Analiz

Avrupa Birliği’nde Değerler-Çıkarlar Ayrışması: Filistin Meselesi

Esas mesele İsrail Devleti’nin kuruluşuna giden süreçten günümüze kadar devam eden bir insani krizin engellenemiyor oluşudur.
22 Mayıs 2024 tarihinde İspanya ve İrlanda’yla birlikte Norveç, Filistin’i devlet olarak tanıyacaklarını açıklamıştır.
AB üyesi ülkeler arasında Filistin Devleti’ni tanıyanların sayısının artması beklenmektedir.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Avrupa Birliği (AB), Filistin-İsrail Sorunu’nu tarihi bağlar, ekonomi, güvenlik gibi geniş yelpazede ele almakta ve bu meseleye kayıtsız kalamamaktadır.[1] Sorunun barışçıl yollarla çözülmesi gerektiğini ifade eden AB, 1980 Venedik Deklarasyonu ile iki devletli çözümün desteklenmesi; 1999 Berlin Deklarasyonu ile demokratik, bağımsız, yaşanabilir ve barışçıl Filistin Devleti’nin kurulması ve tanınması kararlarını almıştır.

Her ne kadar kurumsal karar bu minvalde açıklanmış olsa da 27 üyeli AB’nin 7’si Filistin Devleti’ni tanımaktadır. 22 Mayıs 2024 tarihinde İspanya ve İrlanda’yla birlikte Norveç, Filistin’i devlet olarak tanıyacaklarını açıklamıştır.[2] Böylece Filistin Devleti’ni tanıyan ülkeler arasına iki AB üyesi ülke daha eklenmiştir. Bu durumun konjonktürün etkisiyle domino etkisi oluşturarak AB üyesi ülkeler arasında Filistin Devleti’ni tanıyan üye sayısını arttırması beklenmektedir.

Tabi Filistin’i devlet olarak tanıma, sorunun yalnızca bir parçasını oluşturmaktadır. Esas mesele İsrail Devleti’nin kuruluşuna giden süreçten günümüze kadar devam eden bir insani krizin engellenemiyor oluşudur. İnsan hakları, hukukun üstünlüğü, özgürlük normları söz konusu olduğunda ilk akla gelen kurumlardan biri olan AB’nin Filistin’de yaşananlara karşı genel politikası olan mali yardımlar, iki devletli çözüme vurgu, kınama açıklamalarının bu krizi sonlandırabilecek bir yaptırıma haiz olmadığı 7 Ekim 2023 tarihinden beri Gazze’de görülmektedir.

Dahası 7 Ekim 2023 sonrası AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in “İsrail’in bu tür hain saldırılara karşı kendini savunma hakkı vardır” açıklaması, Fransa ve Almanya başta olmak üzere birçok üye ülke tarafından destek bulmuştur. Aynı zamanda Filistin’e yapılan yardımların askıya alınması gibi konuların gündeme getirilmesi, AB’nin sorun çözücü aktör olasılığını azaltmıştır. Oysa İsrail’in sivilleri hedef alan saldırıları karşısında durmak, AB’nin kurucu normları olan insan hakları, hukukun üstünlüğü, barış ve demokrasiyle örtüşen bir duruştur. Zira bu duruş Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Kiev desteklenerek gösterilmiştir. Gazze’de ise AB gerek kurumsal gerek ulusal düzeyde Filistinli sivilleri hedef alan Binyamin Netanyahu liderliğindeki İsrail’in yanında yer almıştır.

Yaklaşık sekiz aydır Filistin’deki insanlık dramı uluslararası kamuoyunun gözleri önünde yaşanmaktadır. Tüm dünya sistematik bir şekilde İsrail’in Filistinlilere yönelik uygulamalarını sosyal medya aracılığıyla izlemektedir. Aynı izleyici kitle tarafından AB kurucu normlarının yalnızca müktesebat süsleyen birer değer olduğu düşünülmeye başlanmıştır. Bir başka deyişle Filistin meselesi, değerler-çıkarlar terazisinin AB’de dengesinin bozulduğunu göstermiştir.

Bu durum AB’de iki ayrışmaya sebep olmuştur. Birincisi üye devletler arasında yaşanmaktadır. İsrail ile siyasi ve ticari yakınlığı olan Almanya, Fransa, Hollanda, Avusturya, Çekya ve Macaristan, İsrail’i destekleyen politikalara öncülük ederken; İrlanda, İspanya, İsveç, Belçika gibi ülkeler Filistin’in haklarını dile getiren ülkeler olmuştur. Üye ülkeler arasında bu bölünmüşlük ile AB’nin Filistin-İsrail Sorunu’nda ortak bir dış politika oluşturabilmesinin gün geçtikçe zorlaştığı anlaşılmaktadır.

Ayrışmanın ikinci ayağı ise siyasi seçkinler ile toplum arasında yaşanmaktadır. Hem İsrail hem de İsrail’in koşulsuz destekçisi ABD ile ekonomik ve siyasi bağları bulunan AB’nin bazı seçkinleri, sorunu çıkar odaklı ele alarak İsrail’in yanında yer almaktadır. Zira İsrail ile AB arasında ticari ortaklığın yanı sıra silah endüstrisi, yapay zekâ gibi çeşitli teknoloji alanlarında işbirlikleri bulunmaktadır. Avrupa halkı ise 7 Ekim sonrasında yaşananlara değerler penceresinden bakarak Filistin’in yanında bir duruş sergilemiştir.

Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika ve diğer Avrupa ülkelerinde düzenlenen protestolarda insanlar İsrail’in Gazze operasyonunu “soykırım” olarak tanımlamakta ve hükümetlerden silah ticaretini durdurmalarını ve İsrail’e yaptırım uygulamalarını istemektedirler. İfade özgürlüğünün savunucusu olan AB’nin sınırları içerisinde bu talepler defalarca susturulmaya çalışılmıştır. Buna rağmen dünyanın geri kalanında olduğu gibi Avrupa’da da toplumun her kesiminden insanlar, Filistin’i destekleyen gösteriler düzenlemeye devam etmektedir.

Çünkü Avrupa sokaklarında yükselen “Free Palestine” sesleri, AB’deki karar mercileri üzerinde baskının artmasına ve AB’nin Filistin-İsrail politikasının revize edilmesine sebep olmaktadır. Geçmişte Gazze’de ve Batı Şeria’da İsrail saldırılarını kınayan; 7 Ekim’in hemen akabinde İsrail’i destekleyen açıklamaların yerini İsrail’in Gazze operasyonuna yönelik eleştirilere bırakmıştır. Filistin’i bağımsız bir devlet olarak tanımak isteyen; Filistin’in Birleşmiş Milletler’e üyeliğini destekleyen AB ülkesi sayısında artış görülmüş; İsrail-AB ortaklık antlaşmasının askıya alınması gündeme gelmiş, bazı ülkeler İsrail’e silah tedariğini durdurmuştur.

Bir diğer gelişme Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Kerim Han’ın İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında “insanlığa karşı suç işlemeleri ve savaş suçlusu oldukları” gerekçesiyle yakalama başvurusunda bulunmasının akabinde yaşanmıştır. Her ne kadar başvuruyla ilgili AB içinde bölünmüşlük olsa da Fransa ve Almanya’dan karara destek gelmesi uluslararası kamuoyunun başarısı olarak değerlendirilebilir.

Bilhassa Holokost geçmişi nedeniyle İsrail’in koşulsuz siyasi ve askeri destekçisi olan Almanya’dan İsrail lehine bir duruş beklenirken, Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un Sözcüsü Steffen Hebestreit’in UCM kararına uyacaklarını açıklamıştır.[3] Mahkemenin alacağı kararın ne yönde olacağı belirsiz olsa da bu açıklama İsrail’in insan haklarını ve hukukun üstünlüğün yok sayan uygulamalarının Avrupa’da desteğini yitirmeye başladığını göstermesi açısından önemlidir.

24 Mayıs 2024 tarihinde Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve UCM tarafından “Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah kentinde İsrail’in tüm askeri operasyonlarını durdurması” kararının alınması; AB’de İsrail’e verilen desteğin zorlaşmaya başladığını gösteren bir başka gelişme olmuştur.  Karar sonrası AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borell’in “Uluslararası kurumlara ve hukukun üstünlüğüne verdiğimiz destek ile İsrail’e verdiğimiz destek arasında bir seçim yapmak zorunda kalacağız,”[4] açıklamasından AB’nin İsrail’e verdiği desteğin çıkmaza girdiği anlaşılmaktadır. Çünkü Filistin meselesinde tüm normatif değerleri yok sayarak İsrail’i desteklemek, bu ülkenin işlediği suçlara ortak olmak anlamına gelmektedir.

Sonuç olarak Filistin’de yaşanan insani krizde Avrupa ülkelerinin İsrail’in yanında bir duruş benimsemeleri AB seçkinlerinin değerler-çıkarlar dengesini koruyamadığını göstermiştir. Ancak bombalarla susturulan Gazze sokaklarının sesinin 7 Ekim sonrasında Avrupa sokaklarından da yükselmeye başlaması, İsrail’e destek veren AB kurumlarının ve üyelerinin üzerindeki baskıların artmasına sebep olmuştur.

Esasen Filistin-İsrail sorununda AB’nin değer-çıkar dengesini sağlayabilmesi, meseleyi uluslararası hukuk kurallarına göre ele alabilmesi hem kurumsal kimliğin korunması hem de iki devletli çözüme sağlayacağı katkı açısından önemlidir. Diğer yandan Filistin Meselesi, 20. yüzyılda Balkanlarda yaşadığı itibar kaybını, 21. yüzyılda AB’ye geri verebilecek bir fırsat olarak da değerlendirilebilir.


[1] Filiz Cicioğlu-Gamze Bal, “Avrupa Birliği’nin Filistin-İsrail Sorununa Yönelik Politikası, 2nd International Congress on Political,Economic and Social Studies (ICPESS)”, 2017,  https://www.pesa.org.tr/single-post/2017/09/26/icpess-2017-proceedings-volume-1-political-studies-bildiriler-kitab%C4%B1-cilt-1-politik-ara,  (Erişim Tarihi: 23.05.2024).

[2] Rory Carroll and Sam Jones, “Ireland, Spain and Norway to Recognise Palestinian state”, The Guardian, https://www.theguardian.com/world/article/2024/may/22/palestinian-state-recognition-ireland-spain-recognise-palestine, (Erişim Tarihi: 23.05.2024).

[3] Merve Berker, “Berlin’s Decision to Take Israeli Side at UN Court Does Not Match Its Responsibilities: UN Rapporteur”, Anadolu Agency, https://www.aa.com.tr/en/europe/berlin-s-decision-to-take-israeli-side-at-un-court-does-not-match-its-responsibilities-un-rapporteur/3108287,  (Erişim Tarihi: 23.05.2024).

[4] “EU Faces ‘Difficult’ Choice Between Support To Rule Of Law Or Support To Israel – Borrell”, Euronews, https://www.euronews.com/my-europe/2024/05/24/eu-faces-difficult-choice-between-support-to-rule-of-law-or-support-to-israel-borrell, (Erişim Tarihi: 25.05.2024).

Gamze BAL
Gamze BAL
Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Akabinde Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda başladığı yüksek lisans eğitimini “1992 Sonrası Avrupa Birliği’nin Filistin-İsrail Sorununa Yaklaşımı” başlıklı teziyle tamamlamıştır. 2021-2022 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Avrupa Birliği Anabilim Dalı’nda doktora ders dönemini tamamlamıştır. Halihazırda Bal, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktora eğitimine devam etmektedir. İleri derecede İngilizce bilen Bal’ın başlıca çalışma alanları, Avrupa Birliği, güvenlik, etnik çatışmalar ve çatışma çözümü yöntemleridir.

Benzer İçerikler