2024 yılının Eylül ayında Almanya’nın Thüringen eyaletinde yapılan bölgesel seçimler, ülkenin siyasi sahnesinde önemli bir değişime işaret etmiştir. Aşırı sağcı parti Almanya için Alternatif (AfD), oyların %32.8’ini kazanarak II. Dünya Savaşı’ndan bu yana bir Alman eyaletinde liderlik eden ilk aşırı sağcı parti olmuştur. Thüringen ve komşu Saksonya’da güçlü bir performans sergileyen AfD’nin bu başarısı, ülkenin doğu ve batı bölgeleri arasındaki giderek derinleşen ayrılığı ortaya koymaktadır. Analistler, bu seçim sonuçlarının doğu Almanların, batıdaki vatandaşları ve Berlin’deki merkezi hükümet tarafından ihmal edildiklerini düşünmelerinden kaynaklandığını öne sürmektedir.[i]
AfD’nin yükselişi, Avrupa genelinde ivme kazanan düzen karşıtı hareketlerin bir yansıması olsa da doğu Almanya’daki başarısı, bölgeye özgü tarihsel ve sosyo-ekonomik zorluklarla yakından bağlantılı kabul edilebilir. 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından gerçekleşen Almanya’nın yeniden birleşmesi sonrasında doğu Almanlar, ekonomik büyüme ve siyasi etki açısından geride kaldıklarını hissetmişlerdir. Altyapı ve teknolojik sektörlere yapılan yatırımlara rağmen doğu, hala batının gerisinde kaldığı görülmüştür. AfD, bu hayal kırıklıklarını ekonomik adalet ve geleneksel değerler üzerine kurduğu bir söylemle kapatmaya çalışmış ve bu anlamda siyasal boşluğu doldurarak merkez partilerin bıraktığı alanı kullanmayı başarmıştır.
AfD’nin başarısının arkasındaki temel faktörlerden biri, doğu Almanların hissettiği ekonomik ve sosyal dışlanmışlık duygusudur. Doğu ve batı Almanya arasındaki ekonomik farklar son yıllarda daralmış olsa da hala önemli bir uçurum mevcuttur. Yeniden birleşmeden sonra doğudan batıya göç eden genç ve nitelikli işçilerin eksikliği ve 1990’lardaki düşük doğum oranları, doğu iş gücünde büyük bir boşluk oluşturmuştur. Yabancı işçiler, bu boşluğu kısmen doldursa da birçok doğu Alman bunu kimliklerine bir tehdit olarak görmektedir.[ii]
AfD, bu geleneksel değerleri savunan bir parti olarak kendini konumlandırmış ve batıda uygulanan iklim değişikliği, göç ve sosyal entegrasyon politikalarından bunalmış hisseden seçmenlere hitap etmiştir. Doğudaki birçok kişi, bu politikaları elitist ve günlük endişelerle uyumsuz bulmaktadır. Parti’nin göçmen karşıtı tutumu, ekonomik kaygıların ve kültürel erozyon korkusunun hâkim olduğu bölgelerde geniş bir destek bulmaktadır.
Almanya’daki doğu-batı ayrımının bir diğer boyutu da Rusya’ya yönelik tutum farkıdır. Sovyet yönetimi altında on yıllar geçirmiş olan doğu Almanya’da, birçok kişi Rusya’ya karşı batıdaki NATO yanlısı görüşlere oranla daha ılımlı bir bakış açısına sahiptir. Bu farklılık, AfD’nin Rusya-Ukrayna Savaşı’na yönelik duruşunda da kendini göstermektedir. Parti, Ukrayna’ya yapılan askeri desteğin sona erdirilmesi ve Moskova’ya yönelik yaptırımların kaldırılması çağrısında bulunmaktadır.[iii] Bu, Batı Dünyası’nın Rusya’ya karşı daha sert tutumuyla zıtlık oluşturmakta ve Almanya içindeki kültürel ve siyasi bölünmeleri daha da derinleştirmektedir.
AfD’nin Thüringen ve Saksonya’daki başarısı, Avrupa genelinde giderek büyüyen bir sağ popülist hareketin Almanya’daki en güçlü yansımalarından biri olarak görülebilir. AfD’nin yükselişi, daha geniş bir bağlamda değerlendirildiğinde, sadece Almanya’nın iç dinamiklerinden kaynaklanmamakta, aynı zamanda Avrupa’daki göçmen karşıtı, milliyetçi ve küreselleşme karşıtı dalganın bir parçası olarak da görülmektedir. Brexit, İtalya’da Giorgia Meloni’nin zaferi ve Fransa’da Marine Le Pen’in popülerliği gibi örnekler, Avrupa’da sağ popülizmin nasıl hız kazandığını göstermektedir. AfD, bu uluslararası bağlamda, küreselleşmenin yerel iş gücünü baltaladığı ve geleneksel kültürel değerlerin tehdit altında olduğu endişelerini güçlü bir şekilde kullanmaktadır.
Bu çerçevede AfD’nin Thüringen ve Saksonya’daki başarısı, Almanya’nın federal yapısının da sınandığı bir dönemi işaret etmektedir. Almanya’da eyaletlerin kendi yerel hükümetleri olduğu için Thüringen gibi bir eyalette aşırı sağcı bir partinin güç kazanması, federal hükümetin politikalarını zayıflatabilir ve Almanya’nın genel siyasi istikrarını tehdit edebilir. AfD’nin Thüringen’de hükümet kurmak için gereken koalisyonu sağlayamaması durumunda bile elde ettikleri bu zafer, Berlin’deki merkezi hükümete ciddi bir mesaj göndermektedir. Bu durum, önümüzdeki yıllarda federal düzeyde yapılacak seçimler için de bir “işaret fişeği” olabilir.
Özellikle 2025 federal seçimlerine yaklaşırken, merkez partilerin AfD’nin söylemlerine karşı nasıl bir strateji geliştirecekleri kritik önem taşıyacaktır.[iv] AfD’nin politikalarının geleneksel merkez partilerin oy tabanını erittiği ve politik manevra alanını daralttığı göz önüne alındığında, önümüzdeki yıllarda Almanya’nın siyasi haritasının köklü bir değişime uğrayabileceği ihtimali artmaktadır. Göç, ekonomi ve kültürel kimlik meseleleri, merkez partilerin bu bölünmeyi nasıl yöneteceği konusunda belirleyici olacaktır. Özellikle Hristiyan Demokratlar (CDU) ve Sosyal Demokratlar (SPD), aşırı sağın etkisini dengelemek için politikalarını gözden geçirmek zorunda kalabilirler.[v] AfD’nin başarıları, bu partilerin göç politikaları, ekonomik eşitsizliklerle mücadele ve ulusal güvenlik konularındaki duruşlarını daha da sertleştirmelerine yol açabilir.
Sonuç olarak Thüringen ve Saksonya’da AfD’nin yükselişi, doğu Almanya’da mevcut siyasi düzene karşı derin bir reddetmeyi simgelemektedir. Parti, tarihsel kırgınlıkları, ekonomik eşitsizlikleri ve kültürel endişeleri ustaca kullanarak doğuda güçlü bir siyasi varlık haline gelmiştir. Berlin ve batı tarafından göz ardı edildiğini hisseden birçok seçmen, AfD’yi bir kurtarıcı olarak gördüğü kabul edilebilir. Almanya, bu iç bölünmelerle mücadele ederken, doğuda aşırı sağcı popülizmin yükselişi, ulusal birliğin ve ülkenin Avrupa’daki rolünün geleceği hakkında önemli sorular doğurmaktadır.
AfD’nin başarıları, sadece Almanya için değil, Avrupa genelinde yükselen aşırı sağ hareketler için de bir örnek teşkil etmektedir. Bu gelişmeler, Avrupa’daki demokrasi ve birlik projelerinin geleceği üzerinde ciddi etkiler yaratabilecek nitelikte olup bu konuda alınacak kararlar sadece Almanya’nın değil, tüm Avrupa’nın kaderini etkileyebilir. AfD’nin zaferi, sadece yerel bir sonuç değil, Almanya’nın birleşme sonrası toplumundaki derin çatlakların keskin bir hatırlatıcısıdır.
[i] Virginia Pietromarchi, “Stark rejection’: How Germany’s far-right AfD won key election in the east’’, Aljazeera, https://www.aljazeera.com/features/2024/9/3/stark-rejection-how-germanys-far-right-afd-won-key-election-in-the-east, (Erişim Tarihi: 04.09.2024).
[ii] Aynı yer.
[iii] “Liv Stroud, ‘Germany grapples with far-right surge as AfD wins state election”, Euronews, https://www.euronews.com/my-europe/2024/09/03/germany-grapples-with-far-right-surge-as-afd-wins-state-election, (Erişim Tarihi: 04.09.2024).
[iv] Nadine Schmidt, Claudia Otto and Matthies Otto, “Germany’s far-right party AfD set to win one state election, and is level in another, exit polls show”, CNN World, https://edition.cnn.com/2024/09/01/europe/far-right-germany-regional-election-win-intl-latam/index.html, (Erişim Tarihi: 04.09.2024).
[v] Aynı yer.