Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in 5-10 Mayıs 2024 tarihleri arasında sırasıyla Fransa, Sırbistan ve Macaristan’ı ziyaret edeceği açıklanmıştır.[1] Konuyla ilgili bilgilendirme yapan Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lin Jian, bahsi geçen ziyaretin Şi’nin son beş yıl içinde Avrupa’ya yapacağı ilk ziyaret olduğunu ve “dünyanın barışçıl kalkınmasına yeni bir ivme kazandıracağını” söylemiştir.
Çin’in Avrupa’yla temasları, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından da yakından takip edilmektedir. Zira ABD, dış politikada ve özellikle Çin’le ilişkiler noktasında Avrupa’nın üzerinde baskı kurmaya devam etmektedir. Fransa son yıllarda bu baskılar nedeniyle Çin’le ticari ilişkilerine mesafe koymaya başlamıştır. ABD menşeli bu olumsuzluklara rağmen Çin’in diyalog ve işbirliğini sürdürme noktasındaki ısrarı, Fransa ve Almanya gibi ülkeler üzerinde sınırlı da olsa pozitif yankı uyandırmaktadır.
Nitekim Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 2023 yılının Şubat ayında Pekin’e yaptığı ziyarette, krizler konusunda ABD’yi körü körüne takip etmeyeceklerini söylemiş ve Pekin’in politikalarına destek vermişti. Aynı şekilde Almanya Başbakanı Olaf Scholz de Pekin’le temaslarını sıklaştırıp ABD’den farklı bir yol izleyeceklerine dair işaretler vermişti.
ABD’nin ekonomik yaptırım tehdidi sebebiyle Avrupa ülkeleri, “riskten kaçınma” stratejisi doğrultusunda Çin’le ticareti ilişkilerini yönetmeye çalışmaktadır. Nitekim Çin’in Rusya’yla ekonomik ve askeri bağlantılarını sürdürmesi, Avrupa ülkeleri nezdinde de halen endişe konusudur. Dolayısıyla Avrupa, ABD’nin de etkisiyle Pekin’e karşı ikincil yaptırımları gündeminde tutmaktadır. Bu konuda Avrupa Birliği (AB), şubat ayının ortalarında ilk kez Hindistan ve Çin’den şirketlere Rusya’yla işbirliği yaptıkları için yaptırım uygulamıştır.[2] Avrupa’yla ilişkilerini geliştirebilmek adına Çin, Rusya’yla yapılan ticari-ekonomik işlemlerde daha sıkı kontroller uygulamaktadır.
Çin’in temel amacı, Avrupa’yla ilişkilerde “ABD menşeli yanlış anlaşılmaları” düzeltmek, transatlantik etkisini azaltmak ve mümkünse ortadan kaldırmaktır. Şi’nin Paris ziyareti de diplomatik ilişkilerin tesis edilmesinin 60. yıldönümüne tekabül etmektedir.
Çin, Avrupa’yla zedelenen ilişkilerini yeniden rayına oturtmak adına diyaloğu hızlandırmaya oldukça isteklidir. Avrupa ülkeleri de Ukrayna meselesinin çözüme kavuşması için Çin’le siyasi ilişkilerini geliştirmenin önemini kavramış durumdadır. “Ötekileştirme” ya da “kutuplaşma” siyaseti, Avrupa’ya herhangi bir kazanım sağlamayacaktır. Bu anlamda Pekin’i ötekileştirmek, Avrupa’nın yalnızlaşma sürecini daha da hızlandıracaktır.
Avrupa, İsviçre’de barış görüşmelerinin başlatılması için Çin’in diplomatik girişimlerine ihtiyaç duyabilir. Bu bakımdan Pekin’in Moskova üzerindeki nüfuzunu kullanma olasılığı, Avrupa için halen cezbedici bir faktördür. Bu bağlamda Çin’in hem Avrupa’yı hem de Rusya’yı barış müzakereleri masasına oturtmak için mekik diplomasisi yürütmesi, Pekin’in küresel imajını da yükseltebilir.
Ancak Avrupa, son yıllarda ABD’nin etkisi altına girerek Çin’e karşı “riskten arındırma” ve “ikincil yaptırımlar” gibi kutuplaştırıcı hamleler yapmaya devam etmektedir. Nitekim AB’nin Çin şirketlerini Rusya’yla bağları nedeniyle kara listeye alma hamleleri, ABD’nin Çin’e yönelik ticaret savaşındaki uygulamalarıyla oldukça benzerdir. Çinli telekomünikasyon şirketleri, hızla büyüyen bilişim sektörü ve devasa elektrikli araç endüstrisi, Avrupa’nın Çin’le yeni bir ticaret savaşına girmesine yol açmaktadır. Öte yandan Pekin, Avrupalı yatırımcıların Çin pazarında kalmasını sağlama konusunda son derece isteklidir. Washington’un uyarıları ve yönlendirmesiyle Avrupa, Çin’e karşı ticaret savaşı başlatmaya hazırlanırken; Pekin, böyle bir hamlenin getireceği riskler konusunda Avrupa’ya sürekli uyarıda bulunmaktadır.
Avrupa’nın Çin’le ilgili politika değişikliğine gitmesinde ABD iç siyasetindeki son gelişmelerin de etkisi vardır. Nitekim Avrupa, Trump’ın potansiyel zaferi konusunda endişelidir. Bu durumda Avrupa’nın savunma alanında ve Ukrayna’ya destek konusunda yalnız kalma tehlikesi ortaya çıkmaktadır. Bu risk nedeniyle Avrupa, ABD’nin desteğini kazanabilmek adına Çin konusunda artık daha sert politikalara yönelme kararı almış olabilir.
Çin, küresel düzeyde yaşanan jeopolitik farklılıkların Avrupa’yla yakın işbirliğinin önüne geçmesini istememektedir. Avrupa ise Rusya konusunda yaşadığı görüş ayrılıklarının bir benzerini Çin meselesinde de yaşamaktadır. Başka bir ifadeyle Avrupa ülkeleri, Rusya ve Çin meselesinde hemfikir değildir. Artık Avrupa, Rusya ve Çin’le eş zamanlı olarak mücadele etmeyi hedeflemektedir.Bu, aslında dünyanın Batı ile Rusya-Çin arasında ikiye bölünmesi, yani kutuplaşma ve yeni bir Soğuk Savaş dönemi demektir.
Sonuç olarak ABD-Çin rekabetinin derinleşmesiyle birlikte Avrupa devletleri, yakın gelecekte Çin’le “sistematik bir yüzleşmeye” hazırlanmaktadır. Fakat bu konjonktürün değişmesi de mümkündür. İşbirliği için halen fırsat vardır. Dolayısıyla küresel düzlemdeki değişimler ne olursa olsun Avrupa-Çin ilişkilerinde önümüzdeki süreçte itidal, sağduyu ve diyalog anlayışının hâkim olabileceği bir atmosfer halen oluşabilir.
[1] “Xi to visit France, Serbia and Hungary, chart blueprint for ties”, Global Times, https://www.globaltimes.cn/page/202404/1311496.shtml, (Erişim Tarihi: 01.05.2024).
[2] “EU Agrees New Sanctions on Russia, Blacklisting Companies in Mainland China for The First Time”, Euronews, https://www.euronews.com/my-europe/2024/02/21/eu-agrees-new-sanctions-on-russia-blacklisting-companies-in-mainland-china-for-the-first-t, (Erişim Tarihi: 01.05.2024).