplu bir yapıya bölünmesi ile eşdeğer olacaktır. Bu da Türkiye’nin Balkanlar boyutuyla da dış politikada daha etkin bir pozisyon kazanmasının önünü açar.

Bir diğer ifadeyle, Batı’nın/AB’nin kendi içindeki bölünme-çatışma durumu, Türkiye’nin Balkanlara dönüşü açısından tarihi bir fırsat olacaktır. AB-Rusya arasında sıkışmış Balkanlar, bu bölgenin tarihi-coğrafi mecrasına dönüşüne yol açacaktır, bundan hiç kimsenin en ufak bir şüphesi olmasın.

Almanya’nın Olası Cevapları!

Şansölye Merkel’in Twitter üzerinden cevap vermesi pek mümkün değil. El de sıkışmam diyemez. O zaman? O zaman Almanya saman altından ve üstünden izlediği ABD’yi yıpratma politikalarına daha da hız verecektir. Bu bağlamda da ABD’nin en zayıf yerine, ekonomisine yüklenecektir. Bunu da hasımları ile daha derin ve genişletilmiş iktisadi-ticari işbirlikleri ile gerçekleştirmeye çalışacaktır. Çin ile son dönemde artan işbirliğini bu kapsamda değerlendirmekte fayda var.

Bunun dışında Almanya’nın bundan sonra yapacağı olası hamleler şu şekilde öngörülebilir: 1) ABD karşıtı blok ile işbirliğini geliştirme ve bu bağlamda Rusya ve Çin ile daha yakın stratejik işbirlikleri; 2) İslam dünyasına yönelik pozisyonunu yeniden değerlendirme ve başta Türkiye ve İran olmak üzere Türk-İslam dünyası ile ilişkilerini güçlendirme (Türkiye’ye yönelik son dönemde artan baskı politikası da bu hedefteki farklı bir yöntem olarak görülebilir. Almanya, Türkiye-ABD arasındaki krizleri de kendisi açısından bir fırsata çevirebilir ve bu noktada: Daha önce gündeme gelen Türkiye-Almanya/AB-Rusya eksenine İran’ı da dâhil etmek suretiyle ABD’ye karşı bir “Avrasya Dörtlüsü”nün oluşumunu teşvik edebilir/hızlandırabilir); 3) AB’yi hızlı bir şekilde ABD nüfuz alanından çıkartma. Bunun için ABD karşıtlığını esas alan milliyetçi/faşist bir dalganın önü açılırsa ya da mevcut dalga bu boyuta evrilirse hiç şaşırmayın!

Evet, şaşırmayın. Çünkü dünyanın çivisi çıkmış durumda ve her an her şey olabilir!

Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROLhttps://www.ankasam.org/author/mse/?lang=en
1969 Dörtyol-Hatay doğumlu olan Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1993 yılında mezun oldu. BÜ’de 1995 yılında Yüksek Lisans çalışmasını tamamlayan Erol, aynı yıl BÜ’de doktora programına kabul edildi. Ankara Üniversitesi’nde doktorasını 2005’de tamamlayan Erol, 2009 yılında “Uluslararası İlişkiler” alanında doçent ve 2014 yılında da Profesörlük unvanlarını aldı. 2000-2006 tarihleri arasında Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi (ASAM)’nde görev yapan Erol, 2009 yılında Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün (SDE) Kurucu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM)’nin de kurucu başkanı olan Prof. Erol, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (YTSAM) Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanlığını da yürütmektedir. Prof. Erol, Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (GAZİSAM) Müdürlüğü görevinde de bulunmuştur. 2007 yılında Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı “Türk Dünyası Hizmet Ödülü”nü alan Prof. Erol, akademik anlamdaki çalışmaları ve medyadaki faaliyetlerinden dolayı çok sayıda ödüle layık görülmüştür. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: 2013 yılında Çağdaş Demokratlar Birliği Derneği tarafından “Yılın Yazılı Medya Ödülü”, 2015 yılında “APM 10. Yıl Hizmet Ödülü”, Türkiye Yazarlar Birliği tarafından “2015 Yılın Basın-Fikir Ödülü”, Anadolu Köy Korucuları ve Şehit Aileleri “2016 Gönül Elçileri Medya Onur Ödülü”, Yörük Türkmen Federasyonları tarafından verilen “2016 Türkiye Onur Ödülü”. Prof. Erol’un 15 kitap çalışması bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının isimleri şu şekildedir: “Hayalden Gerçeğe Türk Birleşik Devletleri”, “Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları”, “Avrasya’da Yeni Büyük Oyun”, “Türk Dış Politikasında Strateji Arayışları”, “Türk Dış Politikasında Güvenlik Arayışları”, “Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri”, “Sıcak Barışın Soğuk Örgütü Yeni NATO”, “Dış Politika Analizinde Teorik Yaklaşımlar: Türk Dış Politikası Örneği”, “Krizler ve Kriz Yönetimi: Aktörler ve Örnek Olaylar”, “Kazakistan” ve “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”. 2002’den bu yana TRT Türkiye’nin sesi ve TRT Radyo 1 (Ankara Radyosu) “Avrasya Gündemi”, “Stratejik Bakış”, “Küresel Bakış”, “Analiz”, “Dosya”, “Haber Masası”, “Gündemin Öteki Yüzü” gibi radyo programlarını gerçekleştirmiş olan Prof. Erol, TRT INT televizyonunda 2004-2007 yılları arasında Arayış, 2007-2010 yılları arasında Kanal A televizyonunda “Sınır Ötesi” ve 2020-2021’de de BBN TÜRK televizyonunda “Dış Politika Gündemi” programlarını yaptı. 2012-2018 yılları arasında Millî Gazete’de “Arayış” adlı köşesinde dış politika yazıları yayımlanan Prof. Erol’un ulusal-uluslararası medyada çok sayıda televizyon, radyo, gazete, haber siteleri ve dergide uzmanlığı dahilinde görüşlerine de başvurulmaktadır. 2006-2018 yılları arasında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ve Ankara Üniversitesi Latin Amerika Araştırmaları Merkezi’nde (LAMER) de dersler veren Prof. Erol, 2018’den bu yana Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak akademik kariyerini devam ettirmektedir. Çok sayıda dergi ve gazetede yazıları-değerlendirmeleri yayımlanan; Avrasya Dosyası, Stratejik Analiz, Stratejik Düşünce, Gazi Bölgesel Çalışmalar, The Journal of SSPS, Karadeniz Araştırmaları, gibi akademik dergilerde editörlük faaliyetlerinde bulunan Prof. Erol, Bölgesel Araştırmalar, Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları, Gazi Akademik Bakış, Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri, Demokrasi Platformu dergilerinin editörlüklerini hali hazırda yürütmektedir. 2016’dan bu yana Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Kurucu Başkanı olarak çalışmalarını devam ettiren Prof. Erol, evli ve üç çocuk babasıdır.