Avrupa Birliği (AB), Trump’ın yeniden başkanlık görevine dönmesi ile Ukrayna’ya yapılan yardımları durdurması ve yeniden bir “ticaret savaşı” olasılığından endişe etmektedir. Bu olası senaryo yüzünden AB, daha önceden hazırlıklarını yapmaya başlamıştır.
Trump’ın 5 Kasım 2024 tarihinde yapılan seçimlerini kazanmasıyla yeniden başkanlık koltuğuna oturacak olması, AB için çeşitli güvenlik ve dış politika endişelerini gündeme getirmiştir. AB’nin bu endişesi Trump’ın başkan olduğu 2017-2021 döneminde yaşanan sorunlardan kaynaklanmaktadır. Çünkü Trump başkanlığının ilk döneminde AB’yi “cehennem çukuru” olarak tanımlayıp “ABD karşıtı” ve bilhassa “ticari hasım” olarak nitelendirmiştir. Bu doğrultuda Trump, ABD ile AB arasında ekonomik sektörler arası ticari engellerin kaldırılmasını öngören Transatlantik Ticaret ve Yatırım Anlaşması’nın (TTIP) görüşmelerini durdurmuştur. Ayrıca Trump, başkanlığının ilk döneminde Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) borcu olan ve ödemesini yapmayan üye devletlere Rusya’nın saldırmasını teşvik edeceğini açıklayarak NATO’nun varlığını sorgulamıştır. Bu gerçekler çerçevesinde Trump’ın 5 Kasım 2024 tarihinde gerçekleşen başkanlık seçiminden zaferle çıkması AB ülkelerindeki endişeyi artırmıştır.
İkinci seçim kampanyalarında Trump, AB ülkelerini NATO içindeki mali sorumluluklarını yerine getirmemekle eleştirmiş ve başkanlık görevine yeniden geldiğinde ABD’yi “artık işlevini yitirmiş” olarak nitelendirdiği NATO’dan çekebileceğini ifade etmiştir. Ayrıca Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski’yi “tarihin en büyük satıcısı” olarak tanımlayan Trump, Rusya-Ukrayna Savaşı’nı kısa sürede sona erdireceğini ileri sürmüştür. Bu açıklamalar, Trump’ın seçilmesi halinde ABD’nin Ukrayna’ya sağladığı milyarlarca dolarlık askeri desteği sonlandırabileceğine işaret etmektedir.
Trump’ın bu açıklamaları ve AB’nin endişeleri, Birliği birtakım önlemler almaya zorlamıştır. Trump’ın geçmişte ABD’nin Ukrayna’ya sağladığı mali ve askeri yardımları eleştirerek bu desteklerin Amerikan halkının çıkarları açısından uzun vadeli yararlarını sorgulaması, AB’nin Ukrayna’ya olan desteğinin sürdürülebilirliği ve Avrupa kıtasının güvenliği açısından önemli riskler oluşturmaktadır. Bilindiği üzere ABD, Ukrayna’ya yönelik askeri ve mali desteğin en büyük sağlayıcılarından biri olmuştur. Yardımların kesilmesi halinde AB’nin Ukrayna’ya desteğini artırması gerekecektir.
Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başlamasından bugüne kadar AB ve üye ülkeleri Ukrayna’ya 33 milyar avroluk askeri yardımda bulunmuştur. Trump başkanlığında ABD’nin Ukrayna’dan desteğini çekmesiyle bu rakımı çok daha artırması beklenmektedir. Ancak AB ülkeleri arasında bu konuda bir yük paylaşımına yönelik tam bir uyum bulunmamaktadır. Bazı ülkeler daha fazla yardımda bulunmaya isteksiz ve sınırlı yardımı yeterli bulurken, diğerleri yardımları artırıp daha büyük bir risk almak istememektedir. Örneğin Macaristan, Ukrayna’ya yapılan silah yardımları ve yaptırımlar konusunda en açık çekinceye sahip ülkedir. Başbakan Viktor Orbán, AB’nin Rusya’ya karşı uyguladığı ekonomik yaptırımlara ve Ukrayna’ya sağlanan askeri desteğe mesafeli bir tutum sergilemektedir. Macaristan, Rusya’yla enerji bağlarını sürdürme isteği ve ekonomik kaygılar nedeniyle destek kararlarında çekimser kalmaktadır.
Savaşın başlarında askeri destek sağlama konusunda mesafeli bir yaklaşım sergileyen Bulgaristan, siyasi iç çekişmeler ve Rusya’yla enerji bağı nedeniyle başlangıçta Ukrayna’ya destek konusunda çekimser davranmıştır. Ancak son dönemde sınırlı destek sağlamayı kabul etmiştir. NATO üyesi olmamakla birlikte AB içinde tarafsızlık politikası sürdüren Avusturya, Ukrayna’ya silah desteği vermekten kaçınmış, bunun yerine insani yardım ve diplomatik destekle sınırlı bir katkı sağlamıştır. Avusturya, Rusya’yla ticari ilişkileri ve tarafsızlık statüsüne olan bağlılığı nedeniyle savaşa dolaylı destek verme eğilimindedir. Özellikle AB’nin savunma bütçelerinde yaşanan sınırlamalar ve bazı üyeler arasında bulunan ekonomik dengesizlikler, yardımların tamamen Avrupa tarafından karşılanmasını zorlaştırmaktadır.
Trump’ın NATO’ya olan bağlılığını sorgulaması ve ABD’nin Avrupa güvenlik mimarisindeki rolünü azaltma konusunda geçmişteki söylemleri, Avrupa için ciddi bir güvenlik açığı oluşturma potansiyeli taşımaktadır. NATO’nun doğu kanadında Rusya’ya karşı caydırıcı bir güç oluşturma hedefi, ABD desteği olmaksızın zorlaşacaktır. Bu durumda AB, kendi savunma yeteneklerini güçlendirmek amacıyla daha ciddi adımlar atmak zorunda kalabilir ve “stratejik otonomi” kavramı yeniden gündeme gelebilir. Ancak AB ülkeleri arasında bu konuda da farklı görüşler mevcuttur. Trump’ın Rusya’yla daha yakın bir ilişki kurma eğilimi, Avrupa’da endişe yaratmaktadır. Trump, geçmişte Putin’le olan ilişkilerini olumlu bir dille ifade etmiş ve Rusya’yla daha pragmatik bir diyalog kurma arzusunu dile getirmiştir. Bu durum, AB’nin Rusya’ya karşı ortak bir duruş sergilemesini zorlaştırmakta ve Avrupa ülkelerinin kendi güvenlik politikalarını yeniden şekillendirmelerine neden olabilmektedir. Rusya’nın Trump yönetiminde ABD’nin desteğini kaybetmiş bir Ukrayna karşısında güçlenmiş bir konumda olması, AB’yi hem güvenlik hem de diplomasi açısından zorlayıcı bir durumla karşı karşıya bırakabilir.
Trump’ın Ukrayna’ya yardımların kesilmesi senaryosu, AB içinde bölünmelere yol açabilir. Özellikle Doğu Avrupa ülkeleri, “Rusya tehdidine” karşı daha sert bir duruşu savunurken, Batı Avrupa ülkeleri diplomatik çözüm arayışlarına yönelme eğiliminde olabilir. Bu durum, AB içindeki politika uyumunu sağlama çabalarını zorlaştıracak ve birliğin iç dayanışmasını test edecektir. AB, bu senaryoda bölünmeleri önleyerek Ukrayna konusunda ortak bir strateji geliştirmeye mecbur kalacaktır. Ayrıca Rusya’yla ilişkilerin yeniden şekillenmesi, AB’nin enerji politikalarını ve enerji güvenliğini doğrudan etkileyecektir. Trump’ın başkanlığı altında Rusya’yla ilişkilerin yumuşaması durumunda Avrupa’da bazı ülkeler enerji konusunda Rusya’yla yeniden işbirliği yapmayı gündeme getirebilir. Bu ise AB içinde enerji bağımsızlığı ve güvenliği konusundaki farklı yaklaşımları daha da belirgin hale getirebilir. Aynı zamanda ABD’nin Ukrayna’ya yardımlarını kesmesi, Avrupa’nın kendi savunma harcamalarını artırmasını zorunlu kılabilir ve bu durum, Avrupa ekonomileri üzerinde ek bir yük oluşturabilir.
Sonuç olarak AB, Trump’ın yeni başkanlık döneminde Ukrayna’ya destek stratejisini gözden geçirmek zorunda kalacaktır. AB, Ukrayna’yı desteklemek için daha büyük bir rol üstlenmek ve kendi güvenlik mimarisini güçlendirmek durumundadır. Ayrıca ABD’nin Ukrayna politikasındaki olası değişiklikler, AB içinde stratejik uyum zorluklarını artıracak ve bölgesel farklılıkları daha belirgin hale getirecektir. Bu süreçte AB’nin hem iç dayanışmasını koruması hem de Rusya ve Ukrayna arasında denge sağlayacak etkili bir diplomasi stratejisi geliştirmesi gerekecektir.